Sonunda en üst katlardan birine geldiğimizde kapı önündeki iki iri korumaya baktım. Kapıyı açıp bizi içeri aldılar. O an Jared kaskı çıkarabileceğimi söyledi. Bunu hızla yaptım. Kaskı takmak için açtığım saçlarımı özensizce yukarıda topuz yaptım. Giydiğimiz patlo ve çantaları çıkarıp kapının yanına koyduk. Odadaki iki kişilik büyük yatak ve perdeleri ardına kadar kapalı karanlık odayı o an inceleyebildim. Jared başka bir odaya geçtiğinde yavaş adımlarla peşinden gittim. Büyükçe bir salona girmiştik fakat bununda perdeleri kapalıydı.

"Burası çok..." deyip duraksadım. "Karanlık mı?" diye beni tamamladığında onaylayan bir mırıltı çıkardım. Perdeyi çekiştirdiğinde manzara nefes kesiciydi. Bayağı yüksekteydik. Cama biraz yaklaştım ve korkarak ayaklarımın altındaki şehre baktım. İnsanlar minicik görünüyordu. Bunca katı nasıl çıkabilmiştim ben yukarıya? Eh, o an aklım onca soruyla doluyken zaman ve mekan terimleri benim için yok olmuştu tabi.

"Buranın adını biliyor musun?" diye sordu. Bir keresinde ödev vermişlerdi. Şehrimizdeki en göze çarpan yerleri gruplar halinde proje yapmak zorunda kalmıştık. Bizim sınıftan bir erkek grubu burayı seçmişti. Buna emindim. "Diamond Season." diye mırıldandım. Cama birkaç adım daha yaklaştıktan sonra devam ettim. "Oldukça pahalı bir yer. Üst katlara gidildikçe manzara güzelleşiyor. Güneşin doğuşunu izlemek burada kalan müşteriler için vazgeçilmezmiş. Fakat kimse en üst katta ne olduğunu bilmiyor."

İki kol belime dolandığında irkilsem bile bir şey demedim. Gözlerimi kapatıp nefes alışımı düzene sokmayı denedim. Şu anda bu pahalı otelde olmamın yanı sıra şu an...

"En üst kattasın."

Jared düşüncemi bile tamamlamıştı. Bunu ise enseme doğru fısıldayarak yapmıştı. Haliyle benim sırtımdaki tüm tüyler dikildi. "Burası çok gizli, Midye. Daha önce buraya çok az kişi çıktı." diye devam etti. "Burası hakkında bir şeyler söyle." dedim. Bir yeri ne kadar iyi bilirsem o kadar rahatlardım.

"Camlar kurşun geçirmez, duvarlar gizli düğme dolu -bu yüzden etrafı kurcalama-, birkaç dolap dolusu silah bulunuyor ve son olarak burası benim yerim."

Yutkunma ihtiyacımı görmezden gelerek "Senin mi?" diye tekrarladım. Başını sağ omzumun üzerinden geçirip manzaraya bakarken "Evet, öyle." dedi. Bir süre sessizce manzaraya bakmış olsakta benim aklım buraya tezat oluşturarak oldukça gürültülüydü. Hatta bir rock konseri veriliyor gibiydi.

"Ben dışarıdan göründüğüm gibi biri değilim, Amelia. Normal görünsem bile inan bana öyle değilim. Ben zengin bir ailedenim. Sadece bu oda değil, tüm otel benim." dedi. "Ben para ile etkilenen ucuz insanlardan değilim." diye ona karşı çıktım. Bunu bana belki hemen kollarına atılmam için söylemiş olabilirdi. Veya sadece hakkında gerçek birkaç bilgi edinmem için söylemişte olabilirdi. Burnundan gülüp "Bunu biliyorum. Seni sandığından uzun zamandır tanıyorum, Midye. Hatta grubun geri kalanıyla daha önce de görüştün. Sadece o kişilerin bu kişiler olduklarından habersizdin." dedi.

Düşünme kabiliyetini yitirmiş beynimi inatla zorladım. Fakat sonuç başarısız olunca pes ettim. Ses çıkarmadan bir süre daha o şekilde durduk. Jared, otelin önüne park eden cipi görünce gülümseyerek "Geldiler." dedi. Arabadan inen mor bir kafa görünce gülümsedim. "Geldiler." diye tekrarladım.

Benden uzaklaşıp koltuğa oturdu. Kısa sürede grubun geri kalanı da gelmişti. "Biraz geciktik. Brad'i güvenli bir yere bırakmamız gerekti." dedi Robin içeriye girer girmez. Bu otel odası bana garip gelmişti. Yani kapıdan girdiğin an yatak odasına giriyordun. Sonra salon ve birkaç odaya geçebiliyordun.

Jared anlayışla başını salladıktan sonra "Neler buldun Liz?" diye sordu. Lisa ise hazır bir şekilde telefonunun ekranına baktı. "Kimler olduklarını biliyoruz zaten. Bu kez silahlarına rağmen bize ateş etmemelerinin ve sadece takip etmelerinin sebebi olarak Amelia'yı öne sürüyorum. İstedikleri şeyi canlı istedikleri çok bariz. Bu sebeple bize bulaşmadılar. Yerimizi araç değişikliği sonrasında kaybetmiş olsalar bile burada olduğumuzu anlamaları kısa sürecek. Kapıdaki iki korumayla birlikte her kata ikişer tane koruma daha yerleştirildi. Otele giriş kapısında üç tane koruma bulunuyor ve silahlılar. Sorun çıktığı anda bize işaret verecekler." dedi.

"Bir şey sorabilir miyim?" dedim titrek sesimle. Jared başını bir kez salladığında "Peki bu odaya kadar gelirlerse ne olacak?" diye sordum. Zoey ve Robin aynen Jared gibi koltuklara oturdular fakat Lisa ile ben ayakta durmaya devam ettik. "O zaman savaşacağız. Silah kullanacaklarını sanmıyorum. Yap ya daöl.Kuralımız böyle, Midye." dedi Jared. Ölmek onun için bu kadar basit olamazdı, değil mi? Ah, neden bahsediyorum ben? Tabi ki öyleydi.

Cama en yakın duran kişi olmanın verdiği avantajla alt kattaki hareketliliği ilk fark eden ben oldum. "Bir şeyler oluyor." dediğimde Lisa yanımda belirdi. "Ve..." deyip yüzünü onlara doğru döndü. "İşaret geldi millet." O anda karşı apartmanın camındaki adamı fark ettim. Elinde nişancıların kullandığı bir silahtan vardı. Kabul, silah konusunda cahilim. Adam onu fark ettiğimi görse dahi umursamadı. "Camda biri var." dedim bu kez ve Lisa beni kıvrak bir hareketle çekerek camdan uzaklaştırdı. Camlar kurşun geçirmez olsa da tedbir almak istemişti belli ki.

Zoey beni kolumdan tutup hızla başka bir odaya ilerlediğinde birkaç silahlanma sesi duydum. Kovana itilen mermi sesleri türü sesler. Aksiyon filmlerinde duyduğum kadarıyla kulak aşinalığım vardı. Zoey beni bir odaya soktuktan sonra kapıyı ardımızdan kapatıp içeriden bir kodu girerek bizi içeriye kilitledi. Tavandan sarkan minik bir lamba ve maksimum 6 kişiyi sıkışarak sığdırabileceğiniz bir odadaydım. Zoey beni sakinleştirmeye çalışırken birkaç el ateş sesi duydum. Ardından bir erkeğin acı içinde inleyişi kulaklarıma doldu.

Birkaç el silah sesi sonrasında aynı erkeğin acı çığlıkları dayanılmaz derecede yükselip arttı. Uluyor gibi sesler çıkarıyordu artık. Bayağı acı çekiyor olduğu ortadaydı. O kişinin Lisa olmadığına emindim. Bağıran kişinin Jared veya Robin olmaması için dua etmeye başladım. Ben bir korkak gibi küçücük ve bir kasayı andıran güvenli odada saklanırken onlar benim için çatışıyorlardı. Silah sesleri ardı ardına gelirken öğürmek istedim fakat yapamadım. Durum zaten kötüyken bir de ben kusarak işleri daha da berbat edemezdim.

Durduk yere Zoey "İçerideki ses dışarı çıkmaz fakat dışarıdaki ses içeriye rahatlıkla girer." dedi. O anda bir el silah sesi duyuldu ve acı çığlıkları son buldu. Söylediklerini duymamış gibi yaparak "Biri bağırıyor. Biri vuruldu!" dedim. Umursamaz tavrını bozmayan Zoey beni şaşırtmıştı. Bir mimiği bile oynamamıştı. İç sesim ardı ardına "Lütfen vurulan kişi Jared veya Robin olmasın. Onlar iyi olsunlar. Tanrım, Lütfen, lütfen, lütfen!" diyordu.

Jared hayatımı resmen başka bir yöne çekmiş olsa ve ona sinirlenmemi sağlamakta master yapmış gibi davransa bile beni korumak istediği belliydi. Bir anda aklıma geldi. Ben bir erkeğin ilk tercihi olamamıştım asla. Peki benim gibi sıradan bir kızı neden bu derece önemsiyordu? Ah, doğru. Sienna adındaki kıza -artık o her kimse- benzediğim için beni onun yerine koyuyor olabilirdi. Pekala bu adamların benimle derdi neydi o halde? Onlarda mı beni Sienna sanıyorlar yoksa? Hatta belki beni canlı istemelerinin sebebi beni Jared'a karşı kullanmak gibi bir planları olmasıdır, ha?

Benim Sienna olmadığımı fark etse bile bana böyle davranan Jared beni yeniden aptal düşüncelere, ardından gittikçe labirent halini alan düşüncelerime iterken resmen soyutlandım. Sadece ben ve çıkışı bulmak isterken daha da kaybolduğum labirentim vardı. Dışarıdaki silah seslerini artık duyamıyordum. Önümde dikilen Zoey'i veya herhangi bir şeyini fark edemiyordum. Bayılacak gibi değildim. Sadece soyutlanmış ve labirentime sıkışmıştım.

Beynim yeniden aktif hale gelince bir düşünce kafama dank etti. Az önce benim için birini yaralamış, hatta belki de öldürmüşlerdi. Ellerim hayretle ağzımı kapatırken O, sakince omuz silkti ve dudaklarından dört kelime döküldü.

"Yap ya da öl."

Eksik KaranlıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin