26. Bölüm: Hayat Kurtaran Yol Haritası

41 9 42
                                    

   Kasabanın loş tonu iç açıcılıktan ürperticiliğe meyillenen bir kırmızılığa ev sahipliği yapıyordu. Ortalıkta halen kimse yoktu. Serhat'ın günlerdir kafamızı ütülediği "kasabalı zombiler" yaftalamasının bilinçaltımı zehirlediğini hissetmiştim. Neden bir zombi bekliyoruz ki? Burası bir kasaba.

   "Bu noktadan sonra ilerlemeyelim." dedi Pınar, "Haritayı açın."

   Yağmur haritayı el çabukluğu ile açarken Toprak cebindeki küçük el fenerini haritaya doğrulttu. Her ihtimale karşın ilk dakikalar için minimum şekilde aydınlanmamız ve kendimizi açıkça göstermememiz bir avantaj olabilirdi. 

   "Harita işte şimdi kendini anlatmaya başlıyor." dedim. Soru işaretleriyle yüklü gözleri, haritanın kilidini açacak argümanı sunmam için can atıyordu.

   "Kasabaya girişten itibaren çok az ilerledik. Sol çaprazdaki terk edilmiş mor gecekondunun üzerine bakın."

   "O neydi gııııı?" dedi Serhat, "2. H.B.N."

   "Ne olduğunun önemi yok ki." diye karşıladım, "Haritada yol simgesi çizili. Yolun solunda ise mor kalemle çizili kare simge ve ortasına yazılı '2. H.B.N.' yazısı var."

   "Ah, harika bu!" dedi Yağmur ve anlamlı bir ses tonuyla ekledi, "Doğru yerdeyiz. İkinci haritanın başlangıç noktası burası kesinlikle."

   "Tamam, anladım onu. Ama..." dedi Serhat, "O kod ne anlama geliyor acaba."

   Melodi dişlerini sırıtır bir tavırla sıktı:

   "Serhat, bazen senin o çok sözünü ettiğin kasabalı zombilerden biri olduğunu düşünüyorum. Yağmur kodu açıkladı ya."

   "Ne ko... aaaaa! Hay bin Sherlock! Yine, yine, yeniden." dedi Serhat. 

   Bitmezçember'in girişinde dahi kıkırtılarımız bitmek bilmiyordu. Bitmemeliydi; tüm sırları çözüp defterimi hayatımdaki ilk deneyimleyeceğim paranormal olaylarla dolduracaktım.

   Bu dakikadan itibaren bir gözümüz haritada, bir gözümüzse yoldaydı. Harita planını Yağmur ve Melodi üstlenecek; Pınar bir kulağı bizdeyken yolun tüm detaylarını gözlemleyecek; Toprak haritaya ışık ve üçüncü göz olacak; Serhat haritadan bağımsız bir şekilde yolun her köşesine bakacak; bense... konuşacaktım. Ekipteki herkesin yorumu birbirinden bağımsız bir şekilde muhteşemdi, ama benim konuşmada kilit rol oynamamı başta Pınar, ardından Serhat ve Toprak istemişti. Pınar'ın bana olabildiğine gıcık bir tavırla yaklaşırken kendisinin de pekala en iyi şekilde başaracağı görevi almaması beni hayrete düşürmüştü. Bunun iki sebebi olabilirdi: Ya Pınar beni tam olarak çözmek ve olası tüm tartışmalarda ezip geçmek isteyecek kadar ruh hastasıydı, ya da bu zamana dek yaptığı tüm takılmalar düşüncelerime olan saygısındandı. 

   "Planımızda bir değişiklik isteyen var mı?" dedi Pınar, aracı gönül rahatlığıyla park edebileceği yerleri araştırdığı hissini verirken.

   "Her şey yolunda." dedim. Ses tonumdaki netlik beni dahi kasabaya güdümlemişti. Gülümsedi. 

   Diğerleri de benden farksızdı. Herkes Bitmezçember görevine hazır gelmişti. Fevri davranmadığımız sürece ipler hep elimizde olacaktı. Bu konuda kendimize güvenimiz heyecan vericiydi. Çünkü ekstrem durumlar üzerine Serhat'ın zombilerinden hayaletlere kadar her anomaliyi eklemiştik. Ama defterim bu noktada tehlike çanlarını hazırlamıştı bile. Çünkü bu olasılığa kendimizi ne kadar hazırlarsak hazırlayalım gerçek bir yüzleşme tüm sistemimizi çökertecekti. Bunu deftere kazıdığım her satır söylüyordu. 

