Cockeye's Song | Taekook

By suicidalones

335K 42.2K 39.5K

Bu mektuplarda yazacağım şey ise, seni on iki yıl öncesine götürmekle başlayacak. 2008 güzüne. Sana bizim hik... More

11.07.2020
12.07.2020
13.07.2020
17.07.2020
18.07.2020
24.07.2020
16.08.2020
25.08.2020
08.09.2020
20.09.2020
01.10.2020
05.10.2020
09.10.2020
05.11.2020
07.11.2020
30.11.2020
06.12.2020
13.12.2020
16.12.2020
18.12.2020
20.12.2020
21.12.2020
23.12.2020
28.12.2020
17.01.2021
31.01.2021
05.02.2021
12.02.2021
21.02.2021
04.04.2021
07.04.2021
23.04.2021
03.05.2021
14.05.2021
31.05.2021
06.06.2021
12.06.2021
02.07.2021
Özel Bölüm
29.07.2021
02.08.2021
09.08.2021
15.08.2021
17.08.2021
23.08.2021
28.08.2021
01.09.2021
11.09.2021
22.09.2021
03.10.2021
09.10.2021
18.10.2021
20.10.2021
25.10.2021
03.11.2021
15.11.2021
20.11.2021
21.11.2021
26.11.2021
01.12.2021
09.12.2021
12.12.2021
15.12.2021
18.12.2021
24.12.2021
11.01.2022
17.01.2022
20.01.2022
22.01.2022
26.01.2022
29.01.2022
30.01.2022
04.02.2022
08.02.2022
23.03.2022
21.11.2021 (II)
Özel Bölüm (II)

27.11.2020

4K 587 208
By suicidalones

Jeon Jungkook

Seul Merkez Hapishanesi

Uiwang, Gyeonggi Province

Güney Kore

27.11.2020

Kim Taehyung

Kim Dans Akademisi

Dokseodang-ro, 45-gil

Seul, ST 1832

Taehyung,

Yine masa başındayım, geçen seferki mektubun fazla uzadığını ve elimin ağrımaya başladığını fark edince bitirme kararı aldım, Namjoon hyung'la biraz oturduktan sonra uyudum. 

Geçen bunca günün de dünden pek bir farkı yoktu.  Kendimi biraz huzursuz hissettim birkaç gün, yazmaya devam edemedim. Anlattıklarımdan kaynaklıydı muhtemelen. Yatağımdan pek çıkmadım.

Şimdi ise yine buradayım, kaçmanın bir anlamı yok çünkü. Bir an önce devam etmek istiyorum, aklıma takılmasından daha iyi bu. Defteri kucağıma aldım, hâlâ yatağımdayım, güneş battı, sıradan bir akşam. Koğuşta pek gürültü yok ama tamamen sessiz de değil.

Bense kaldığım yerden devam ediyorum.

Apartmanın önüne geldiğimizde annem etrafı şaşkınlıkla inceliyordu, gördükleri onu mutlu etmiş gibiydi.

"Hak ettiğin gibi bir yerde olmana o kadar seviniyorum ki." diye mırıldandı, hafifçe gülümsedim. Buna verebilecek bir cevabım yoktu çünkü.

Apartmandan içeri girip asansöre bindik, annem gergin görünüyordu. Jimin'in onu bu halde görmesini istemediğini biliyordum.

"Sorun yok, anne." Dedim bu yüzden. "Jimin'i biliyorsun, yabancı değil."

Başıyla onayladı. O sırada asansörün kapısı açıldı, evin önüne geldiğimizde anahtarı kullanmak yerine kapıyı çaldım. Jimin'i oraya buraya içki şişeleri saklarken basmak istemiyordum.

"Geliyorum!" Diye seslendi, birkaç saniye sonra da kapı açıldı zaten.

Bir anlığına annemin yüzüne takıldı bakışları, hemen ardından bana döndü. Çaktırmamıştı, onu tanımayan biri öyle düşünebilirdi en azından. Ama ben onu tanıyordum, hem de kendimi bile tanıdığımdan daha fazla.

Bu yüzden yüzündeki gülümsemenin aksine gözlerine oturan endişe, şaşkınlık ve üzüntüyü göz göze geldiğimiz an yakaladım. Başımı çok ufak bir hareketle iki yana salladım.

"Hoşgeldiniz," dedi yeniden anneme dönerek. Geçmemiz için geri çekildi. "Girsenize içeri."

Önce ben girdim, ardından annem. Valizi portmantonun kenarına bırakıp ayakkabılarımı çıkardım.

Annemle Jimin birkaç saniye bakıştılar. Sonra Jimin birden onu kendine çekip sarıldı, olabildiğince dikkatli davranmıştı.

Annem sarılmasına karşılık verdi. Jimin'le birbirlerini çok severlerdi, Jimin anneme teyze demezdi hiç, anne derdi hep.

"Geçmiş olsun, anne." Dedi sessizce, sırtını sıvazlarken. 

"Teşekkürler oğlum." Dedi annem de karşılık olarak. Birbirlerinden ayrıldılar.

Kaçıncı kez olduğunu bilmediğim bir şekilde yeniden anneme baktım, o kadar yorgun görünüyordu ki gözüme... Günlerdir uyku uyumamış gibi.

"Biraz uyumak ister misin?" Diye sordum olabildiğince yumuşak bir ses tonuyla. Başıyla onayladı.

Onu kendi odama götürdüm, ilk kez geliyordu buraya.

Jimin odamı toparlamıştı, etrafta kıyafetler ve saçma sapan dosyalar yoktu en azından. 

Annem odamı inceledi, hafifçe gülümsedi sonra. "Tam düşündüğüm gibi bir odan var. Hep olmasını istediğin gibi."

Babam evdeki odama poster asmama izin vermezdi. Zaten asmazdım da, yanlış anlayıp bir posta da bunun için beni döver diye.

Bir şey söylemedim. Bunun yerine annemin sessizce yatağa geçişini izledim. Üzerini örttüğüm esnada gözü komodinimin üzerindeki sigara paketine takıldı. 

Hızlıca almaya uzandığım esnada elimi tuttu. "Kullandığının farkındayım, Jungkook." dedi sadece. "Ve sadece içme dememin senin için hiçbir şey değiştirmeyeceğini de biliyorum, her ne kadar içmeni hiç istemesem de... senden sadece azaltmanı isteyebilirim. Çok kullanıyorsun çünkü."

Çok kullandığımı nereden bildiğini sormak için dudaklarımı araladım, konuşmama izin vermedi. "Sen oğlumsun, anlıyorum ben." 

"Tamam." dedim sadece, azaltacağımdan değildi tabii. İçi rahat etsin diye söylemiştim. "Azaltacağım."

Hafifçe gülümsedi, her göz göze gelişimizde daha da şaşırıyordum çöküşüne.

"Kapıyı çekiyorum." dedim paketi pantolonumun cebine atarken. "Bir şey olursa seslenirsin."

Odadan çıktım, Jimin yemek masasında oturmuş elindeki telefonun kapağını açıp açıp kapatıyordu.

Benim içeri girdiğimi görünce başını kaldırıp bana baktı. O kadar üzgün görünüyordu ki...

Yanındaki sandalyeyi benim için çektiğinde hiçbir şey söylemeden oturdum. Ellerimle o gün kaçıncı kez olduğunu bile bilmediğim bir şekilde ovuşturdum yüzümü.

"İyi misin?" Diye sordu kolumu sıvazlarken. Başımı iki yana salladım.

"Nasıl olmuş bu? Niye dövmüş kadıncağızı bu kadar?" Annemin duymasından çekinir gibi fısıldarcasına bir ses tonuyla konuşuyordu.

Ellerimi yüzümden çektim, hızlıca sallanan dizime engel olamıyordum bir türlü.

Bu ağır bir yüktü. Çok, çok ağırdı hem de.

Mantıklı gelmiyordu, Taehyung. Böyle şeyleri haberlerde duyup görürdük hep. Evet, şiddet hayatımın neredeyse her anında vardı ama bu... bu bambaşka bir şeydi. Hiç düşünmezdim böyle bir kötülüğün dünya üzerindeki en sevdiğim insanı bulacağını. Bizim başımıza gelmezdi işte. Gelmemeliydi.

Fakat ben ne için başıma gelmez desem, hepsini tattım zaten. Bu da onlardan biriydi. Hem ilki, hem en büyüğü.

İç çektim. Söylemek istemiyordum annemin başına geleni. Utandığımdan değildi elbette, hatalı olan annem değildi çünkü. Ama dilim varmıyordu işte. Öyle zordu ki bunu dillendirmek...

"Jungkook?" Dedi, gözleri büyümüştü. Aklından geçenleri tahmin edebiliyordum.

"Sikeyim ya," dedim oflarken. Gözlerim yeniden dolmuştu. Biliyordum böyle olacağını, çok zor birkaç hafta bekliyordu beni. Dolu gözlerimi etrafta gezdirdim.

Yeniden Jimin'e döndüm. Derin bir nefes aldım.

"Tecavüz etmiş."

Jimin'in iki eli de anında ağzına kapandı. 

Biz ilginç bir ikiliydik aslında, ben hiç öyle durmasam da Jimin'den daha duygusaldım, gözyaşlarımı hiç tutamazdım. Duygularımı saklamakta zorlanırdım çünkü her bir duygunun engel olamadığım bir etkisi olurdu vücudumda. Jimin öyle değildi. Daha hassastı, ama daha az ağlardı. Duygularını kontrol etmeyi çok iyi bilirdi. Mesela üzücü filmlere ağlardı, ben de güler; alay ederdim onunla. Ama ciddi şeylere ağlamazdı, durumu yönetirdi çabucak.

O yüzden onu ağlarken görmezdim pek. En son ne zaman gördüğümü bile hatırlamıyordum. 

Gözleri doldu, o zaman bir kez daha fark ettim durumun ne kadar sikik bir seviyede olduğunu. 

"Ciddi olamazsın." Dedi, ellerini indirirken. "Jungkook, olmaz. Olamaz."

"Olmuş işte." Yutkundum, bakışlarımı masaya indirdim. Hakikaten yorulmuştum ağlayıp durmaktan.

"Hasiktir cidden." Dedi, idrak etmeye çalışıyordu halâ. "İnanamıyorum ya. Orospu çocuğuna bak."

"Ne yapacağımı o kadar bilmiyorum ki Jimin," dedim. "Nasıl yaşayacağım ben bu gerçekle?"

Yüzümü tutup beni ona bakmaya zorladı. Yanaklarında ince çizgiler halinde ıslaklıklar vardı.

"Güçlü olmak zorundasın, Jungkook." dedi. "Annenin hali ortada, bunca sene o sana dayanak oldu hep. Bu sefer senin ona destek olman lazım. Mecbursun buna." Yüzümü bıraktı, ama ben ona bakmayı bırakmadım.

"Bir şekilde kabulleneceksin, ne kadar acı olursa olsun alışmak zorundasın. O halâ senin annen."

"Tabii ki öyle." Sesim çatladı.

"Seni mahvolmuş bir halde görmek onu daha çok üzer, zaten çok kötü bir durumda. Sen iyi olacaksın ki o da senden güç alsın."

Yine başlıyorduk işte.

Ağlamaya başladım. Bilmiyordum tabii bunun sadece bir başlangıç olduğunu ve haftalar süreceğini.

Jimin ayağa kalktı, bana sıkıca sarıldı. Başımı karnına gömüp kollarımı belinin etrafına sardığımda ses çıkarmamak için yüzümü tişörtüne gömmüş bir şekilde ağlıyordum.

Sırtımı sıvazlarken çenesini başıma yasladı. "Dilediğin kadar ağla," dedi, onun da sesi titremişti. "En doğal hakkın bu, Jungkook."

"Öldüreceğim onu." Dedim tişörtünü yumruğuma sıkıştırıp sıkarken. "Geberteceğim."

Geri çekilip gözyaşlarımı sildi. Gözleri kızarmıştı.

"Saçmalama." dedi. "O şerefsiz için hayatını karartamazsın. Anneni düşün, kendini ne kadar suçlayacağını ve üzüleceğini düşün."

Omuz silktim. "Bir şey olmaz, sen demedin mi her şeye alışıyoruz diye? O da buna alışır. İçim rahat etmeyecek o adam hayatta olduğu sürece."

"Kendine gel." Omzuma vurdu. "Ne söylediğini kulağın duysun."

"Duyuyor zaten." Birden bomboş hissetmiştim kendimi. Sesim de öyleydi. 

Jimin ilgili bir şekilde elini saçlarımdan geçirip onları okşadı. "Ortalık biraz durulsun. Annen de isterse polise gideriz."

"Annem hayatta istemez. Bana bir şey olacak diye ödü kopuyor."

Yüzüne o günkü en üzgün ifade oturdu birden. "Haksız değil, Jungkook. Bilmiyor musun o herifi?"

"Ben onu biliyorum ama o beni bilmiyor. Anneme yanaşırsa..." Kalbim tekledi. Hiç düşünmeden öldürürdüm onu.

"Yanaşmaz, yanaşamaz. Bizimle artık annen." Elini çekip eski yerine oturdu. 

"Çıldıracak gibiyim."

"Biliyorum. Benim de senden aşağı kalır yanım yok." 

Keşke onun kadar soğukkanlı bir insan olabilseydim, diye düşündüm. Kanım kaynıyordu resmen.

Ağlamaktan gözlerim yanıyordu, her kırptığımda yeniden sulanıyorlardı çünkü.

"Git biraz uyumaya  çalış."

"Hayatta uyuyamam."

"Şu anda yapabileceğimiz bir şey yok, Jungkook." dedi. "Bekleyeceğiz sadece. Sen de düşündükçe kafayı yiyeceksin."

"Nasıl uyumamı bekleyebilirsin?" Diye sordum, ciddiydim de. Gözlerimi her kapatışımda göz kapaklarımda beliriyordu annemin suratı.

Jimin ayağa kalktı yeniden. Tezgahın üst kısmındaki raflardan birine uzandı, ilaç sepetini karıştırdı.

"Al şunu."

"Ne bu?" Diye sordum uzattığı hapa bakarken. Jimin sık ilaç almazdı.

"Uyku ilacı." 

Kaşlarım istemsizce çatıldı. "Evimizde ne zamandan beri uyku ilacı var?"

"Bir süredir. Bazen uyku problemi yaşadığım için almıştım, iyi uyutuyor."

"Bana bundan daha önce bahsetmemiştin."

"Önemli bir şey değil çünkü." Elime bir bardak su verdi. "Konuşacağına iç şunu hadi."

Tuhaftı ama sorgulamadım. Zaten kafam yerinde bile değildi.

İlacı alıp suyu içtim. 

"Odama geç istersen."

"Hayır, koltuğa uzanacağım." Diyerek mutfak bölmesinden çıktım, Amerikan mutfak olduğu için koltuk hemen karşıda kalıyordu.

"Ben de akşam için yemek yapacağım." Dedi, ben kendimi yumuşak zemine bırakırken. "Buradayım, tamam mı?"

Başka bir şey söylemedi, gerek de yoktu zaten. Bu onun güvendesin deme şekliydi.

Dakikalarca bomboş bir şekilde tavanı izledim. O anda aklıma geldin, Taehyung. Sana o kadar ihtiyacım vardı ki... Sen beni sakinleştirmeyi biliyordun. Ben yolunu kaybetmiş, yaralı ve korkmuş bir hayvan gibi etrafa saldırıp oradan oraya koşarken sen dizginlerimi sıkıca tutmayı, beni kendime getirmeyi biliyordun. Çünkü senin dediğin her şeye inandığımın farkındaydın, sen geçecek dersen geçerdi, sorun yok dersen sorun yoktu. Sen varken aşamayacağım hiçbir şey olmayacağını düşünüyordum, ve tam böyle bir anda; hayatım yokuş aşağı yuvarlanırken birinin beni sıkıca tutmasına öyle muhtaçtım ki... 

Üstelik o zamanlar aramızda romantik anlamda bir şey de geçmemişti pek, senin o yanını doğru dürüst görememiş olmama rağmen biliyordum bunu. Daha önce tatmadığım bir duygunun özlemi altında eziliyordum.

Bir şekilde biliyordum. Burada olsaydın deliler gibi titreyen ellerimi tutar, bana sıkıca sarılırdın. Uyku ilacına gerek kalmazdı. Yine bok gibi hissediyor olurdum, ama en azından bu kadar acıtmazdı.

Bunun tüm sorumlusu sendin. Başım ne zaman belaya girse beni bulmuş, iyileştirmiş, koruyup kollamıştın. Sonra da bırakıp gitmiştin işte, hem de öylesine de değildi bu. Bana hislerin olduğunu kabul edip yapmıştın bunu. Beni bitiren de buydu zaten.

Seçilmemiş olmaktı.

Birden ayaklandım.

"Jungkook?"

"Hava almam lazım." 

"Jungkook, dur!" Ben hızlı adımlarla salondan çıkıp ceketimi giyerken Jimin peşimden geldi. "Zaten iyi değilsin, düşüp bayılacaksın bir yerde."

"Bir şey olmaz bana." Cebimdeki paketi yokladım. 

"Jungkook! İnat etmesen ölür müsün?"

Gömleğimin yakasını çekiştirdim. "Daralıyorum, Jimin. Anlamıyor musun? Nefes alamıyorum."

Hakikaten de öyleydi, abartı değildi yani. Bunun aslında çok iyi bir şekilde bastırdığım bir kriz olduğunu bilmiyordum, hiçbir fikrim yoktu. Anksiyete kriziydi.

Jimin de afalladı. "Ben de geleceğim seninle. Bayılacak gibi duruyorsun."

"Gerek yok." Ayakkabıları ayağıma öylesine geçirdikten sonra kendimi evden dışarı attım. Gömleğimin ilk iki düğmesini çözdüm.

"Jungkook!"

Koşarak indim merdivenleri, başım da dönüyordu zaten. Koştum, apartmandan yeterince uzaklaştığımı düşününce bulunduğum kaldırıma çöktüm, nefeslerimi kontrol altına almaya çalıştım.

"Sakin." dedim kendi kendime, kalbim göğüs kafesimden çıkacakmış gibi atıyordu. "Sakin ol."

Ellerimi açıp kapadım. Aptal olmuştum, hissizleşmiştim birden.

Etrafta kimse yoktu, sırtımı geriye yaslayıp kaldırıma uzandım. Soğuk bir zeminde yatıyor olmak biraz olsun yavaşlatmıştı kalp atışlarımı.

Birkaç dakika o şekilde uzandım, biraz daha kendime gelip kalkacaktım. 

Hesaba katmadığım bir şey vardı, o da uyku ilacının etkisiydi.

Ne olduğunu anlayamadan göz kapaklarım ağırlaştı, kalkmak istedim fakat doğrulacak enerjiyi bulamadım kendimde. Kalkacağım, diyordum kendime. Birazdan kalkacağım.

Kalkamadım.

Birkaç saniye içerisinde gözlerimi bile açamayacak bir hale nasıl geldim, onu bile anlayamadım. 

Zaten sonrası kocaman bir karanlıktan ibaretti. Fakat mühim olan bu değildi.

Dedim ya, beni bulmaz dediğim her şeyi tattım diye... Aynı şekilde kaçmaya çalıştığım her şey de bulurdu beni. Bunun en büyük kanıtı da, gözlerimi açtığım ev oldu. 


Sevgiler, Jungkook.

****

Bu kısa bir geçiş bölümü oldu, asıl bölümü en geç haftasonuna güncellerim diye düşünüyorum çünkü geçiş yazmak kolay olsa da çok vaktimi alıyor çok önemli olaylar taşımadığı için... epey oyalanıyorum ne yazık ki. Ama bir sonraki bölüm için heyECANLIYIMMMM o yüzden çabucak yazarım diye düşünüyorum. İyi geceler seviyorum siziiiii 

Continue Reading

You'll Also Like

194K 19.5K 31
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
1.8K 202 10
Yazıp yazıp silinen mesajlar, gidilip görülmeyen yüzler, ardı arkası gelmeyen bir takım öpücükler. © chiwasyoon / 2020 / angst
1.9M 141K 55
"Bırak beni, bunu yapamam Rizgar! Sana bu kötülüğü yapamam, sevmediğin biriyle evlenmene göz yumamam!" Genç adam öfkeyle duvara vurdu. "Başka çaremi...