37. Bölüm: Kalbimin Rotası Işığında...

60 9 36
                                    

   Melodi...

   "Bak, fevri davranıp gece karanlığında çıkamayız. Haritaya rağmen bu hataya dü..."

   Melodi sözlerimi Serhat'ın hayali katanasıyla kesti: "Hala anlamadın mı Ege? Ezbere oynuyorsun. Çözebileceğimiz bir harita yok! O zaten çözüldü."

   "Uslu çocuk rolünü oynamak zorundayız Melodi. Orbey dedenin kim olduğunu ve bizimle ilgili düşüncelerini çözememişken, hele hele Bitmezçember'in Hasan'ını başımıza dikmiş olabilecekken bu riske giremeyiz."

   "Devam edeyim mi?" dedi Melodi, "İşaretli evleri yakından incelemeye yeltenmeden sokak lambalarının altında açık hedef olup yakalanırız. Altı kişiyiz, yakalanmama şansımız yok, değil mi Ege?"

   Melodi bana akıl tutulması yaşatmak üzereydi; söyleyeceğim tüm gerekçeleri birbiri ardına sıralamıştı. Serhat'ın psikopatvari bir yakınlaşmayla dibime kadar sokulup kulağıma yarım ağızla fısıldadığını algıladım:

   "Melodi'yle başa çıkamazsın. Manyak çünkü. En az benim kadar..."

   Melodi'nin odağı Pınar ve Yağmur'a kaymıştı. Aralarında fısıldaşıyorlardı, fakat bir tartışma değil, soru cevap diyaloğu seziyordum. Onlara odaklanacakken Toprak araya girdi:

   "Bir şeyler biliyor mudur sence? Riskleri bilmesine rağmen dışarı çıkmak istiyor."

   "Onu tanıdığım kadarıyla hiçbir şey bilmiyor," dedim, "yaptığı sadece çılgınlık."

   Sessizleştiğimde, Melodi bana yöneldi:

  "Yarın gecenin bu geceden farksız olacağını nereden çıkardın? Ya bu fırsatı bir daha yaşayamazsak?"

   Melodi ağır çekim edasıyla bana doğru yürüdü, yürüdü, ve...

   "Sen gerçekten de kalbinin sesini dinledin mi Ege?"

   Arkasını bir daha konuşmayacakmış gibi dönüp hızlandı. Az önce bulunduğu yerdeydi.

   Bir aptal gibi hissediyordum. Beni manipüle mi ediyor, yoksa... haklı mı? Neden herkes sessizce beni izliyor? Neden kararı bana bırakıyorlar? Bu ekibin bir parçasıyım, herkes gibi... ama ben...

   Sessizlik... yalnızca hiçlikten doğan sessizlik... benliğim eriyordu, zihnim... tabanlarımın işgal ettiği zemini dahi hissedemiyordum. Nefestim, yalnızca nefes... ve kalbim konuşuyordu; Bitmezçember serüvenine kapı olan kara kaplı doğaüstü defterim aracılığıyla. Gitmeliydim. Bilinmezlik, olmamız gereken yerde bizi bekliyordu. Bunu ancak yüzleşerek görebilecektim.

   "Gidebiliriz. Planlamak kaydıyla..."

   "Yuppi!" Serhat'ın beklemediğim sevinci Melodi'ninkiyle bütünleşmişti. Kendi kendilerine saniyeler içinde kurguladıkları sade bir melodiyi danslarıyla taçlandırmışlardı. Bu dans buzlarımdan arınmamı sağlamıştı. 

   O sırada Yağmur konuşmaya hazırlanırcasına öksürdü: 

   "Kabuslarımdan çıkmayan oyuncağı ve hemen öncesinde yaşadığımız kapı olayını ne çabuk unuttunuz? Risk alacağız, ama haritadan ya da az önce yaşadığımız ürkünçlük kokulu detaylardan kopamayız."

   "Haklısın." dedi Pınar elindeki haritayı inceleyerek, "İlk yüzleşmemizi gerçekleştireceğiz. Ve Yağmur... sen de oyuncakla bir yüzleşme yaşamalısın. Hazır olduğunda..."

   Yağmur ne onayladı ne de reddetti. Sadece göz temasında kaldı. Ona hak verdiğinin bilincindeydim. Çaktırmadan Toprak'ı süzdüm. Gözleri Yağmur'daydı, ama "Az önce ben ne yaptım?" dercesine utangaçtı. Yağmur'un şoke olması kendisini de aynı etkiye maruz bırakmış olacaktı ki duygusal karmaşadan doğan cesaret dolu bir atılım yapmıştı. Ama şimdi bundan eser yoktu; bunu Yağmur'un Toprak'a olan şaşkın bakışlarından da görebiliyordum.

   "Başlıyorum." dedi Pınar, "Bulunduğumuz konuma göre açılan yollar var. Yollardan biri meydana, diğeri kalbe, diğeri de..."

   "Diğeri de ne?" dedim.

   "Karanlığa."

   Bu eve girerken yaşadığım his nüksetmişti. Orası, eminim... ama hemen değil.

   "Haritayı alabilir miyim?" dedim. Pınar el çabukluğuyla hemen geri vermemi istercesine elime tutuşturdu. Gözlerim haritadaki detaylara odaklıydı; tehlike derecesini simgeleyen surat ifadelerine, renklere, henüz keşfetmediğimiz sembollere...

   Yol ayrımları içinde gülümseyen surat, kalp sembolünün hemen yanındaydı. Hemen kenarında ise güneş sembolü görüyordum. Kalbe giden yol mavi kalemle çizilmişti. Gözümü karanlık yola doğru çevirmişken Melodi hareketlendi:

   "I ı... daha da heyecanlanacağın bir detay var. Önce sola bakmak ister misin?"

   Bir anda iki omzumda birer el hissettim. Toprak ve Serhat da haritaya yumulmuştu. Melodi'nin işaret ettiği noktaya gözümüzü kırpmadan bakıyorduk.

   "Ahhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhh!"

   Serhat'ın acı içinde kulağını tutarken yaptığı haykırış bizi yerimizden zıplattı.

   "Serhat, iyi misin oğlum?" diye kolunu tuttu Toprak. Şoke olmuştuk.

   "İ-iyiyim çocuklar... sadece..." dedi Serhat, "az önceki kreşendo kulak zarımı patlattı sanırım."

   Ah... Serhat...

   Melodi kahkaha patlattı: "Bunu gerçekten beklemiyordum, ruh hastasısın sen!"

   Konuya fransız kalmanın verdiği gerginlikle gözlerimi haritanın soluna kilitledim. Yalnız değildim; Toprak ve Pınar da benden farksızdı.

   Eve yakın olan meydanın çevresi nötr yüz ifadeli bir sembole ve kırmızı çizgiye sahipti. Ve... hilal şeklinde ay sembolüne.

   "Yaaaa... gördün mü Ege'ciğim." diye böbürlendi Melodi, "Ben bir şey biliyorum da söylüyorum!"

   "Yırttık abicim yırttık!" diye tamamladı Serhat beni sarsarak. O an Toprak'ı daha iyi anladığımı fark etmiştim. Gözlerimi devirdim:

   "Yola çıkacağız. Ama paldır küldür değil, iş bölümü yaparak..."

   Pınar açılmaya yüz tutmuş kapıyı ardına dek açmıştı. Yağmur ilk adımı atmaya can atıyordu:

   "Üçer üçer mi dağılalım, yoksa daha farklı bir dağılım yapıp riski mi düşürelim?"

   "Korkut amcayı arayalım." dedi Serhat. Gülemedim; telefonun çekmemesi hafızamı delik deşik edercesine sarsıyordu.

   "Az önce denedim, yine çekmedi." dedi Yağmur, "Orada deneyeceğim, ama görüşmek için değil. Telefonun çektiği noktayı bulmak için. Tıpkı kasabaya girişteki gibi..."

   "Hadi bitirelim şu işi!" dedi Melodi, "Oraya gidelim, doğaçlayarak yolu buluruz."

   "Melodi..." diye tısladım.

   "Tamam, şaka şaka..." Kıkırdadı.

   "Bacaları tütmeyen terk edilmiş evlere girelim." dedi Pınar, "Hani duvarlarında sembolleri olan... ikili gruplar halinde dört kişi bakar; kalan ikili de riskleri sonlandırır. Uygun mudur?"

   "Uygundur." dedi Yağmur, "Beyler, Melodi?"

   "Hıhı..." diye geveledi Melodi sırıtırcasına, "Benim için her şey uygun."

   "Uygun." diye ekledi Toprak.

   "En risksiz iş benimki olursa neden olmasın." diye miyavladı Serhat.

   "Kısa sürmeli. Kısa ve net. Orbey dede ve Bitmezçember'in Hasan'ının ruhu duymayacak şekilde..." dedim.

   Yağmur gözlerini kıstı: "Anahtarı alıyorum. Üst katın ışıklarını açık bırakıp yatak odalarında olduğumuz süsü verelim."

   "Anlaştık." dedim, "Kalbimizin rotası ışığında karanlığı aydınlatmaya başlayalım."

Korku Tutkunları | İlk MaceraWhere stories live. Discover now