33. Bölüm: İlk Temas

48 9 51
                                    

   Yirmi dakika sonra...

   Elimizdeki eşyaları odalarımıza yerleştirip oturma odasına geçtik. Hasan amcanın yaktığı soba içimizi ısıtmış; kalın kestane tonu köy battaniyeleri, terlikler ve papatya çayı Bitmezçember'in zifiri gecesini tüm saçmalıklara rağmen gıcır keyfimizle taçlandırmıştı. 

   "İtiraf etmek gerekirse..." dedi Toprak, "burada ödül oyunu kazanmış Survivor yarışmacıları gibi hissediyorum. O harabeleri görünce..."

   "Sesindeki burukluğu fark etmedim sanma." dedi Yağmur ellerini sobanın üzerinde tutarken.

   Ondan son bir haftaya dek görmediğim mahcup bir tebessümle yanıtladı: "Bir şeyler eksik."

   "Ne gibi?" dedi Pınar ikili koltuğa uzanmış şekilde.

   "Kafein. Yanılmıyorum, değil mi?" dedim.

   Toprak baş parmağıyla onayladı.

   "Papatya çayı, papatya çayı! Kahve aklına gelmez mi insanın? Peh!" dedi Serhat.

   "Burası kafe değil beyler, farkında mısınız?" dedi Pınar, "Burada umduğumuzu değil, bulduğumuzu içeceğiz."

   "Buraya geliş amaçlarımızı unutan varsa ona ellerimle papatya çayı hazırlarım." dedi Yağmur ellerini sobanın üzerinden çekerken. Konuya aynı pencereden bakmıştık. Onu yatıştırıcı ses tonumla destekledim.

   "Bu soğukta sıcacık yerimizden kalkıp kasabanın gizemleriyle yüzleşmemize engel oluyorlar. İki seçenek var. Ya iyi niyetli, ya da her şeyin farkında olan bir düşman. Bence her şeyin farkında, ama Korkut amcaya ya da Beyefendi'ye düşman olup olmadığına emin değilim. Lütfen bu konuda önyargılı olmayalım."

   Melodi ortalıkta görünmüyordu; Toprak, odanın bizi tatmin edecek kadar sıcak kalması için kapıyı kapamıştı. Serhat'ın tatlı asabiyeti Melodi'den kaynaklanıyordu. Bunu, anlamlı bir bakışla ona yöneldiğimde gözünü kaçırmasından anlamıştım. 

   Dan, dan, dan!

   Serhat yüz metre koşucusu edasıyla koltuktan fırladı. 

   "Kim ooooo?"

   "En büyük kabusunuz... Orbey dedeniz! Ha ha ha!" diye karşıladı Melodi kalınlaştırmaya çalıştığı sesiyle. Keyfimiz yerine gelmiş; zihnimizde birikip çığa dönüşmeye hazır tüm dertler tüy kadar hafiflemişti.

   "Kabus mu? Bana tozpembe rüyalarla gelin Orbey dede!" diye karşıladı Serhat.

   "Oh, peki... kahveleriniz soğusun o zaman. Siz bilirsiniz." dedi Melodi. Kapı ardındaki boğuk sesinden dahi tavır aldığının farkındaydım.

   Nihayetinde Serhat gölgesine ateş eden Red Kit misali kapıyı açtı. Elindekileri tepsiyi sarsmadan aldı ve odanın ortasındaki ahşap sehpaya doğru ilerledi:

   "Ah be kızım, çağırsaydın ya yardıma..."

   "Sağın solun belli değil..." diye destekledi Toprak.

   Melodi onları yanıtlamazken Serhat'a yardım etmek için tepsiye yöneldi. Granül kahvelerin yanında parmak bitter çikolatalar vardı. 

   "Kahveleri yoğun hazırladım. Uykudan fedakarlık yapacağız. Hazırlıklı olun."

   Yağmur kahvenin sertliğine ihtiyaç duyduğunu yüz hatlarındaki gevşemeyle hissettirdi, "Uyku yok, Orbey dedenin tabiriyle şafak sökmeden bir şeyler keşfedeceğiz. Keşfettiklerimizi not edeceğiz."

   "Ve sabaha kalmadan telefonun çektiği bir yere gidip Korkut amca ile Kader teyzeyi bilgilendireceğiz." dedi Toprak.

   Pınar çikolatasının son parçasını kahvesiyle kombine ederken doğruldu. Adımlarını Yağmur'un arkasındaki pencereye sıraladı. Bir yudum daha aldı. Sokak lambasının loş ve ürpertici tonunun karanlığa hafif bir dalga gibi vuruşunu izlediğini fark ettim. Ne düşünüyordu acaba...