   Bulabildiğim tek çıkış yolu ise basit ve sıradan bir paranormal olayla, ya da kasabanın en etkileyici şartlarına bodoslama girmeden en hafif anomalilerle karşılaşma arzumdu. Böylelikle durumu sindirmemiz kolaylaşacak ve yüksek dozlu olaylarda sakin tepkiler verecektik. Her ne kadar Serhat'a bu konuda güvenemesem de...

   Ve Melodi... her ne kadar joker harita ve kısa süre içinde can dostumuz olsa da tek başına bir yerlere girecek ve bizi allak bullak edecekti. Bu konuda dostlarımla gerçekleştirdiğim özel sohbette, bu olasılığı engellemek yerine onu kontrollü bir şekilde kabullenmemiz gerektiğini söylemiştim. Onu göz ucuyla inceleyecektik. Yağmur görevi üstlenmişti. Melodi bir yere gittiğinde onu engellemeksizin bizi haberdar edecekti. 

   Yağmur Pınar'a sokak lambasının altına dek aracı sürmesini rica etti. 

   "Aa, Melodi!"

   Pınar istifini bozmadan aracı sürerken Melodi sırıttı: "O sembolleri fark ettin, değil mi?"

   Yağmur başını öne doğru salladı. Toprak ise feneri daha yakından tutarken öne doğru eğildi. Kargacık burgacık yazılar ve semboller arasından Yağmur'un fark ettiği detayı taradı. Melodi iki büklüm kalan dostuma yardımcı olmak için parmağını az önce keşfettikleri mor kutuya uzattı.

   "Bunlar ciddi mi? Kasabanın tehlike derecesini mi yazmışlar?" dedi Toprak, "Yüz ifadeleri... haritanın bazı noktalarında yüz ifadeleri var; üzgün, nötr, mutlu... bu bizim işimize inanılmaz yarar!"

   Toprak bu tepkide öylesine haklıydı ki... eğer düşünceler doğruysa en büyük ipucunu lehimize kullanıp kasabada rahatlıkla hareket edebilecektik. 

   "Hani size bir manyağın senaryosu olduğumuzu söylüyordum ya..." dedi Serhat, "eğer bu doğruysa, ihtiyaç duyduğumuz her şeyin en tehlikeli bölgelerde olduğunu söylememe gerek yok, değil mi çocuklar?"

   Serhat çok haklıydı. Bitmezçember bize altın tepside sunulmamıştı. Güvenli bölgede konaklayacak, planlarımızı güvenli alanlarımıza ve keşif bölgelerine göre gerçekleştirecektik. Haritanın sözünü dinleyerek tabii...

   Pınar karşılıklı birbirini seyreden iki terk edilmiş gecekondunun çatısına ortadan bağlı sokak lambasının altında durdu. Aracı park etmek için yolu önemsemedi. Dudaklarından dökülen tek kelime "harita"ydı.

   Yağmur ustalıkla yanıtladı: "Lambaya bağlı evin iki bitişiğinde bizim için hazırlanan bir park olduğu söyleniyor."

   "Mizahını sevdim." dedim.

   "Ne mizahı?" dedi Yağmur, "Açıkça öyle yazıyor."

   Bu noktaya park edin, ardınıza bakmayın.

   Şaşkınlığın her saniye kat be kat arttığı sırada Nirvana'yı iliklerimde yaşadığım gelişmeyle karşılaştım. Park ortada yoktu. Sadece bu kasabanın olası lanetini hiçe sayacak kadar görkemli bitkiler... ah, yoksa?

   "Pınar, salkımlara doğru sür."

   "Yok artık." dedi Pınar.

   "Bana hak vereceksin."

   Pınar'ın saniyenin yarısı kadar sürede duraklayıp her şeyin farkına varması, beni yerime zımbalayan bir tebessüme yol açtı. Dudaklarım kendini ele vermişti. 

   Pınar salkımların arasına daldı, gizli ve yalnızca tek aracın sığabileceği parka...

Korku Tutkunları | İlk MaceraWhere stories live. Discover now