7. Bölüm: Zifiri Yüzleşme

146 15 69
                                    

   Bir saat sonra...

   "Buraya bayıldım!" dedi Pınar, "Ben buralarda yokken bir tohum ekmiştim, yeşermiş."

   "Ne tohumu bu?" dedi Serhat, "Hayat tohumu herhalde, şehrin göbeğine yemyeşil bistro yapmışlar."

   İkisi de kıkırdadı. 

   "Sahi, neydi o? Manifesto?" dedi Toprak.

   "Manifest." dedi Pınar benimle göz göze gelerek.

   Utanma dürtüleri bedenimi ele geçirmişçesine gözlerimi aşağı indirirken Toprak'ın şaşkın tavrına güldüğümü hissettirerek duygularımı harmanladım.  
  
   "Doğal, sessiz, loş... geldiğim yer de tıpkı böyleydi."

   "Anlatsana? Kalıcı olarak mı geldin?" dedim.

   "Benim evim burası." dedi Pınar, "Altı senelik eğitimimi yurt dışında tamamladım. Projelerimi çift taraflı gerçekleştireceğim. Hayalim kitap kafenin de içinde bulunduğu devasa bir kültür sanat kompleksi."

   "Heyecan verici!" dedi Serhat, "Değişik konseptlere bayılırım! 

   "Bu hayalden öte bir proje olmalı." dedi Toprak, "Eğitiminin karşılığını vereceğinden şüphemiz yok."

   "Kesinlikle," diye ekledim, "içimden bir his harika öğrenciler yetiştireceğini söylüyor."

   "Yurt dışından gelecek bir ekiple hem de." diye ekledi Pınar, "Doğduğum şehirde potansiyeli çok güçlü çocuklara şahit oldum. Şans mı, yaşamın planı mı bilmiyorum. Tanışmamız gibi."

   Pınar'ın sıcakkanlılığı masayı ısıtırken sesinin derinliklerinde bize bahsetmek istediği, ama parmaklarını sıkmasından anladığım kadarıyla paylaşmaya direndiği bir durumun olduğunu seziyordum. Kitap kafedeki son konuşma tam anlamıyla sonuca bağlanmamış gibiydi, aklı orada mıydı, yoksa hayatıyla ilgili özel bir durumu mu vardı? Ah... dahası vardı. Pınar beni tanımadan ilmek ilmek çözmüş, sırlarımı tek bakışta algılamış gibiydi. Bu düşünce girdabının merkezinde ise kendime güçlükle itiraf ettiğim bir dilek vardı: Pınar'ın güven verip bizimle daimi dostluk kurması.

   Serhat cini beni çözmüş, Toprak'ı sırıtarak dürtüklüyordu. Eyvah! 

   "Pınaaar? Işıklar açıldı, garip olaylar oldu, ama... sonrasında ne oldu? Belki kafede paylaşmak istemezdin diye soruyorum. Yakın dostun olarak." 

   Serhat'ta şeytan tüyü vardı, buna emindim. Pınar'ın saniyeler içinde gevşediğine şahit olmuştum. 

   "Açıkçası çocuklar..." dedi Pınar, "tam da bunu anlatıp anlatmamayı düşünüyordum. Oradakilerin bilmeye hazır olmayıp sizin olduğunuz bir durum var." Sanki onları benim hazırladığımı düşünürcesine başını bana doğru çevirdi. 

   "O kadının enerjisinde insanlar, hatta mekanlar var. Mekanların enerjisine inanır mısınız?" 

   Pınar konuya beklemediğim bir pencereden girmişti. Onu zevkle yanıtladım:

   "Kesinlikle. Bulunduğumuz cadde ve bir önceki caddeyi düşünün. Arada sadece dört yol ağzı var, o kadar. Fakat, istese saniyeler içinde geçebilecekleri yola girmeyen negatif insanlara defalarca kez tanık oldum."

   "Harbiden he..." dedi Serhat.

   "Buralar daha yeşil diye mi, bilemedim." dedi Toprak, "Orası çok kaotik."

   Pınar gülümsedi: "Kesinlikle. Peki bu durumun bir benzeri tekinsiz ya da eski yapılar için de geçerli midir?"

   Üç şaşkın göz göze geldik. Yaşadıkları doğaüstü olma olasılığı yüksek deneyimler Pınar'ın sözlerine yakındı. 

   "Evde yaşadıklarından sonra tekinsiz bir eve de mi girdin yahu?" dedi Serhat bir elini ağzında tutarak.

   "Hayır canım." dedi Pınar, "İnanmakta güçlük de çekebilirsiniz. Saygı duyarım." 

   "İnan bana, son günlerde gerçeklik algımız Serhat'ın laçkalığından hallice." dedi Toprak. Serhat gözlerini devirirken istemsizce kıkırdadım. 

   "İngiliz kadınla yeniden karşılaştım. Havalimanında." 

   Hayretler içindeydik. Pınar, sesindeki karamsarlığı gidererek sözlerini devam ettirdi:

   "Beni bulduğunu ve... hep gördüğüm o rüyadan kaçamayacağımı söyledi."

   "Ne rüyası, ne kaçması? Şok, şok, şok!" Serhat'ın vurgusuna imzamı atabilirdim. Toprak ise küçük dilini yutacaktı. Aklına geceki kabusumun geldiğine emindim. Pınar'ın sözlerine anlam yüklemeden devam etmesini bekledim.

   "Nereye gidersem gideyim, kendimi ne kadar güvende kılmaya çalışırsam çalışayım bu yüzleşmenin gerçekleşeceğini söyledi. Nereden bildiğini sormama gerek yok sanırım."

   "Kadın deli." diye karşıladı Serhat.

   "Deli mi? Ürkünç bir aklı var. Her şeyin farkında." dedi Toprak.

   "Bu kabusların Türkiye'ye dönüş tarihinle bir bağlantısı olmamalı, değil mi?" dedim, "Sonuçta bileti aldıktan sonra karşılaştınız."

   "Tabii canım." dedi Pınar, "Ama giderken söylediği bu sözlerle, buraya gelmem bambaşka anlamlar da kazandı. Kaçmam konusunda..."

   "Freddy'nin Kabusu'nu mu görüyorsun bilmiyorum, ama buralarda tekinsiz yerler olmadığı belli." dedi Serhat. 

   Pınar kıkırdadı: "Sıklıkla gördüğüm o kabusu anlatayım o zaman."

   Garson sipariş verdiğimiz kahveleri masaya bırakırken Pınar'ı pürdikkat dinlemeye başladık.

   "Kabusum bir kapıdan girerken başlıyor. Bulunduğum yerin dış kısmını göremiyorum. İç kısmı ise zifiriye yakın... duvarı zor seçiyorum. Işık, kaynağını bilmediğim bir yerden ölümü tanımlayan bir tonla yansıyor. İlerliyorum. Merdiven basamakları... sıralar var. Kara tahtası olmayan bir sınıf gibi. Merdivene değil, sıralara doğru yürürken çok, ama çok güçlü bir ürperti seziyorum. Sanki ay ve güneş gezegeni terk etmişçesine, zifirisini dünyaya bırakmışçasına güçlü bir hiçlikte gibiyim. Ve korkum yalnızlık değil... yalnız olmamak. Bilinmeyen bir etkinin pençesindeyken uyanmak..."

   Pınar bizi olduğumuz yere mıhlamış, senelerdir tanık olduğum hiçbir hikaye beni böyle sarsmamıştı. Onu nasıl yanıtlayacağımı bilemiyordum. Ses tonundaki hassaslığı ilk kez deneyimlememden olsa gerek, en sağlıklı cümleyi kurmak için sessizleşecektim.

   "Hayır Ege." dedi Pınar, "Konuşmana ihtiyacım var. Ben sandığından da güçlüyüm."

   "N-ne demek istedin?"

   "Bu kâbustan hayat boyu kurtulmak için kaçmam gerektiğini mi düşündün?"

   "Ne planlıyorsun?" 

   "Sen ne yapardın?"

   Pınar'ın cevabıyla Serhat kilidimi açmak için devreye girdi:

   "Şah mat Ege'ciğim, şah mat!"

   Serhat'ı dudaklarımı acı ve şaşkınlıkla büzerek onayladım: "Üstüne giderdim."

   "Ya siz beyler?" dedi Pınar.

   "Sizi yalnız bırakacağımı düşünmediniz herhalde." dedi Toprak, "Her ne kadar son yaşananları sindirmekte zorlansam da..."

   "Bakın size dürüst olacağım canlar. Ödüm bir taraflarıma karışıyor, ama bu zifiri yüzleşme davetinden kaçarsam o İngiliz kadın bir anda karşıma çıkabilir. İşte bunu hiç kaldıramam!" dedi Serhat.

   Kafe kahkahalarımızla yankılandı. Pınar'ın biraz önceki gerginliğinin tamamen geçmesinin sebebi benim dün geceki rahatlayışımla aynı olmalıydı. Beni bir kitap gibi çözdüğünü bilsem de ona her şeyi açıklayacaktım.

   "O zaman sıra bende." dedim, Toprak ve Serhat'ın ne demek istediğimi anladığını gösteren bakışlar eşliğinde Pınar'a yönelerek.

   "Anlat bakalım Bay Gizem."

Korku Tutkunları | İlk MaceraWhere stories live. Discover now