56. Bölüm: Defter Yeniden Sahneye Çıkar

44 7 142
                                    

   "Hayır efendim, ne münasebet?" dedi Kader teyze kontrol edemediği gerginliğiyle, "Eminiz. Kasabanın kara bulutlarını gözlerimle gördüm, dağılışını da... lütfen kızım, seni bu kanıya vardıran nedir?"

   "Toprak!" dedi Yağmur. Hayatı boyunca ilk defa gerçek gözünü kullanan Toprak'a güveni sesine ve duruşuna öylesine yansımıştı ki, Korkut amca ile Kader teyzenin gözlerinde bu kararlılığın en dikte edici şekilde tezahür ettiğine emindim. 

   Toprak, utangaçlığını Yağmur'unki gibi kararlı bakışlarının altına gizledi. Heyecanı hareketine yansıdı ve yerinden doğruldu:

   "Bu iki göze yeri geldiğinde inanmam, ama o gün gördüklerime şüphe bile duymam. Korkut amca... bu kasabada üstü çizilenler ölmedi. Ruhları yok, çemberleri negatif anlamda tamamlanmış. Onun için besin oluyor..."

   "Toprak... gördüklerin tamamen... doğru. Ama, bunu nasıl görebildin?" Korkut amcanın şaşkınlığı kesinlikle bundan kaynaklanmıyordu, "Toprak... o şey sadece boyutlar arası negatif bir etki. Zeki olamaz. Mümkün değil. Burada yanılıyor olmalısın."

   "Anlamıyorum." dedi Pınar, "Zeki olmadığını düşündüğünüz bir lanetle niçin yüzleşemediniz?" 

   "Sizin eseriniz." dedi bir çırpıda Kader teyze. Merkezinden çıktığında, dilinin kemiği yok gibiydi. Daha önce de duyduğumuz bu açıklamanın dördüncü basamak için olduğunu bilmek sabır yetimi gıdıklıyordu. Öfke dürtümü de... doğdum doğalı Bitmezçember'in yakınından bile geçmemişken bu, nasıl bizim eserimiz olabilirdi? Kader teyze ekledi:

   "Yavrum, öğreneceklerinizi sindirmedikten sonra bilmenin ne hükmü var? Bitmezçember lanetinin niçin sizin eseriniz olduğunu öğrendiğinizde, yolun başında olduğunuzu anlayacaksınız. Vazifeli olanlar..." Korkut amcaya bakarcasına bir duraksama yaşadı; telefonda olmak ruhen yan yana olduğumuz gerçeğini değiştirmiyordu. Nitekim haklıydım:

   "Orbey Bey?" 

   "Devam edesin Korkut."

   "Vazifeli olanlar yalnızca siz değilsiniz. Biz de vazifeliyiz. Eh, bu tabiata gözünü açan her varlık vazifeli, ama kastımız farklı. Hatırlayacaksınız."

   "Ne zaman?"

   "Sürecin içindesiniz Pınar." dedi Kader teyze, "Her şey dengelendiğinde, yolculuğunuzu muhteşem bir şekilde, kaldığınız yerden sürdüreceksiniz. Bey, anlatmaya başlamak ister misin?"

   İşte geliyor! 

   "Dünya pek çok enerji noktasına açık, anlatılanlardan tamamen farklı, fantastik ve paranormal bir gezegendir çocuklar." diye başladı Korkut amca, "Bildiğiniz üzere, doğaüstü olaylar dünyanın her yerinde yaşanabiliyor. İnanıştan inanışa, kültürden kültüre maskelenen bu fenomenler irdelendiğinde ortak bir enerji taşıyor. Sanki, mevcut mutlak enerjinin metafiziksel bir kırılma yaşayıp buraya etki etmesi gibi... bazı bölgeler mimlenmiş, ürkünç şöhrete sahip olmuş. Perili evler, terk edilmiş yapılar... algı düzeyimizin yetmediği bu konuları 'deli saçmalığı' ya da 'fiziksel bir açıklaması vardır' diye örtbas ediyoruz. Edebiliriz, bu son derece doğal. Çünkü, anomalilere verdiğimiz dünyevi tepkiler ilerleyişimiz için sadece birer basamaktır. Genç dostlarım, üç boyutlu düşüncelerimiz derinleştikçe bu olayların mantıklı açıklamasını sorgulamak yerine her bir fenomenin kaynağına odaklanmaya başlarız. Bu kaynaklar mekanlarla ilgili olduğu gibi, kişilerle de bağlantılı, hatta kişi ve mekanın sinerjisiyle de ilgili olabilir. Örneklerle beni daha iyi anlayacaksınız."

   Anlattıkları... bana yabancı gelmiyor. Evet, ne demek istediğini biliyorum. Ama bunlar...

   Bir ev tamamen terk edildiğinde, boyutlar arası enerjiye portal haline gelebilir. Teknolojinin olmadığı, içinde bir insanın bulunmadığı yapıya olağanın dışında enerji türleri etki edebilir. Buradaki tartışma konusu, başlangıçta insan enerjisinin olduğu, fakat terk edildikten sonra var olan enerji kalıntısının paranormal varlıklara kapı olup olmadığı... yani insan enerjisinin başlangıçta iz bırakması, bazı orta çaplı paranormal enerjilerin asıl çıkış noktası olabilir. Fakat çocuklar, bunu mekanlara bağlı paranormal olaylar kategorisine ekliyorum. Pek tabii, kişi ve mekanın etkileşim kurduğu durumlara büyük ölçüde benzer bir örnek."

   "Mekanlara bağlı paranormal olaylar mı? Korkut amca! Lütfen devam etmeme izin verin."

   "İşte bunu bekliyordum, Ege." dedi Korkut amca, "Tamamla bizi. Vazifeni gerçekleştir."

   Korkut amcanın açıkladığı bilgileri kendi cümlelerimle geçen sene, doğum günümden bir gece sonra deftere yazmıştım. Araştırma ve gözlemlerim ise filmlerden geliyordu. Kurgu olarak yorumladığım birçok film gerçekleşebilecek konuları defterim için haykırıyordu sanki. Aslında bakarsam, izlediğim filmlerde gözlemlediğim detaylar satır aralarından oluşuyordu. Araştırmalarım, insana gelen zarara değil, insana niçin zarar geldiğine odaklıydı. Konuyu korku boyutundan uzaklaştırdığımda ise kaynağın tamamen parapsikolojik olduğunu, zararsız birçok paranormal nokta bulunduğunu ve doğal görünen yapıların da metafiziksel ortamlara dönüşebileceğini görmüştüm. Defterimi yeniden ve gururla çıkarırken yazılanları mistik ses tonuyla okudum:

   İnsanı etkileyen musallat türleri vardır. Genellikle doğaüstü bir mekanın içinde bulunmak; bazen de mekanlardan bağımsız bir şekilde lanetli atmosfere maruz kalmak kişinin o enerjiye teslim olmasına yol açabilir. Veya kişiler ve mekanlar kontakta kalabilir. Bir evde cinayete kurban giden ya da korku frekanslı bir yolla ölen insanlar mekanların enerjisini değiştirebilir, korku frekanslı doğaüstü enerjiyi ortamla uyumlandırabilir. Veya sevginin hüküm sürdüğü bir mekan, pozitif frekanslı doğaüstü varlıkları çekmek için müsaittir. İnsanların fiziksel ve duygusal açıdan şifa bulduğu bir oda düşünün! 

Ah, aklımda deli sorular: Pozitif frekanslı varlıklar da kapıları kendi kendine hareket ettirebilir mi? Bence evet. Bizi korkutmak isteyeceklerini sanmam. Yani bu sorunun yanıtını verecek kişi doğaüstü pozitif ya da negatif varlıklar değil, insanın ta kendisidir.

 Gülünç gelebilir, fakat bir arı gördüğünde aklına bal gelen sevgi frekanslı birinin musallata uğrama olasılığı, aklına ölüm gelen korku frekanslı bir insanın musallata uğrama olasılığından çok daha düşüktür. Hatta o kişi kolay hastalanmaz; duyguları merkezinden çıkmaz. Enerji, özünde saf ve tek kaynaktan yayılmaktadır. Şekillenmesinin tek yolu ise bizleriz. Yani biz istersek doğaüstü olayları yaşamımıza çekebilir ya da bu konuları umursamaksızın yaşamımıza devam edebiliriz. Onlarla aynı frekansta olmadığımız sürece bir musallata uğramaz ya da doğaüstü olayların hiçbir sekansını yaşamımıza çekmeyiz. Ancak bu, doğaüstü olayların olduğu gerçeğini değiştirmez. Kişinin kendi gerçeği sonsuz potansiyelin varlığını örtbas edemez. İşte bu noktada değinmek istediğim, fakat kalemimi kullanırken dahi çekindiğim bir olasılıktan söz etmek istiyorum.

Korku Tutkunları | İlk MaceraWhere stories live. Discover now