"Beni öpmek için öne atılan sendin."

"Beni öpen sendin."

Aynı anda konuştuk. Gülmek istedim, buna engel olmak için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Bana nutuk çekeceğine kendine bak." Dedim. "Sana yanaşmaya fırsat kollamıyorum ben."

"Farkındayım." Diye mırıldandın. Bunu ağzından kaçırdığını düşündüm, hâlâ da öyle düşünüyorum çünkü kaşların iyice çatıldı. 

"Nasıl hissettiriyormuş?" Diye sordun, dalga geçer gibi bir tavırla, suyunu kafana dikerken. "Birini aldatmak?"

Bu sefer gerçekten güldüm. Kötü hissettiren bir soruydu aslında ama bulunduğumuz durum komikti, trajikomik hem de.

"Nereden baktığına bağlı." dedim. "Mesela... birkaç senelik nişanlımı aldatmış olsam bok gibi hissederdim kesin. Öyle insanlar var çünkü."

Duraksadın, bunu beklemiyordun. Tabii ki aldatmak aldatmaktı. Yaptığım şeyi asla savunmuyordum, ve çok da kötü hissediyordum zaten ama kim ne derse desin, Sejun'la Eunbi aynı kulvarda değillerdi. Olamazlardı. Ben Sejun'a onu sevdiğimi söylememiştim hiç. Henüz yeni başlamıştık çıkmaya. Sen Eunbi'yle nişanlıydın. Düzenli olarak ona onu sevdiğini söylüyor, bir gelecek vaat ediyordun. Bana laf yapabilecek bir konumda değildin.

"Ben de bana bu kadar kör kütük aşık olan birini aldatsam bok gibi hissederdim." Dedin. "Öyle insanlar var çünkü." 

Bu cümleden nefret ettim. Sejun'un bana kör kütük aşık olduğu düşüncesi kanımı donduruyordu, yaptığım şeyi onlarca kat daha kötü bir hale getiriyordu.

"Hissetmediğimi söylemedim." Dedim.

"Hissediyor gibi durmuyorsun."

"Neden sürekli buraya geliyor konu?" Diye soruverdim birden. "Hissettiklerimi anlayıp görememen öyle hissetmediğim anlamına mı geliyor?"

"Bir şeyleri saklamada sikim gibisin sen." Dedin açık açık, hoşlanmazdın küfürden. Kaşlarım havalandı.

"Hâlâ beni tanıyormuş gibi konuşuyorsun." Sana doğru bir adım attım, artık saklayabiliyordum. Yalan söylemek benim kişiliğimin bir parçası haline gelmişti bir noktada. "İyi bir öğrenciyimdir, Taehyung. Bu da zor olmadı. Beni tanımıyorsun artık, sok kafana şunu."

Birkaç saniye yüzüme baktın. "Keşke gerçekten hiç tanımasaydım." 

Sesin bir anlığına kulağıma eski senmişsin gibi geldi. Sinirli veya aşağılayıcı bir ton değildi çünkü. Daha çok üzgün gibiydin.

Yarım bir şekilde gülümsedim. Canımı acıtmıştı söylediğin. "Dileğin gerçekleşiyor işte." Dedim, yanından geçip laptopa yaklaşırken. Parçayı başlatıp yerimi aldım. 

"Hiç tanımadığın birine dönüşüyorum."

Bir şey söylemedin, çalışmaya başladık. O bir saat içerisinde hareketlerimi düzeltmemi söylemek dışında hiç konuşmadın. O kadar tuhaftı ki. Birisi on yedi yaşındaki Jungkook'a gelip günün birinde seninle bu konumda olacağını söylese o Jungkook, muhtemelen karşısındaki kişiyi evire çevire döverdi. Ama hayat böyleydi işte. En olmaz dediğin noktada buluveriyordun kendini. Birini aldatmak, bu hayatta en kınadığım şeylerden biriydi. Başıma gelmeden önce tabii.

O gün kulüp odasına girmeden önce kendime bir söz vermiştim. Ortalığı kızıştırmayacaktım. İstemiyordum bunun yaşanmasını. Ama sen, Taehyung, sen durmuyordun ki... O zamanlar bana nasıl kinli olduğunu hatırlayınca şimdi bile tüylerim ürperiyor. O güzel çeneni kapamayı bir türlü beceremiyordun, sonra kavga ediyorduk işte. 

Cockeye's Song | TaekookWhere stories live. Discover now