11. Bölüm: Kehanet

102 13 82
                                    

   Cümlesi ilham vericiydi. Toprak bu sözü donuk ve şaşkın tavrıyla sindirmeye çabalarken neler olup bittiğini çözümlüyordum: Tek başına oturuyordu. Kahvaltısını bitirmiş, filtre kahvesinin son yudumunu almıştı. Esmer teni ve siyah, upuzun saçı; iri, fakat hafif çekik gözlü formu tıpkı Pınar gibi bu şehirden bağımsız, karakteristik bir yapısı olduğunu gösteriyordu. Sanki bu evrenin dışında olup da kalemini bu şehrin üstüne karalayan bir yazarın betimlemelerini yaşıyordum. 

   Toprak sessizliğini sürdürdüğünde kız ekledi: "Sohbetinize kulak misafiri olduğum için üzgünüm."

   "Lütfen." dedi Toprak, "Karamsardım, şimdiyse kendimdeyim. Düz mantıkta ilerlemenin bir faydasının olmadığını hatırladım."

   Esmer kız onu tebessümüyle yanıtlarken söze girdi:

   "İsmim Yağmur. Bu şehre taşınmamın doğru tercih olduğunu biliyordum."

   "Haaadi canım!" dedi Serhat son lokmasını iştahla yutmadan, "Pınar gibi yurt dışlarından geldim deme, şuracıkta bayılırım he!"

   "Böyle yemeye devam edersen şuracıkta bayılman işten bile değil." dedi Pınar, "Yağmur... ne uyumlu bir isim. Değil mi Toprak?"

   Pınar'ın imalı tavrı keskin bakışıyla taçlandı. Toprak ise bir sarhoştan farksız yüz ifadesiyle Pınar'ı onayladı. Pınar'la birbirimize bıyık altından sırıtırken Yağmur sağanak etkisiyle söze girdi:

   "İnanılmaz! Çocuklar, çekim yasasına inanır mısınız?"

   "Sen... az önce ne dedin?" dedi Serhat pörtlemiş gözlerle.

   "Çekim yasası."

   "İki gündür bu konuyu konuştuğumuzu söylesem..." dedi Pınar. 

   "Ne?" 

   "Ve şaşırdığın konunun ne olduğunu sorsam..." Serhat'ın Pınar'ı gıcık bir tavırla taklit etmesi gülüşmemize yol açtı. Yağmur sandalyesini düzeltti:

   "Bu şehir bana en yakın dostlukları imgeletiyordu. Bozulmayan dostlukları..." İç çekti; belli ki geçmişinde dostluktan yana sorunlar yaşamıştı, "ve buraya taşındığım an sizinle karşılaştım. Sizi tanımıyorum, ama bu masadan iki yabancı gibi ayrılmamızın mümkün olmadığını hissediyorum."

   "İlginç, ama..." dedim, "ben de öyle."

   "Yapbozunu arayan parçalar birbirini tamamlıyor olmalı." dedi Toprak, Pınar ve Yağmur'a art arda bakarak. Herkes aynı duygulardaydı. Sandalyesini yanımıza çekti:

   "Çocuklar, ben bir hayalet yazarım."

   "Hayalet yazar mı? Aaa! Korku yazarı mısın yoksa?" dedi Serhat tabakta kalan kırıntıları toplarken.

   "Ne korkusu, delirdin iyice!" dedi Toprak, "Gölge yazar. Yani, başkasının adına kitap yazan kişi."

   "Kesinlikle!" dedi Yağmur, "Dilediğim yerde yaşayabiliyorum. Aynı zamanda içerik editörlüğü yapıyorum. Haftanın belirli günleri ise çevrimiçi spor seansları veriyorum."

   "Harikasınız kızlar." dedi Toprak, "Siz zaman için değil, zaman sizin için akıyor." Toprak'ı uzun zamandır böyle ince ve hassas görmemiştim. İki günde adamın frekansları değişmişti. Ya da... kabuğunu kırıyordu. 

   O sırada Pınar kısaca kendi ilginç hikayesini aktardı. Sohbet ısınmıştı. Beyler olarak biz de hikayemizi paylaşmak üzereyken Yağmur Toprak'a yöneldi:

   "Adım attığınız şey nedir?"

   Serhat ve Toprak ansızın bana döndü. Anlatmak isteyip istemediği konusundaki kararsızlık duygusu alevlendi. Pınar da topu bana atarcasına sessizleşti. Gözleri ise doğru kararı vereceğimden emin olduğunu hissettirircesine canlı bakıyordu.

   "Yağmur, garip gelebilir, ama..."

   "Bana hiçbir şey garip gelemez, Ege," dedi Yağmur, "İstediğini anlatabilirsin. Merakla bekliyorum."

   "Pekala..." diye fısıldadım, "Pınar'ın sıklıkla gördüğü bir kabusun peşindeyiz. Aynı mekan; doğaüstü, ürkünç ve sır dolu... yüzleşmeyi tercih etti; biz de onunla birlikte hareket etmeyi..."  

   "Doğaüstü mü?" Yağmur ayağa kalkarcasına öne doğruldu, "Sizinle paylaşmak istediğim iki konu var çocuklar. Birini göstermem gerekiyor."

   "Nedir o?" diye heyecanlandı Pınar, "Yanında mı?"

   "Hayır." dedi Yağmur, "Öncelikle içimde kalmasını istemediğim bir anımı paylaşmalıyım. Dinlemek isterseniz tabii."

   "Korku Delileri adlı bir çatıda hepimiz birleşmişiz gibi." dedi Serhat, "Ah, hislerini anında paylaşmaya can atanları da eklemeliydim!" 

   Kıkırdadık. Yağmur gülümsese de tüm ciddiyetini ele almıştı bile. Konunun beni etkileyecek olması işten bile değildi.

   "Çok yaşlı bir komşumuz vardı. Yüz yaşına ramak kala ölen... bu kadın Nostradamus'tan farksızdı. Ben portakalda vitaminken anneme benim doğacağımı müjdelemiş, on sekiz yaşına geldiğimde ise farklı bir bilgi vereceğini söylemiş. Doğup kendimi bildiğim yaşa geldiğimde, annemler bana doğum lekemin olacağına kadar bildiğini söylediler. İdrak edemedim, ama birkaç sene içinde, yani henüz çocukluğum devam ederken o kadının gizemli yapısını fark ettim. On sekiz yaşımda ne söyleyeceğini sabırsızlıkla sordum, duvar gibi tepkiyle karşılaştım. O zamana kadar da öğrenemedim. Ve... o gün bana, yedi sene sonra bir görev için taşınacağımı, ama bunun görevin ne olduğunu bilmeden gerçekleşeceğini ve hayatımın tamamen değişeceğini söyledi. Ve... mistik deneyimlere hazır olmam gerektiğini ve her şeyi mümkün olarak görmezsem yaşanacak olaylardan negatif etkileneceğimi ekledi."

   "Ooooooha!" dedi Serhat, "Nasıl bilebilir! Tahmin değil bu, geleceği görmüş resmen. Mümkün olamaz!" Serhat haklıydı; ben dahi bu kadar nokta atışı tahminin art arda tutacağına inanamazdım. Bu bambaşka bir durumdu. Tartışmaya açıktı; mutlaka bir sebebi olmalıydı.

   "Ben de ne diyeceğimi bilemesem de şunu unutmamalısın." dedim, "Belki konunun bizimle hiçbir ilgisi yoktur. Hislerin gerçek rehberler olduğunu savunan biri olarak söylüyorum."

   "İşte burada da ikinci paylaşacağım konuya geliyoruz." dedi Yağmur, "Bekleyin, olur mu? Beş dakikaya burada olacağım." 

   Adımları beni geride bırakacak kadar hızlıydı. Evine gidiyor olmalıydı. Serhat gıcıklığına devam edip dakikaları sayarken Yağmur tam beşinci dakikanın ilk saniyesinde içeri adım attı.

   "Senin de o neneden farkın yok be!" dedi Serhat, "Bir insan bu kadar dakik o-la-maz!" Ortamın ciddiyetini Serhat sayesinde dengelemiştik. O sırada Yağmur elindeki katlı kağıdı açtı.

   "Bu ne ki?" dedi Toprak.

   "Hazine haritası mı?" diye fırladı Serhat, "Allaaaaah! Lütfen olsundu!" 

   "Olsun muydu? Hay senin jargonuna..." dedi Toprak gerginliğini Serhat'a atarak.

   "İmza, kaşe, mühür... değil mi Toprak?" diye heceledi Serhat. Toprak kollarını Somurtkan Şirin edasıyla bağdaştırdı.

   "Şşşşt. Sessiz olun." dedi Pınar. Onu hiç böylesine odaklı bir ciddiyet içinde görmemiştim. Konunun önemini derinlemesine hissediyordum.

   "Çocuklar, gördüğünüz, bu şehrin haritası. Eski püskü, ve bakın... işaretli bir yer var. Bir ilçenin kasabası... dikkatli bakın. Şimdi sıkı tutunun, anlatacağım asıl noktaya geliyorum." 

Korku Tutkunları | İlk MaceraWhere stories live. Discover now