"Rica ederim, ne demek." Gülümsedi, yıllar sonra ilk kez bu kadar samimi ve iç ısıtan bir gülümsemeyle karşılaşıyordum, düşündüğüm şey buydu.

"Bekleyin lütfen," dedim. "Size bir kahve yapayım. Yoğun bir çalışma temponuz olduğunu biliyorum, Junghoon bahsetmişti. Ona rağmen zaman ayırıp buraya gelmişsiniz Bayan Yang."

Birkaç saniye düşündü. "Teklifinizi kabul edebilirim sanırım," dedi sonra aynı gülümsemeyle, birkaç saniye önce gösterdiğim yere, koltuğa oturdu.

"Hemen dönerim." dedim, önce yukarı çıkıp Junghoon'a ısınma hareketlerine başlamasını söyledim, sıkıca sarılıp teşekkür ettim bir de.

Ardından aşağı, mutfağa inip kahve yaptım. Getirdikleri pastadan birer dilim kesip tekrar salona döndüm. Bayan Yang'ın karşısına oturdum.

Pasta gerçekten çok lezzetliydi, hepsinden önemlisi, çok kötü olsa bile lezzetli gelirdi çünkü beni düşünerek yapılmıştı. Sessizlik olmaması için yeniden teşekkür ettim. "Çok lezzetli olmuş, ne kadar teşekkür etsem az."

"Lafı bile olmaz, beğenmenize çok sevindim." dedi. "Konuşmak isteyip istemediğinizi bilmiyorum ama bir yakını kaybetmenin nasıl hissettirdiğini çok iyi biliyorum. Toparlamanız bu kadar uzun sürdüğüne göre sizin için epey önemli biri olmalı, tekrar başınız sağolsun."

"Bayan Yang..." dediğimde lafımı kesti. "Adım Lee Heejin, direkt ismimi kullanabilirsiniz. Eski eşimin soyadıyla sesleniyorsunuz şu anda."

O an utançtan elimi alnıma vurmamak için kendimi zor tuttum, Junghoon'un soyadı Yang olduğu için refleks olarak Bayan Yang demiştim, üstelik annesiyle babasının ayrı olduğunu biliyordum.

"Çok üzgünüm, benim hatam." dedim, kulaklarıma kadar kızardığıma emindim. Hafifçe güldü. "Neden hatanız olsun? Junghoon'un okuldaki öğretmenleri de hep soyadımı Yang sanıyor, mühim değil. Düzeltmek istedim sadece."

"Yine de kusura bakmayın... Heejin." dediğimde onaylarcasına başını aşağı yukarı salladı. "Saygı ekleri kullanmanıza gerek yok, benden büyüksünüz."

Nedense direkt olarak benimle yaşıt, hatta benden büyük olduğunu düşünmüştüm, bunun sebebi on üç yaşında bir oğlunun olmasıydı muhtemelen. Otuzlarının başında gösteriyor, genç duruyor diye düşünmemin sebebi de oydu tabii.

"Öyle mi? Genç gösterdiğini düşünmüştüm ama Junghoon çok da küçük olmadığı için yaşıtızdır sanıyordum." dedim, saygı eklerini kaldırmış olmak bile tuhaf hissettirmişti.

"Otuz yedi yaşındaymışsınız sanırım, ben otuz dört yaşındayım." Dudaklarını birbirine bastırdı. Yirmi bir yaş bence ebeveyn olmak için inanılmaz genç bir yaş olduğundan şaşkınlığım yüzüme yansıdı. Heejin ifademi görünce gülümsedi, çok keyifli bir gülümseme değildi ama. "Daha yaşlı olmamı bekliyordunuz muhtemelen."

"Yani..." dedim istemsizce. "Yani derken... Açıkçası evet, düşününce yirmi bir çocuk sahibi olmak için çok zor bir yaş. Çok büyük bir sorumluluk. Junghoon'u büyütme konusunda harika bir iş çıkarmışsın."

İltifatım üzerine gözleri parladı, iltifat da değildi aslında. Ciddiydim, Junghoon en iyi öğrencilerimdendi. "Çok teşekkür ederim, Bay Kim." dediğinde bu kez ben aynı cümleyi kurdum ona: "Senin de saygı eki kullanmana gerek yok, ben kullanmıyorken tuhaf geliyor. Taehyung diyebilirsin."

Ardından ekledim, "Az önce söylediğine gelirsek de... Altı senedir bir kez bile görmediğim birini kaybettim." dedim, sesli olarak dile getirmek hâlâ zor, Jungkook. "Biraz karışık bir durum, ama çok yaralayıcıydı, evet."

Cockeye's Song | TaekookOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz