22. Bölüm: BÖ!

57 9 60
                                    

   Son beş dakikanın üstümüzde oluşturduğu şok etkisi sürerken Melodi'nin ve kasabanın bulunduğu ilçeye varmıştık. Olabildiğine tatlı bir ilçeydi. Bitmezçember nasıl bu ilçede olabilirdi?

   "Melodi değişik kız gerçekten." dedi Toprak, "Burada insan ancak inzivaya çekilir. Başka ne yapabilir?"

   "Belki de gerçekten öyledir." dedim, "Beyefendinin torunu o. Zor yolu seçmiş."

   "Benimle tanışarak çok daha zor bir yolu seçti." dedi Serhat.

   "O farkında zaten." dedi Toprak, "Seni tek yumrukta nakavt ettiğini unutma."

   Serhat kıkırdadı: "Halimden memnunum ben."

   Bu tavrı bana Pınar'la iletişimim konusunda büyük bir çıkarım yapmamı sağlamıştı. Pınar'ın keskin zekalı sözlerini tıpkı Serhat gibi sindirebilirdim. Onun kadar ciddi olmam imkansız da olsa...

   Bu düşünceleri kafamdan geçirirken, zihin okuma yeteneğini kullandığına emin olduğum Pınar'la dikiz aynasından göz göze geldik. Bakışları ve tebessümü ürkünç bir kombinasyonla beni sindirmeyi arzuluyordu. Bu kız başlı başına bir sır!

   Melodi'nin attığı konum bulunduğumuz noktadan uzaktı. Ara yollara girecek ve ilçenin en uç noktasına konuşlanmış evi ziyaret edecektik. 

   Fakat ilçe küçük olmasına rağmen, ilçe merkezinin tam ortasından saptığımız yolun ıstırap verici yokuşu canavardan farksız aracımızı dahi zorluyordu.

   "Herhangi bir yolu yaya olarak çıkmanın imkansız olabileceğini düşünmezdim." dedi Toprak, "Bir koşu bandının en yüksek eğimi bu kadar değildir."

   "Burada sadece Melodi'nin yaşadığı hissini siz de almıyor musunuz çocuklar?" dedi Yağmur.

   "Ben daha çok bize kumpas kurulduğu hissini alıyorum." diye yanıtladı Serhat ellerini şakaklarına bastırarak.

   Pınar yokuşu keyifle çıkarken Serhat'a yöneldi: "Devam et lütfen, nasıl bir senaryo çıkaracağını merak ediyorum."

   "Hayhay!" dedi Serhat, "Düşünün, yokuşu tırmanıyoruz ve Melodi'nin tarif ettiği sokağa sapıyoruz. Sokakta kuzgunlar, gök sepya tonu... zirveye tırmanırken azalan ağaçlar gibi, arabalar da teker teker azalmış, zirvede sıfırlanmış. Öyle ürpertici bir yermiş ki, buranın Bitmezçember olabileceği hakkında şüpheye düşmüşüz. Nitekim cesaretimizi toplamış ve Melodi'nin açıkça belirttiği o eski püskü yapıdan içeri girmişiz. Ve simsiyah duvarlar, koku reseptörlerimizi yok eden rutubet... eski tip bir sallanan koltuk giriş katın tam ortasında. Arkamızda açık duran kapı ruhu emen gıcırtısıyla 'ÇAT' diye kapanıyor. Ne yapardınız?"

   Serhat'ın ürpertici bir hikaye anlatıcısı olduğunu defteri keşfettiği gün anlamıştım. Neyse ki tüm bunlar kafasında kurduğu bir senaryodan ibaretti. Ama... arabalar tam da bahsettiği gibi yokuşu tırmandıkça azalıyordu.

   "Ne mi yapardık?" dedi Toprak, "Muhtemelen ona mesaj attığım için boğazıma yapışırdın."

   Serhat'ın kahkahası içtendi, fakat kendi kendini gerdiğini sesindeki titremeden anlamak işten bile değildi. Pınar'la Yağmur bize göre daha rahat görünüyordu. Muhtemelen akıllarında Melodi'nin ya da Korkut amcaların bize bu tarz bir kumpas kurmayacağı düşüncesi vardı.

   Uzun ve derin bir diyafram nefesinin ardından ikisindeki rahatlığının tek bir sebebe bağlandığını fark ettim: Kaçınılmaz olan mistik kehanetler. Pınar, gördüğü kabusla yüzleşmek için bulabildiği tüm karanlık yapılara bodoslama girecek kadar gözünü karartmış; Yağmur ise koca kadının açıkça verdiği anahtarın ta kendisi olup doğru kapıyı deneme girişimlerini son nefesine kadar yapmaya karar vermişti. Bu denemeler ise Korkut amcalar, Melodi ve harita ile nokta atışı sonuç verecekti. Kumpas ihtimalini yalnızca ana konudan uzak olan bizler düşünebilirdi. Bu farkındalıkla tırmandığımız yokuşun hafiflediği sezgisini hücrelerime aktardım.

   Navigasyondan beklediğimiz ses nihayet geldi: "Yüz metre sonra sağa dönün."

   Serhat robotik sesiyle ekledi: "Ardından yerin yüz metre dibine girin."

   Kıkırdaşmalar eşliğinde sağa dönerken, içimi çepeçevre saran güven hissi beyazdan siyaha geçercesine hızlı sarsıldı. Sokak, tam olarak Serhat'ın betimlediği şekildeydi: Kuzgunlar ve ölüm...

   "Hay bin tesadüf!" dedi Serhat, "Saçmalık oğlum bu. Bana mantıklı açıklama yapın."

   "Rahat ol tatlım." dedi Pınar, "Senaryoyu oluştururken çevrenin iç karartan yapısını yorumladın. Bilinçaltın yardımcı oldu sadece."

   Pınar çok haklıydı. Ortada bir gizem olmasa da zihnimde istemsizce Melodi'nin sokağa çıkıp bizi beklemesini mantıklı kılıyordum. 

   "Melodi'ye geldiğimizi söylemiştim, henüz gö... tam şu an gördü."

   Pınar arabayı bomboş sokağın sağına doğru park etti. Karşılıklı bulunan evlerde gerçekten de bir yaşam izi yoktu. Çiçeklerin süslemediği, çamaşır iplerinin dahi bulunmadığı pasla kaplı balkon demirleri tadımızı kaçırıyordu.

   "Senden de manyağı varmış Serhat, bak." dedi Toprak.

   "Sanırım bunu ben bile kabul edeceğim." dedi Serhat.

   Yağmur ve Pınar'ın kararlı adımları diğer evlere nispeten daha girilebilir olan mat siyah renkli yapıya doğru ilerliyordu. Neden bu eve girdiklerine karşı verdiğim tek anlam, onu takip etmeleri ve Melodi'nin lokasyonun haricinde hangi eve gireceğimizi söylemesiydi. Ya da boyanın yeni gibi durması... yok ya, sanmıyorum.

   Evin doksanlı yılların Evde Tek Başına'sını anımsatan ve duvarın mat tonuna uyumlanmayan krem rengi kapısı açıktı. Bu detayın farkına varan Serhat'la göz göze geldik. Toprak'ın kaşları kalkıktı, kulağıma vuran nefesinin kesikliği hislerimizin sözcüsüydü.

   Pınar ve Yağmur dahi hepimiz şok içindeydik. Her şey tam da Serhat'ın açıkladığı gibi görünüyordu. Hangi evin giriş katı bodrum katı olabilirdi? Gün ortasında böyle bir karanlık... bu harabenin bir penceresi bile yoktu. 

   Serhat kapının ucundaydı. 

   "Hani lan kasabalı zombileri haklayacaktın?" dedi Toprak fısıltıyla karışık titrek sesiyle.

   "Bu kadarı da tesadüf olamaz. Bu simülasyondan çıkmak istiyorum tanrım, noooooluuuuuuuurrr!"

   Toprak, Serhat'ı kolundan çekiştirirken Melodi'ye seslenmeye başladık. Onu arıyor, ama ulaşamıyorduk. Telefonun fenerini açtık. Odadaki tüm detayları incelemeye başladığımız sırada Serhat'ın haykırışıyla yerimizden hopladık.

   "Sa... sa... sallanan... ko... koltuk!"

   Serhat'ın telefon ışığına tutulu yüzü tüm hatlarıyla korkusunu yansıtırken hepimizi asıl korkutan kısım, koltuğun sessizce sallanmasıydı. O anki sessizlik hükmünü çok güçlü bir kapı kapanma sesiyle yitirdi.

   "BÖ!"

   Korkuyla arkamızı döndüğümüz an, anahtarını göremediğimiz lambanın loş ışığı açıldı. Kapıdaki Melodi'ydi.

   "Sevgili Korku Tutkunları, hoş geldiniz!"  

Korku Tutkunları | İlk MaceraWhere stories live. Discover now