"Sana yiyecek bir şeyler hazırlayacağım." dedi, yutkundum. Bazen Sejun'a karşı öyle kötü hissediyordum ki boğazım düğümleniyordu.

"Yemek istemiyorum." diye fısıldadım. 

"Yemek zorundasın, iyice kötüleşirsin yoksa." Dudakları konuşurken saçlarıma değiyordu, yüzü yüzümün birkaç santim ötesindeydi.

Cevaplamamı beklemeden benden uzaklaşıp yataktan çıktı. 

O akşam oldukça sessizdik ikimiz de. Sejun bana zorla biraz yemek yedirdi, Jimin deliye dönmesin diye ona Sejun'un telefonundan mesaj attım. Kendi telefonumu açmadım, senden bir mesaj bile görecek güçte değildim. Sonrasında... uzandık. Saatlerce. Konuşmadan. Hareket etmeden. Bu kez kendimi ondan uzaklaştırmama izin vermedi ama, tek fark buydu. Gece boyunca başım onun göğsündeydi.

Gün doğdu, gözümü bile kırpmadım tüm gece. Sejun da öyle. İkimizin de gözleri kıpkırmızıydı uykusuzluktan.

Penceren içeri hafiften sızmaya başlayan güneş ışığını görünce doğruldu. "Bir okula uğrayayım." dedi, tişörtünü çıkarırken. "Sizinkilere durumdan bahsedeyim. Grup çalışmalarına katılamazsın böyle."

Başımla onayladım, itiraz bile etmedim. Aylardır canımı dişime takıp çalıştığım yarışma biraz olsun umrumda değildi o an.

"Polis merkezine gideceğim ben de." dedim yataktan kalkarken. 

"Seninle gelmemi ister misin?" diye sordu. Başımı iki yana salladım. Tek gitsem daha iyiydi.

"Gerek yok, zaten... otopsi falan yapılmayacak. Cenazesi için... Yakılmak..." Konuşamadım, tişörtümün eteğini tutan elim gerildi. Sejun tişörtümü sıkan parmaklarımı çözdü. Tek kelime etmedi.

Sejun'un kıyafetlerinden birkaç parça ödünç aldım, giyinip dişlerimi fırçaladım çünkü her an kusacak gibi hissediyordum kendimi.

"Jimin arıyor." dedi, ben ayakkabılarımı giyerken. Kendi telefonum hâlâ kapalıydı, o yüzden beni değil onu arıyordu.

Telefonu ondan alıp açtım, daha konuşamadan Jimin'in bağırışı ulaştı kulaklarıma. 

"Neden telefonun kapalı senin? Ne kadar endişelendim haberin var mı?" Sesi ağlamaktan ötürü kısıldığı için sürekli çatlıyordu.

"Dün yazdım ya, Sejun'layım diye."

"Onu sormuyorum. Taehyung evi çok ani terk ettiğini söyledi."

Oturduğu yerden ayakkabısının bağcığındaki düğümü çözmeye çalışan Sejun'a baktım. Konuşmamızı dinlemiyordu bile, ondan bir şey saklayacağımı asla düşünmezdi çünkü.

"Öyle oldu." dedim, gerçekten hiç konuşasım yoktu. 

"Gelip seni alayım mı?" diye sordu, onun da sesi yorgundu.

"Hayır, iyiyim burada." Eve dönmek istemiyordum. Dönemezdim.

Birkaç saniye cevaplamadı, aynı şeyi düşündüğümüzü biliyordum. "Ben Taehyung'lara döndüğümde şey de oradaydı..." 

"Jimin, hiç konuşacak gibi değilim. Sonra, olur mu?" Gerçekten o an seninle Eunbi hakkında konuşmak isteyeceğim, uğraşabileceğim son şeydi. 

"Tamam, haklısın. Üzgünüm. Sadece seni daha da üzecek bir şey mi oldu diye merak ettim."

"Hayır, olmadı." Cevaplarım kısa, robotikti. Jimin de bunu fark etti zaten. "Ben Sejun'u ararım o zaman, onunla konuşsam yeter. Şu an istemediğinin farkındayım, o yüzden yanına gelmiyorum ama aklım hep sende, Jungkook." Ağlayacak gibiydi, konuşmayı çabucak bitirmek istedim.

Cockeye's Song | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin