Evet, bunun farkındaydım zaten. Gelmemeliydim, en başından bu kulüpten uzak durmalıydım. Bunların hepsinin farkındaydım ben. Tek sorun kendime engel olamıyor olmamdı.

"Yapamadım." dedim, açık ve nettim. Kollarını kendi etrafına sardın, savunmasız görünüyordun Taehyung.

"Seni böyle görmek çok tuhaf." diye devam ettim, gülmekle ağlamak arasında bir ses çıkartırken. Eski Taehyung gibi bakıyordun bana. Gözlerinde o nefret yoktu. Ya da önceki akşam söylediklerinden ötürü kendimi buna inandırıyordum, bilmiyorum.

"Nasıl görmek?" Bakışların yüzümde oyalandı.

"Eski Taehyung gibi."

Keyifsiz bir tavırla güldün. "Mümkün değil bu. Eski Taehyung değilim ben."

"Ama ben eski Jungkook'um, öyle mi?" Diye sordum, öyle demiştin çünkü. "Ben de eski Jungkook değilim. Ama sen öyle olduğumu söylüyorsun."

"Jungkook, bak," duraksadın. "Bunu nasıl izah ederim bilmiyorum, tamam mı? Ama bu şey her neyse... bitmesi gerekiyor. İkimiz için de en sağlıklısı bu. Birbirimizden uzak durmak zorundayız." Kendi etrafına sardığın kollarının sıkılaştığını gördüm, yutkundun. "Çünkü bu iyi sonuçlanacak bir şey değil, hiçbir yere gitmeyecek, sadece birbirimize zarar vereceğiz. Anla beni. Senin de hayatında biri var, bunu layık görme ona."

Söylemek istedim, tam o anda sana 'sen istersen hayatımdaki herkesi çıkartırım' diyebilmek istedim çünkü hakikat buydu. Ben senin etrafında dönüyordum, Taehyung. Hayatıma kimin girip çıktığı önemli değildi, hiçbiriyle, ki Sejun olabileceklerin en iyisiydi, bir ilişki yürütemiyordum. Seni kendimden söküp atamıyordum çünkü.

Ayrıca bu konuşmayı senin yapıyor olduğuna inanamıyordum ancak yorgun yüzün ve kararmış göz altların senin de benim gibi zor bir gece geçirdiğini kanıtlar nitelikteydi, uyumamış, bunu düşünmüştün muhtemelen.

Sırtımı verdiğim kapıdan ayırıp sana doğru adımladım. Aramızdaki mesafe azaldı.

"Lafı yine beni tercih etmediğini söylemeye getiriyorsun, değil mi?" Birden o akşama dönmüştük, senin dizlerinin arasında oturduğum ve Amerika'ya gidiyor olduğunu söylemek için kıvrandığın akşama.

Yüzünde bir sürü duygu gördüm ama bunların en büyüğü acıydı. Canını yakmıştım, sen bir de beni görseydin.

"Jungkook..."

"Haklı olduğumda hep adımı tekrarlıyorsun." Hafifçe gülümsedim. "Nefret ediyorum bundan, adımı sürekli söylediğini duymaktan yani."

Adımı tekrarladığını duymayı sevdiğim tek an seni öptüğüm anlardı, Taehyung. Hep böyleydi bu.

"Tercih edilmek lafını kullanma." Dedin sakince. "Hoşuma gitmiyor."

"Yaptığın bu."

"Sen tercih edebileceğim bir seçenek değilsin ki." İsyankar bir ses tonuyla böldün lafımı. "Senin de bir ilişkin, bir hayatın var. Yanlış bir şey yapıyoruz. İlerlemeden bunu bitirmek istediğimi söylüyorum sadece."

Bir anlığına çok aptalca bir şey yaptım, tüm duvarlarımı indirdim sana karşı. En yapmamam gereken şeydi bu.

"Bunların hepsinin, hayatımdaki her şeyi geride bırakmamın senin tek bir lafına baktığını biliyorsun."

Kelimeler dudaklarımdan dökülür dökülmez bin pişman oldum bunu sesli olarak dile getirdiğime ama hepsi için çok geçti. Bunu hiç beklemiyordun, Taehyung. Darmadağın oldun resmen. Gözlerin doldu.

Cockeye's Song | TaekookTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon