"Jungkook, telefonun çalıyor!" Jimin odaya daldığında sıçradım, odam kapkaranlıktı. Gözlerimi bile açamıyordum.

"Havasızlıktan öleceksin burada." diye söylenirken telefonu uzattı bana. Sen olduğunu tahmin ettiğim için direkt açıp kulağıma götürdüm.

"Alo?" Sesimden kelimenin tam anlamıyla uyku akıyordu, ağzımı bile açamamıştım doğru düzgün.

"Jungkook?" O halde bile sesindeki neşeyi yakaladım, adımı söyledikten sonra durdun. "Uyuyor muydun?"

"Hm..." diye onayladım. 

"Uyandırdım mı? Özür dilerim. Uykuna dön sen. İyi uykular, seni seviyorum." Bir şey söylememe izin vermeden yüzüme kapattın aceleyle ama içim rahat etmedi elbette. Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp saate baktım, akşam yediydi.

"Yuh!" diye bağırarak doğruldum, Jimin etraftaki dağınıklığımı toplamakla meşguldü. "Saat kaç olmuş, niye uyandırmadın beni?"

"Sus Jungkook." Elindeki kirli tişörtü bana attı. "Zaten haftada bir gün uyuyorsun, neden uyandırayım?"

"Tamam da, neredeyse on iki saat olmuş..."

"Yani?" Derin bir nefes aldı. "Çok çalışıyorsun, Jungkook. Elbette içim el vermiyor seni uyandırmaya."

"Bir şey olmaz, iyiyim ben. Bu kadar çok uyursam uyandır beni." Bacaklarımı yataktan sarkıtıp kendime gelmeye çalıştım. "Işığı yaksana."

Dediğimi yapıp bana baktı, gözlerimi kıstım. "Taehyung'la mı görüşeceksin?"

Başımla onaylayıp ayaklandım. "Evet, zaten çok az görüşüyoruz. Rahat olabildiğimiz bir pazar günü var."

Üzerimde hiçbir şey olmadan yattığım için etrafa bakınırken -pek vaktim olmadığından ortalığı toplamıyordum, hangi tişörtüm temiz hangisi değil bir fikrim yoktu o yüzden- Jimin temiz, düz bir tişört alıp yine üzerime attı.

"Aç mısın?"

"Evet." Tişörtü giydikten sonra eşofmanımı çıkarıp pantolonu geçirdim bacağımdan. "Yiyecek bir şeyler yaptın mı ki?"

"Tabii ki yaptım ama hoşuna gitmeyebilir."

"Yine mi şu rejim saçmalığı?" Pantolonumun düğmesini ilikleyip hafifçe çattığım kaşlarımla Jimin'e baktım. Yoongi'yle çıkmaya başlamalarından bu yana birkaç kilo almıştı -sürekli yemek yiyip duruyorlardı, Yoongi sağolsun- ama göze çarpan hiçbir yanı yoktu, hatta yanakları sayesinde yüzüne bir canlılık bile gelmişti, çok tatlıydı bence fakat kendinden memnun değildi. Bu yüzden de farklı farklı diyetler deneyip duruyordu.

"Saçmalık falan değil, bu seferkinin işe yaradığını hissedebiliyorum şimdiden."

"Yoongi'ye söyleyeyim de tekrar başladığını, gör gününü."

"Bana bak, sakın! Zaten geçen sefer çok kızdı. Uğraştırma beni onunla."

"Kötü bir şey demiş gibi konuşma." dedim. "Adam kaç saat seni her halinle sevdiğinden ve her türlü çok güzel göründüğünden bahsetti."

"Sonra karnımı sıkıp tosunum benim, dedi Jungkook."

"Ortam çok ciddileşmesin diye yaptı onu." dedim. "Her zamanki hali, asıl demek istedikleri öncesinde söyledikleriydi, tanıyorsun sen de onu." 

Derin bir nefes verdi. "Bilmiyorum, herifte öyle bir metabolizma var ki aynı şeyleri beraber yiyoruz ama hâlâ incecik. Ben su içsem yüz gram alıyorum."

Yanına gidip yüzünü avuçlarımın arasına aldım ve aynanın önüne çektim onu. "Bak bakayım aynaya, kendine gel biraz. Muhteşem görünüyorsun ve daha da önemlisi Park Jimin'sin sen. Kötü görünmek diye bir seçeneğin yok."

Cockeye's Song | TaekookWhere stories live. Discover now