14. Bölüm: Kasaba

116 12 81
                                    

   Soğukkanlılığım tuzla buz olmuş, vereceğim tepkinin şiddetini ölçemediğimden ağzımı kapamıştım. Tahminimiz doğru yönde miydi? Kaderin planı bizi Korkut amcaların aracılığı ile Pınar'ın kâbusuna mı götürecekti? Ve ben, defteri yazma arzumu tıpkı Pınar'ın kehanetinde olduğu gibi gerçekleştirebilecek miydim? Ve tek bir soru nefesimi kesecek kadar üşümeme, sırt kaslarımın kasılarak titremesine yol açabilir miydi?

   Nefesimi kontrol ettiğimde, sessizlik Pınar ile son buldu: 

   "Doğanın altının ya da üstünün olmadığına inanmakla birlikte..." kendinden emin bakışını tüm odaya aktardı, "her şeyin mümkün olabileceğini biliyorum. Anlatacaklarınızı bizimle paylaşmadan önce lütfen bu odadaki herkesin sizi olgunlukla karşılayacağını bilin."

   "Kesinlikle." diye ekledim Pınar ile yaşama aynı pencereden bakmamızın şaşkınlığıyla, "İçinizi ferah tutarak her şeyi açıklayabilirsiniz."

   İkisi de Serhat, Toprak ve Yağmur'a yöneldi. Üçü de aynı özgüvenle bizi onayladı. Toprak ve Serhat'ın aradan geçen iki günle ilgili açık vermemesi harikaydı. Yağmur'un da Pınar hakkında... herkes doğaüstü yapbozun parçalarını en iyi şekilde tamamlıyordu.

   "Kelimeleriniz kifayetsiz kalabilir genç dostlarım." dedi Korkut amca, "Açıklıyorum.

   Bu harita, üç farklı haritanın ilk parçası. Birinci haritanın yeni evimizde olduğunu sanıyordum. İkincisi de bizde. Değil mi hanım?"

   Kader teyze aydınlanmışçasına güçlü bir bakışla onu yanıtladı. Parçaları birleştirmiş gibi görünüyordu.

   "İkinci haritayı çocuklara göstermeyi mi düşünüyordun? İlahi bey. Ve ikinci parça kesinlikle bende."

   "Niye o?" diye parladı Korkut amca, "Aklı başında çocuklar. Zararları olmayacağını sen de biliyorsun."

   "Onda ikimiz de hemfikiriz." dedi Kader teyze, "Çocukların ister istemez bu işin içine girmelerinden korkuyorum. Sen korkmuyor musun?"

   Korkut amca ışıldadı: "Girmezler. Dürüstlükleri yeterli bir kanıt değil mi?" Tebessüme büründü, "Sessiz kalacaklarından şüphem yok. Ayrıca, böylesine mantık dışı bir konuyu kimseyle paylaşacaklarını sanmam."

   "Ve Korkut amca bizi meraktan çatlatmak üzereykeeeeen..." dedi Serhat, "doğaüstü konulara giriş yapar."

   Serhat, gizem yüklü bulutları tek bir cümlesiyle kahkahayla dolu sağanağa çevirdi. Tartışmalarındaki alevlenme potansiyeli ise bu yağmurla birlikte söndü.

  "Ah, haklısın genç adam," dedi Korkut amca, "Kader hanım, izninizle başlayabilir miyim?"

   Korkut amcanın nezaket ve kinayeyle harmanlanan çıkışı Pınar ile Yağmur'u hayran bırakmıştı.

   "Hayhay." dedi Kader teyze, "Mademki herkes hazır, açıklayın bakalım."

   Odanın yükselen frekansı, doğaüstü konuların ürperticilik derecesine karşı bizi hazırlıyor olmalıydı. Korkut amca devam etti:

   "Elli beş sene öncesi... bu şehirdeyim; kalemle işaretli ilçede, ruhuma zıt bir kasabada... henüz çocuğum; aklım yeni yeni eriyor. Sadece korkuyorum. Korkmamak mümkün mü?"

   "Namümkün!" diye koltuğa yayıldı Serhat. Gevşekliği bitki çayının etkisinden olmalıydı. 

   "Ne namümkünü oğlum?" dedi Toprak, "Adamcağız bir anlatsın da öyle yorumla."

   "Şşt. Sessiz olun." dedi Yağmur.

   "Bakın çocuklar. Madalyonun iki yüzü vardır. Bataklık harici bir yerden bihaberseniz bataklık size normal gelecektir."

   "Ah, yoksa..." dedi Pınar.

   "Evet genç hanım." dedi Korkut amca, "Huzuru burada tanımladım. İşte o zaman ne kadar lanet bir yerde doğup büyüdüğümü anladım."

   "Burada? Burası neresi?" dedi Serhat.

   "Burası yavrum." dedi Kader teyze evi göstererek. 

   "HAY BİN TESADÜF!" diye fırıldadı Serhat Toprak'ı sarsarak, "Boş attım dolu tuttu! Oha Toprak'ım, oha!"

   Toprak fısıldayarak çimdikledi: "Oğlum rahat dur, adam anlatmayacak bak!"

   "Şaşırmakta haklısınız, ama bu evin hikayesi çok eskiye dayanıyor. Yeni bir eve taşınmadık aslında, bize yadigar kalan eve geri döndük."

   "Bu inanılmaz!" dedi Pınar.

   "Kasabayı elli beş sene önce ziyaret eden bir beyin evinde bulunuyorsunuz." Kader teyzeyle birbirlerine gülümserlerken sözlerini devam ettirdi, "Tekinsizliğin girdabında boğulduğumun farkında bile değilken beni yazın ilk günlerinde yanına alıp yaprakların ilk dökümüne dek şehirde misafir etmek istediğini belirtti. Ailem şiddetle reddetti -ki size detayları açıklayıp üzmek istemiyorum. Ama bu şiddetin fiziksel olmadığını bilin."

   "Ne yaptılar? Şiddetle kınadılar mı?" diye vızıldadı Serhat. Neyse ki onu duymamışlardı. Korkut amca o ana geri dönmüşçesine ciddiydi. 

   "Merak ediyoruz." dedi Yağmur, "Doğaüstü dediniz, büyü tarzı durumlar mıydı?"

   Korkut amcanın yüzünde acı bir tebessüm belirdi: "Büyü değil güzel kızım. Büyü değil..."

   "Adamcağızı yamulttular mı yoksa?" dedi Serhat.

   "Kimler?" dedi Kader teyze.

   "Kimler olacak, cinler." dedi Serhat. Kaçak dövüşüyordu; Pınar'ın aklımızı aldığı geceki gibi yelkenleri suya indirmeyip konuyu mizaha çekmekte ustaydı.

   "İn midir, cin midir bilemem, ama..." Kader teyze konuyu bakışlarıyla Korkut amcaya pasladı:

   "Konuyu oraya getirecektim. Büyü ya da cin değil, başka bir şey. Herkese bulaşan, bana bulaşmayan..."

   "Onlar bulaştı desek daha doğru olur." dedi Kader teyze, "Hem kasabadaki tek çocuk sendin."

   Ne? Tamamen afallamıştım. Kasabadaki tek çocuk nasıl olabilirdi? Bu hikayenin gizem dozajı iyiden iyiye yükseliyordu. Bu sohbette nokta atışı bilgiler edinmeli ve harekete geçmeliydik.

   "Diğer çocukları kurban mı verdiler, yoksa öcüler mi yedi?" dedi Serhat, "Hayır, hayır, hayır! Lütfen öyle bir şey olmasın, beyaz ekran hatası veririm burada!"

   "Kasabada mektep yoktu evlat!" diye hırıldadı Korkut amca, "Aileleri çocuklarını alıp dosdoğru kaçtı. Hepsi değil ama... mektep yüzü görmeyenler köyün yerlileriydi."

   "Sizin aileniz sizi mektebe göndermedi mi, yoksa gönderemedi mi?" dedi Pınar.

   "Göndermedi. Ailem kasabanın negatif enerjisine çoktan kapılmıştı. Bense kurbanları olacaktım." 

   "Hay bin Hannibal!" diye göz pörtletti Serhat borazan sesiyle, "Korkut amcamı yiyecekler miydi yoksa?"

   "Hay senin..." dedi Toprak dişlerini sıkıp dirseğini göstererek.

   "Güldürdün beni delikanlı!" dedi Korkut amca, "Yamyam değiller, ama ruhumu yiyip bitireceklerdi. Beni o beyefendi kurtardı ve kurtarana dek şahit olduğum her şeyi normal karşılıyordum."

   "Mesela?" dedim.

   "Beni bu eve, ailesinin yanına aldığında, sevginin, doğanın, aile bağlarının ne olduğunu iliklerime dek yaşadım. Verimli bitki yetişmeyen, kuş konmayan, karanlığın hüküm sürdüğü o kasabanın lanetli olduğunu fark ettim! Orası doğaüstüydü Ege, kapkaranlıktı. Hatta öylesine karanlıktı ki, ilk yapraklar döküldüğünde kasabada kimse kalmadı. Ailem bile..."

   Korkut amcanın hikâyesinde yer alan her cümle soru işaretlerimi katlıyordu. Defterimin sayfaları kendiliğinden açılmış, Korkut amcanın yaşam satırlarını dolduruyordu sanki.

   "Haritaları veren o beyefendiydi, değil mi?" dedi Pınar.

   Korkut amca, gözlerinin rengi ürkünç bir tona bürünürcesine güçlü bir gülüşle karşılık verdi. Sessizdi. Asıl soruyu yanıtlamak üzereydi, haritaların kasabayla ilişkisini...

Korku Tutkunları | İlk MaceraWhere stories live. Discover now