1. Bölüm: Günlüğüme Dokunma!

683 31 126
                                    

   Bu geceki araştırmam, terk edilmiş yapılar hakkında duyulan şehir efsanelerinin çocukları korkutmak için uydurulmuş safsatalar olmadığını gösteriyor. Ya da korkmayı arzulayan yetişkin insanlara sunulan armağanlar... 

   Şüphe... sayfalar dolusu birikimle yüklü defterime ihanetten farksız. Bu duyguyu sonlandırmak istiyorum; acabalarla yüklü soru bulutlarını dağıtmak, karaladığım bu acayip sayfaları harika bir finalle taçlandırmak...  

   Ve içimdeki zıpır çocuk... seni dizginlemek gerçekten yorucu. 

   Anahtarın kapı deliğine girdiğini ve en hafif şiddette çevrildiğini işittim. O an hislerim Daredevil'inkinden farksızdı. Defteri apar topar masa örtüsünün altına sıkıştırıp kapıya doğru fırladım. 

   Gelen Toprak'tı. Kıvırcık saçları kabarmış, elindeki ağır poşetlerle nefes nefese kalmıştı. Birlikte yaptığımız vücut geliştirme sporunun güçlü etkilerine rağmen böylesine zorlanması, gün boyu yorgun olduğunu gösteriyordu.

   "Neden haber vermedin?" diye çıkıştım elindekileri alırken, "Serhat nerede?"

   "Serhat deme bana." diye kükredi Toprak, "Apartmanı ayağa kaldırmak istemiyorum. Soluklanayım, anlatacağım."

   Toprak kapıyı kapadı, fakat kilitlemedi. Anlaşılan o ki Serhat birazdan gelecekti. Poşetleri kapının karşısındaki mutfak kapısının girişine yerleştirdim. Toprak ise soluğu mutfakta aldı. Buzdolabındaki ona özel sürahiyi kafasına dikmekle dikmemek arasında kaldığı karamsar adımından fark ediliyordu. Oturma odasına yakın olan duvara yaslanıp kollarımı bağdaştırdım. 

   "Anlat bakalım, dinliyorum."

   "Bu herifin dengesizliğinden sıkıldım artık, Ege. Ortada fol yok yumurta yokken market alışverişi yapmak istedi. 'Ege'siz olmaz, istedikleri vardır' dedim. 'İki senedir bir arada yaşıyoruz, ne isteyip istemediğini bilmiyor musun?' diye üsteledi. Çocuk gibi, gerçekten."

   Hikaye beni içine çekti. Dudaklarımı kımıldatmadan yarım kalan suyunu bitiren Toprak'ı bekledim.

   "Oh, iyi geldi. Neyse... işin özü, bu çocuk tüm marketi sömürdükten sonra 'Saati unutmuşum, acil kaçmam lazım ortak!' demesin mi? Elimdekilerle kalakaldım. Sonrası uzun ve saate rağmen aşırı kalabalık bir otobüs yolculuğu... çektiğim çilenin boyutunu anlıyorsundur umarım."

  "Serhat da seni tanıyamamış desene." dedim. Kıkırdadık. Bu ekibin ortamı yumuşatmaya çalışan arabulucusu kesinlikle bendim. Eh, iki senedir birlikte yaşamamız boyunca hır gürün eksik olmaması pek tabiiydi, ancak hepimiz birbirimizin can parçasıydık. 

   "Keşke beni de çağırsaydın." 

   "Uyuduğunu sanıyordum. İki gecedir uyumuyordun. Sahi ya, sunumun nasıl geçti?"

   "Harikaydı, olması gerektiği gibi." dedim, "İlginç, ama hiç uykum yok."

   "Yarın hafta sonu. Biraz laflarız, belki FIFA atarız. Serhat kendine paket dolusu kıvır zıvır aldırdı, gömülürüz belki."

   "Sunumunu kutlamak için diyorsun." dedim göz kırparak. 

   "Eh, bir kaçamaklık hakkımız olsun be." dedi Toprak. Kıkırtılarımız kahkahaya dönüştü. 

   Anahtar sesini işittik. Gelen Serhat'tı.

   "Ohh, bugün, hayatımın en güzel günleri listesinde TOP 5'e girebilir." Deri montunu çıkarıp kapının yanındaki askılığa astı, "Toprak, çıkarsana oğlum montunu."

Korku Tutkunları | İlk MaceraWhere stories live. Discover now