   Ayaklandım. Çikolatamın kalan parçasını Pınar'ın yanına giderken bitirdim. Aynı anda Yağmur da Toprak'ın yanına geçti. Bir taşla iki kuş misaliydi; hem bizi Pınar'la yalnız bırakmak istemiş hem de Toprak'la sohbete girmeyi arzulamış olmalıydı. Bu ekip beni ürkütüyordu. Herkes herkesin adımını öngörüyor ve ona göre hareket ediyordu. 

   "Ne düşünüyorsun?" dedim sobanın çıtırtısını bastırmadan. 

   "Kabusumla aramda yürüme mesafesi olduğunu... bu konağa ne kadar yakın olduğunu... yüzleşmemin amacını... sonucunu... Yağmur'la ya da herhangi bir durumla olası bağlantımı..." dedi Pınar, "daha da saymamı ister misin? Mesela ne tür bir korkuya maruz kalabileceğimizi..."

   "İşte bu da benim asıl sorguladığım nokta." diye karşıladım, "Şu ana dek Korkut amcanın sözünü ettiği bir lanetle karşılaşmadık. Hatta kasabanın hiçbir sokağı eve erken girmelerini gerektirecek kadar tehlikeli değil. Onlar neden kaçıyor? Orbey dededen mi?"

   "Sanmam." diye ensemde bitti Melodi. Tüylerim diken diken olmuştu. Arkamı çevirdiğimde Serhat'ın onun bir adım arkasında durduğunu gördüm.

   "Merak etme, sizi kasten dinlemiyorum. Kanepeye oturmak üzereyken sohbetinize kulak misafiri oldum." diye ekledi Melodi, "Konuya gelince... Orbey dede kasabanın koruyucusu olmalı. Peki ya büyükbabam? Aralarında nasıl bir hukuk vardı?"

   "Doğaüstü bir hukuk." diye tısladı Serhat, "Bu bir önyargı değil, geçebilecek her konuda üstüne katlar çıkacağımız bir arazi. Bunu sakın unutmayın, tamam mı?"

   Serhat, kendisinden asla beklemeyeceğim bir ciddiyetle konuya girmişti. Duygusuzluğu, korkunun defterini yazan bir çılgını daraltmaya misliyle yetmişti. Serhat bununla yetinmedi:

   "Özel bir arabayla Bitmezçember'e gelmemiz başta olmak üzere hiçbir planımızı bilmemeli. Veda bile etmeyen, doğru dürüst tek bir açıklama bile yapmayan bir adama güvenmek asıl delilik."

   Ve her zamanki Serhat'lığı sürdü:

   "Deplasmanda olduğumuzun farkına varın. Kum saha burası kum saha!" Otoriter bir teknik direktör edasıyla el çırpıyordu manyak, "Kumda oynamasını bilen bir mahmuzlu yılanla mücadele ediyorsak bu sözleri size hatırlatacağım. Bu yılanın kim olduğu önemsiz. Bilmeniz gerekeni biliyorsunuz."

   "Oğlum, sen şekilden şekle girmeyi nasıl başarabiliyorsun ya!" dedi Toprak Yağmur'la birlikte ayaklanarak, "İngiliz anahtarı gibisin. Çok da haklısın."

   Serhat'ın Melodi'ye attığı bakışı asla unutmayacaktım. Öyle ya, sürekli atıştığı en yakın dostu Toprak tarafından övülmek onun için tarifsiz olmalıydı. Dahası, Korkut amcaların tarafında olsak ve onun bir düşmana sahip olup olmadığını bilmesek de içinde bulunduğumuz durumda tarafsız bir pencere keşfetmemize öncü olmuştu. 

   "Ve doğaüstü konuların bir varsayım olmadığını söyledin. Bunun doğruluğunu ilerleyen saatlerde anlayacağız." dedi Yağmur.

   Cümlesi noktalandığında, herkesin aynı anda başını kapıya doğru çevirdiği bir an yaşandı. Sol kulağım hissizleşmiş, küçük bir çınlama yerini sobaya rağmen içimize işleyen soğuk bir etkiye bırakmıştı. Dikkatli baktığımda ise kapı kolunun kımıldadığını algıladım. Ne?

   Pınar sessiz, fakat olabildiğine hızlı adımlarla hafif kımıldayan kapı kolunu yakaladı. Kapıyı açtı.

   Kimse yoktu.

Korku Tutkunları | İlk MaceraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin