9. Bölüm: Korkunç Olasılık

121 16 70
                                    

   "Devam mı et?" dedi Serhat, "Şu kapıdan bir şey çıksa ruhum bedenimi terk-i diyar eder. Ölmeyi bayılmak mı sandınız siz?"

   Toprak, Serhat'ın son cümlesine kahkaha attı. Bunu kesinlikle beklemiyordum. Ama bir saniye bile geçmeden fark ettim ki, bu kahkahanın asıl sebebi dostumun gerim gerim gerilmesiydi. Basit bir atmosfer değişiminin etkisi beni çok şaşırtmıştı ve bunun mimarlarından biri ben ve mistik defterimdi. 

   "Bir yanınız halen şüphe duyuyor, biliyorum." dedi Pınar, "Belki çekim yasası sayesinde onları bu eve çekeriz, ne dersiniz beyler?" Pınar bana göz kırpmıştı. Bu sohbet ne kamp ateşinde anlatılan hikayeleri anımsatıyordu ne de dini olgulardan yola çıkarak anlatılan konuları. Pınar'ın amacı neydi? Daha doğrusu... benim amacım neydi? Bu soruyu kendime ilk kez sorduğumu fark ettim.

   Bir gözüm dostlarımdaydı. Toprak bozuntuya vermese de onun en az Serhat kadar tırstığı hissini aldım. Serhat ise elinde bir battaniye olsa kafasını devekuşu gibi gömecekmiş izlenimi veriyordu. Son iki gecedir cesaret ve korkularının arasında kaldıklarını biliyordum. Zihin paradigmaları bu konuşmayı mantıklı bir şekilde bağdaştırdığında, bilinmeyenler okyanusunun ışık dokunan yüzeyine çıkmaktansa, zifiri derinliklerine inmeye başlıyorlardı. Pınar, sessizliğimizi yeniden sonlandırdı.

   "Yüzleşmelisiniz. Şüpheniz kalmamalı. Ege, devam et. Bu odadaki herkesin cesareti korkusundan baskın çıkacak." 

   "Ama Pı..."

   "Devam et."

   Defterin kaçınılmaz girdabına kapıldım. Gözlerimin mum ışığının en ürpertici tonu altında taradığı satırlar tüylerimi diken diken eden cümleleri beraberinde getirdi. Fakat bu hissi yaşarken, hatırlamak dahi istemediğim an zihnimde bir yıldırım gibi çaktı. Dün gece yaşadığım ağır kabus ve defterdeki bilgiler... örtüşüyordu.

   "Ne oldu lan?" dedi Serhat.

   "Asıl kısım dediğim yerler..." dedim, "Çok aksi bir zaman bu... açıklamak... ah, bunu kendime yakıştıramıyorum. Anlatacağım!"

   İç mücadelemi kazanmıştım. Toprak ve Serhat ne anlatacağım konusunda tahminde bulunamadığını çatık kaşlarında tezahür ettiriyordu. 

   "Beyler, dün geceki kabusumu hatırlıyorsunuz. Değil mi?"

   İkisi de başını salladı.

   "Ben bunu tamamen unutmuşum." dedim, "Bilinçaltıma neden yansıdığını da şimdi anladım. Bu olaylar gerçek olabilir. İnsan kılığına giren varlıklar..."

   "Oğlum buna kıçımla gülerim be!" diye hırıldadı Serhat detone ses tonuyla, "Kabus işte, o kadar da değil!"

   "Bunu sen mi söylüyorsun lan?" diye kükredi Toprak, "O gece gördüklerinin kabus olduğuna kalıbını koyar mısın?"

   "Koya..." Serhat durdu, "Ah! O duman bir yerden geldi, Allah'ın cezası bilinçaltıma işledi diye yorumluyorum ama emin değilim işte. De-ği-lim!"

   Korku Serhat'ın hücrelerini ele geçirmeye başlamış olmalıydı. Tepkisinden ürkmüştüm. 

   "Bakın, teknolojinin el değmediği yerlerde gerçekleşen bazı şehir efsaneleri yakaladım. Aynı insanı bambaşka yerde gördüklerini iddia eden kişiler var."

   "Dedublüman değil mi o?" dedi Pınar, "Aynı anda iki yerde bulunan insanlar... belki kendilerini aşan insanlardır. Ne dersin?"

   Pınar dudağımda uçuk çıkarabilirdi. Araştırdığım parapsikolojik konularda dahi bilgisi vardı.

   "Hayır." diye karşıladım, "Çok büyük bir oyuncu olup kendilerini gizlemiyorlarsa imkansız. Hem asıl konu o değil. Görünen varlıkların karşılaştıkları insanları korkutması, hatta çok nadir zamanlarda fiziki zararlar dahi vermesi."

   "Aman ha!" dedi Toprak, "Saldırırsa ben de dalarım Ege, beni biliyorsun. Ayakları mı ters, nasıl anlayacağım cin, peri olmadığını? Bak dalarım, çarpılırım mazallah."

   Toprak'ın bu çıkışıyla ortamdaki tüm gerginlik kahkahaya dönüştü. O anı istemsizce hayal etmiştim; Toprak'ın bir varlıkla kavgasını... Ruh halim ilk kez ciddiyetten uzak kalmamı arzulatıyordu.

   "Şu hikayeyi tam anlat bakalım." dedi Pınar, "Belki bildiğim hikayeyle benzerdir."

   "Köyümüzde yaşandığı iddia edilen bir olay." diye konuya girdim, "Kırk, hatta elli sene öncesi... köydeki abla evde uyurken onun gece yarısı bahçeye daldığını gören bir genç yüksek sesle kadını uyarıyor. Kadın ise onu hırpalıyor. Adamın ağzı yüzü şiş; herkes telaşlı... adam o ablayı tarif ederken kadıncağız evden uykulu uykulu çıkıyor. Adamın nasıl şok geçirdiğini köyün dedeleri ilk günkü gibi anlatmaya devam ediyor.

   "Hadi lan!" dedi Serhat, "Başka bir şeydir o, birine benzetmiştir." 

   "Dayak yediğin birini başka birine nasıl benzetebiliyorsun sen?" diye çıkıştı Toprak.

   "OĞLUM, AYNI ANDA İKİ YERDE OLAMAZSIN LAN!"

   "Beyler, sakin olun." dedim, "Bakın, bu konuda bir fikrim var."

   Ortamdan çıt çıkmadı. Mumlar dahi hazır ol komutunda beni dinliyor gibiydi.

   "Teknolojinin ya da doğal frekans bozan cihazların olmadığı yerlerde bu tarz doğaüstü şehir efsaneleri çok yaygın. Günümüzde böyle durumların gerçekleşmesi mümkün olmadığı düşünüldüğünden tüm iddiaları yalanlıyoruz."

   "Mümkün mü?" dedi Toprak.

   "Mümkün olamayacak kadar korkunç bir durum bu." dedim, "Yaşanması insanın aklını çıkarır. Belki ondandır ki, evde tek kaldığım geceler beynimde bu tarz olasılıkların esamesi okunmaz; rahatlıkla uykuya dalarım. Yani doğal frekansın bozulmadığı yerlerde halen mümkün olabilir."

   "Mümkün çocuklar." diye araya girdi Pınar donuk sesiyle, "Ege, sana tamamen katılmakla birlikte çekim etkisiyle doğal frekansın bozulduğu yerlerde paranormal olayların yaşanabileceğini, hatta anlattığın olayın bile mümkün olabileceğini söylüyorum. Çünkü..."

   "Çünküüüüüüüü?" dedi Serhat iyiden iyiye ruhunu teslim edecek gibi dururken.

   "Geldiğim ülkede bu olay bir değil, birden çok kez yaşanmış. Ve ben birine şahit oldum.

   Michael amca, yani komşumuz bir gece yarısı çığlıklar içinde dairesinden çıktı. Yaşananlara bizzat şahittim; yerimden korkuyla fırladım. Yan daire komşularımızla birlikte onu güçlükle sakinleştirdik. Bize her şeyi açıkladı."

   Pınar, gözlerini Serhat'ın gözlerinden ayırmadan vurucu cümleyi kurdu.

   "Bir saat öncesinde şehir dışında olduğunu söyleyen Rebecca teyzeyi görmüş. Ürkünç bakışlarla onu izliyormuş. Neler olduğunu sormuş, yanıt alamamış. Ve o sırada telefon çalmış. Arayan Rebecca teyzeymiş!"

   Pınar'ın hararetli finaliyle mumlar bir anda söndü. Ortamdaki kıpırtı yerini Serhat'ın bağırışına bıraktı. Kitap kafedeki özgüveni son bulmuş, yerinden ok gibi fırlamıştı. Toprak ise bir kaya gibi sabit, fakat nefessizdi. Odada Serhat'ın lamba anahtarını ararkenki telaşıyla benim telkin edici sözlerim yankılanıyordu: "Pınar'ın hareketinden söndü, her şey yolunda!"

   "DEĞİL!" Serhat lamba anahtarını açıp kapatırken korku aurasını tüm odaya yaymıştı. Yalnız değildi.

   "Elektrik kesik!" 

   Pınar ayağa kalktı, Serhat'ı bir ebeveyn gibi kolundan tutup eski yerine oturttu. 

   "Olay bana kalırsa eksiksizce doğru. Yani anlayacağınız, şu an koridordan içeri insan kılığına giren bir varlığın girme olasılığı... sıfır değil."

Korku Tutkunları | İlk MaceraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin