Cockeye's Song | Taekook

By suicidalones

335K 42.2K 39.5K

Bu mektuplarda yazacağım şey ise, seni on iki yıl öncesine götürmekle başlayacak. 2008 güzüne. Sana bizim hik... More

11.07.2020
12.07.2020
13.07.2020
17.07.2020
18.07.2020
24.07.2020
16.08.2020
25.08.2020
08.09.2020
20.09.2020
01.10.2020
05.10.2020
09.10.2020
07.11.2020
27.11.2020
30.11.2020
06.12.2020
13.12.2020
16.12.2020
18.12.2020
20.12.2020
21.12.2020
23.12.2020
28.12.2020
17.01.2021
31.01.2021
05.02.2021
12.02.2021
21.02.2021
04.04.2021
07.04.2021
23.04.2021
03.05.2021
14.05.2021
31.05.2021
06.06.2021
12.06.2021
02.07.2021
Özel Bölüm
29.07.2021
02.08.2021
09.08.2021
15.08.2021
17.08.2021
23.08.2021
28.08.2021
01.09.2021
11.09.2021
22.09.2021
03.10.2021
09.10.2021
18.10.2021
20.10.2021
25.10.2021
03.11.2021
15.11.2021
20.11.2021
21.11.2021
26.11.2021
01.12.2021
09.12.2021
12.12.2021
15.12.2021
18.12.2021
24.12.2021
11.01.2022
17.01.2022
20.01.2022
22.01.2022
26.01.2022
29.01.2022
30.01.2022
04.02.2022
08.02.2022
23.03.2022
21.11.2021 (II)
Özel Bölüm (II)

05.11.2020

4K 627 355
By suicidalones

Jeon Jungkook

Seul Merkez Hapishanesi

Uiwang, Gyeonggi Province

Güney Kore

05.11.2020

Kim Taehyung

Kim Dans Akademisi

Dokseodang-ro, 45-gil

Seul, ST 1832

Taehyung,

Uzun zaman oldu, farkındayım. İki hafta kadar. Bir şeyler olduğundan değil, sadece yazasım gelmediğinden ötürü yazmadım.

Bu iki haftada pek bir şey olmadı. Klasik. Jimin de gelemedi zaten, ama sorun değil. Meşgul olduğunu biliyorum çünkü.

Koğuşta her şey aynı. İki kişi beraat oldu, ama yerlerini yeni iki kişi doldurdu tabii. Herkes kendi halinde, günler birbirini tekrarlayıp duruyor.

Bense sonunda buraya, kaldığım yere geri döndüm. Kendimi şu sıralar ilginç bir şekilde çok yorgun hissediyorum, o yüzden bu mektubun nasıl gideceğini pek kestiremiyorum. Umarım çok dağıtmadan toparlayabilirim.

Kaldığım yerden devam edecek olursam eğer, her şey Jimin'i eve bıraktıktan sonra başladı.

O gece ilginç bir geceydi. Bir önceki mektupta da belirttiğim gibi Sejun'la aramda mantıksız bir tansiyon vardı. Bunun seksüel anlamda olduğunu anlamıştım, ve bana tuhaf gelen kısmı da oydu. Senden sonra kimseyle bir şey yaşamamıştım ki ben. Tek gecelik bile.

Jimin'i yatağına yatırıp ayakkabılarını çıkardım. Mışıl mışıl uyuyordu zaten. Uyanırsa diye çabucak bir not yazıp komodinine bıraktım.

Sejun'layım, sabaha gelmiş olurum. Endişelenme.

Hemen ardından odama uğradım ve pantolonumun arka cebine küçük bir paket attım. Sadece iki tane hap vardı içinde.

Sonra da kapıyı çekip çıktım, aşağı indim. Arabaya binmemle birlikte Sejun gazı kökledi zaten.

Stüdyoya gelmemiz tahmin ettiğimden daha kısa sürdü. Okula yakın sayılırdı yeri.

Stüdyonun olduğu binanın giriş katında bir bar vardı, üst katlarındaysa farklı farklı dükkan tabelaları vardı. Sejun'unki barın tam üstünde kalıyordu.

Apartmanın arka kapısından içeri girip merdivenleri tırmanmaya başladık. Gümbür gümbür müzik sesi vardı.

"Bu seste çalışabiliyor musun?" Diye sordum, cebinden anahtarını çıkarıp siyah, irice olan kapıya takarken hafifçe güldü. "Alıştım artık. Bu sesler olmadan çalışamıyorum asıl."

Anladığımı belirtircesine başımla onayladım. O da kilidi açıp içeri girdi, ışıklar otomatik olarak açıldı.

Stüdyosu güzeldi ve tam olarak onu yansıtıyordu. Her şeyiyle.

Duvarlar koyu griydi, camlar perdesizdi ve sokağın ışıkları içeriye yansıyordu. Siyah dövme koltuğu stüdyonun tam ortasındaydı. Birkaç saksı ve bitki vardı. Duvarlardaki grup posterleri, yapıştırdığı dövme tasarımlarının arasında kaybolmuştu. Tezgahta dövme malzemeleri, bir laptop, eldivenler ve adını bilmediğim birkaç şey vardı. Girişte de kocaman bir Picasso tablosu asılıydı.

"Geçsene." diyerek beni nazikçe yönlendirdiğinde dediğini yaptım. Benimle birlikte dövme koltuğuna yanaşırken saate baktı.

"Yirmi yedi dakikamız daha var. Küçük bir şey yapabilirim. Aklında herhangi bir fikir var mı?"

Yoktu, fakat tam o anda bir şey oldu.

İster kaderin bir cilvesi de, ister tesadüf ama benim için bu bir işaretti.

Gözüm camdan dışarı takıldı. Bardan yeni çıkmış bir kızla bir çocuk kahkahalar atarak yürüyor, dengelerini kurmaya çalışıyorlardı. Sonra kızın ayağı takılınca çocuk onu yakaladı ve birden dans etmeye başladılar. Pervasızca, umursamazca. Saçma sapan. Ama mutlulardı, dans etmenin herkese etkisi buydu işte.

Bu aklıma seni getirdi elbette, sinirlendim kendime istemsizce. Onları o şekilde görmek beni senin yanında ilk kez dans ettiğim güne götürdü.

"Cockeye's Song. Parçanın adı."

"Sen bunun için doğmuşsun. Jungkook sen, sen bunun için yaratılmışsın. Öyle şaşkınım ki... diyebilecek tek bir şeyim bile yok. Kendini görmen gerekirdi. Eğer kendini görseydin, eğer kendini benim gözlerimden görseydin.... Ya hiç karşılaşmasaydık? Ya harcanıp gitseydi yeteneğin, o zaman-..."

"Teşekkür ederim. Teşekkür ederim, Taehyung."

Kafamı hızlıca benden bir cevap bekleyen Sejun'a çevirdim.

"Evet." dedim. "Aklımda bir fikir var."

"Güzel," derken genişçe gülümsedi. "Otur bakalım. Anlat bana."

"Basit bir şey." Yutkundum. Sen benim için zehirli bir oktun, Taehyung. Ne yazık ki sol göğsümden bir türlü çekip çıkaramadığım, günden güne beni biraz daha öldüren zehirli bir ok.

Seni unutmam mümkün olmadığı gibi, dansı da unutmam mümkün değildi. Ve bu fikir bana o anda bir fırsatmış gibi geldi. O okun adını değiştirecektim. Sen belki hayatımın bir noktasından sonra bana aynı derece acı vermeyecektin ama senin yüzünden aşık olup yine senin yüzünden terk ettiğim dans, içimde hep bir sızı olacaktı.

"Cockeye's Song." dedim. "Bunu yazdırmak istiyorum."

Duraksadı, bir kaşı kalktı. Gülmekle gülmemek arasında gidip geldiğinin farkındaydım. Eğer benim için bir anlamı olmasaydı, ben de gülebilirdim kelime anlamına.

"Bir şarkı." Yeniden yutkundum. "Bende çok ayrı bir yeri var."

"Bakışlarından bile anlaşılıyor." Laptopuna yöneldiğinde onu durdurdum. "Dinlemek istemediğim bir şarkı." dedim birden. "Henüz değil, en azından."

"Nasıl istersen..." diyerek bana döndü yeniden. "Başka bir şeyler açacağım o zaman."

Başımla onayladım sadece. Hep böyleydi işte, Taehyung. Bir vardın, bir yoktun ama hiç aklımdan çıkmıyordun. Sadece seni geri plana atmayı öğrenmiştim, hepsi buydu; ki bunda bile başarılı olduğum söylenemezdi. Böyle olur olmadık anlarda aklıma düşüyor, günümü mahvediyordun.

Arkaya ruh halimin aksine daha canlandırıcı bir parça açtığında koltuğa oturdum. "Nereye olacak?" Diye sordu, eldivenlerini takarken.

Sorusuna karşılık sırtımı yasladığım yerden ayırıp tişörtümü çıkardım. Bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum ama rahatsız olmamıştım.

Elimi sol köprücük kemiğimin hemen altına yerleştirdim. Dikkati dağılmış gibi görünmesine rağmen, "Tamam." dedi.

Göğsüme değil, ama ona en yakın olan noktaya. Seninle yaşadıklarımın gömülü olması gereken yere. Kalbime değil, ama çok uzağına hiç değil.

Sırtımı soğuk deriye yaslayıp ayaklarımı uzattım. O da dövme makinesini alıp taburesini dibime çekti.

"Nasıl bir font istiyorsun?" Hafifçe omuz silktim. "Dramatik bir şarkıya göre."

"El yazısı o halde? Biraz eğik?" Yarım bir şekilde gülümsedim. "Olur."

Bölgeyi sterilize ederken onu izliyordum. O kadar kendine has bir havası vardı ki insanın baktıkça bakası geliyordu yüzüne.

"Acı eşiğin nasıldır?" Diye sordu, hazırladığı kopya kağıdını cildime yerleştirip sonra çekti. Güzel bir el yazısıydı bu.

"Yüksek." dedim. "Epey."

"Bana tutunabilirsin numarasını kesemeyeceğim o halde." Diyerek güldü, ben de güldüm.

"Belli olmaz gerçi," yüzümü buruşturdum. "Belki iğne korkum vardır."

"Bu yaşına kadar bunu öğrenmiş olman gerekirdi." Ufak bir kahkaha attı.

"Birden fobi geliştirilebilir." Diye direttim.

"O zaman, eğer canın acırsa bana tutunabilirsin." Diyerek göz kırptı. Başımı arkaya attım.

Dövme makinesi çalıştı. Cildime değdiğini hissettiğimde ürperdim. Tahmin ettiğimden daha hafifti.

Birkaç saniyelik sessizlikten sonra konuştu birden. "Jungkook?"

"Hm?" Dedim, hemen karşımdaki camdan dışarı bakıyordum.

"Kim bu?"

Sorusuyla beraber kaşlarım havalandı, yüzümü tüm dikkatiyle dövmeye odaklanan Sejun'a çevirdim. "Kim kim?"

"Düşündüğün kişi." Yüzünde mimik bile oynamadan sormuştu bunu. Hatta o kadar odaklıydı ki dövmeye, bir an gaipten sesler duyuyorum sandım.

"Bu dövmenin sebebi, daha doğrusu." Diye düzeltti. Kaşlarımı çattım.

"Kimse. Dans ettiğim ilk şarkı sadece. Dans etmeyi bıraktığım için bende yeri ayrı." Dedim.

"İnandırıcı değil. İçinde dans olabilir, ama tüm hikayesinin bu olmadığına eminim. Çok daha derin bir şey bu. Birine bağlı bir şey." Kendinden çok emindi.

"Birisi olduğunu da nereden çıkardın?" İlginç gelmişti. Çünkü daha önce kimse anlamamıştı ne hissettiğimi, daha doğrusu senin aklımda olduğunu.

"Tavrından." Peçeteyle kanayan noktaları silerken omuz silkti. "Beni hafife alma. İnsanları okumada iyiyimdir."

Gerçekten şaşırmıştım, Taehyung. Ayrıca kendimi çok savunmasız hissetmiştim birden. Çok mu belli ediyordum acaba?

Cevaplayamadım. Bunun yerine kafamı yeniden dışarı çevirdim.

"Biraz anlatmak ister misin? Belki için rahatlar." Dedi. "Daha önce hiç birine bu konuda içini açmış gibi görünmüyorsun. Bir yabancıyla konuşmak iyi gelebilir."

Neden bilmiyorum ama birinin bunu sormasını bekliyormuş gibi gözlerim doldu. Nefret ediyordum bunca zaman sonra bile konun açıldığı anda ağlamaktan.

Jimin'le ev kurallarımızdan biriydi bu. Sen, ya da sana dair hiçbir şey konuşmayacaktık. Sarhoş olduğum zamanlar hariç, tabii. Çünkü ne zaman zil zurna sarhoş olsam senden bahsediyor, sabaha kadar ağlıyordum. Ona da Jimin'in yapabileceği bir şey yoktu. Sarılıp sırtımı sıvazlıyordu yalnızca.

"Boşver." Diyebildim kısık bir sesle. "Konuşmasam daha iyi."

"Kanayan bir yaranın üstünü daha kanaması durmadan başka şeylerle kapatmaya çalışırsan o yara iltihap kapar," dedi. O oyuncu tavrı kaybolmuştu. "Ve olduğunun iki katı daha kötü bir hale gelir. Daha çok acı verir. İz bırakır. Kaşınıp durur, kendini sana sürekli hatırlatır. Ve en ufak bir darbede yeniden kanamaya başlar."

Dövmeyi yeniden sildi. "Önce kanamasının durmasına izin vermen, kabuk bağlamasını beklemen, sabırlı olman gerekir. Kabuğu da kaldırmamalısın, elbette. Ancak o zaman bırakacağı iz küçülür ve bir darbe alsa bile acıtmaz. Sadece dokunduğunda daha pürüzlü bir his verir o kadar. Ona da zamanla alışırsın. Unutmazsın, ama alışırsın. Kendini sana sürekli hatırlatıp durmaz."

Gözlerimi kapadım. Gerçekten konuşmak istemiyordum ama engel olamadım kendime.

"Bazen bazı yaralar diğerlerinden daha derindir." Dedim. "İyileşecek gibi değilse, seni öldürecekse, kanama durmasa bile yavaşlasın diye üzerini kapatırsın. Başka çaren yoktur çünkü."

"Her yara iyileştirilebilir." Dedi, hafifçe güldüm. Fiziksel bir şeyden bahsetmediğimizi zaten biliyordum.

"Herkes aynı bünyeye sahip değil." Diye yanıtladım. "Belki benimkini duysan abarttığımı bile düşünebilirsin."

"Dışarıdan çok çetin ceviz duruyorsun aslında." Derin bir nefes aldı. "Ama öyle biri değilsin demek ki."

"Duygusal anlamda sadece." Yüzümü buruşturdum. "Fiziksel olarak nelere dayanabildiğimi tahmin dahi edemezsin."

Bakışları karnımın solundaki dikiş izine kaydı. "Edebiliyorum, inan bana."

Yanıtlamadım. Yaklaşık iki üç dakika kadar sonra geri çekildi.

"Bitti." Doğrulup ayağa kalktım, aynaya doğru ilerledim.

Tam istediğim gibi olmuştu, ince, hafifçe eğik bir el yazısı. Cockeye's Song.

Gözüm o esnada saate takıldı. 23:57.

"Gel de temizleyelim." Dediğinde başımla onayladım. "Çok güzel olmuş. Teşekkür ederim."

Gülümsedi. "Rica ederim."

O, dövmeyi temizleyip streç filmle kapatırken birden cebimdekileri hatırladım.

"Bir şey soracağım."

İşi bitince doğruldu. "Sor bakalım. Tişörtünü giyinebilirsin. "

Kalçamı kaldırıp arka cebimden minik paketi çıkardım. Hiçbir şey söylemeden ona doğru uzattım.

"Hayır dersen anlarım."

"Hayır diyeceğimi sana düşündüren ne?" Paketi elimden aldı. "Oradan sıkıcı birine mi benziyorum?" Evet, işte akşamın başındaki Sejun o yarım gülümsemesiyle yeniden buradaydı.

Paketi açıp hapları avucuna döktükten sonra duraksadı.

"Pişmanlıkları sever misin?"

Anlamlandıramayan bir ifadeyle baktım ona. Nefes alış verişlerimin hızlandığının farkındaydım. Sejun'un insanın üzerinde böyle inanılmaz bir etkisi vardı, beni hep çok uçlarda hissettirirdi. Yaşadığımı, ve bunun heyecanlı olduğunu düşünürdüm ve sanki o ne derse, ne isterse onu yapmam gerekiyormuş gibi hissederdim kendimi. Bunu benden birçok kez duyacaksın muhtemelen. Duydun, daha doğrusu.

Kurumuş dudaklarımı dilimle ıslattıktan sonra başımı sağa doğru eğdim. "Oradan sıkıcı birine mi benziyorum?"

Güldü. Samimi, sesli bir gülüştü bu.

Hemen ardından birini bana vermesini beklediğim hapların ikisini de ağzına attı. Yapmak istediği şeyi anında anladım.

Üzerime doğru eğildiği sırada onu boynundan tuttum. Hâlâ üzerine düşündüğümde tüylerimi ürperten bir şeydi hissettiğim, Taehyung. Sana olan kırgınlığım, öfkem, nefretim, aşkım... Hepsini aynı gece oldukça ağır bir şekilde hissetmiştim. Gittiğinden beri tek bir kişiyle bile görüşmemiş, bir şey yaşamamıştım. Sen ise sevgilinle birlikteydin, mutluydun da muhtemelen.

Benim de seni unutma zamanım gelmişti işte.

Onu öptüm. Zaten bunu beklediği için karşılık verdi. Dilinin üzerindeki haplardan biri benim ağzıma geçtiği anda dudaklarım bir gülümsemeyle gerildi. Benden sadece bir saniyeliğine ayrıldı.

"Doğum günün kutlu olsun, Jungkook."

Başımı döndürüyordu, ciddi anlamda. Bu kez ona uzanmama gerek bile kalmadan o öptü beni.

Tişörtüm olmadığı için elleri boynumdan aşağı indiğinde ürperdim, soğuktu çünkü.

Kendimi uçuyor gibi hissediyordum. Hayatımda hiç senden başkasını öpmemiştim, ve uzun zamandır böyle bir temasta bulunmadığım için hassastım. Ve Sejun bu işte epey, epey iyiydi.

Onu dövme koltuğuna, kucağıma çektim. Dakikalarca, hiç durmadan öptük birbirimizi.

Sert hareket ediyordu, ben de öyleydim. Daha nazik, narin bir taraf olmadığı için sırtımdaki tırnaklarının şimdiden etime geçtiğini hissedebiliyordum.

Ekstaziyi biliyorsun, Taehyung. Beni nasıl biri yaptığını da öyle.

Zaten etkisini dakikalar içerisinde gösterdiği için terlemeye başlamış, yerimde duramaz hale gelmiştim. Enerji doluydum.

Birden yerlerimizi değiştim. Üzerinde şınav çeker bir pozisyonda dururken beni iyice kendine çekti. Dudaklarımızı ayırıp boynuna yöneldim.

İnanılmaz bir seviyede hassaslaşmıştım. O an kalp atışım kulaklarımda gümbür gümbürdü. Sejun'un tenime değen parmak uçlarını bile duyabilecekmiş gibiydim. Çok uzun zamandır uyuşturucu kullanmamıştım, tüm etkilerini görebileceğim aklımın ucundan bile geçmemişti yine de.

Bu yüzden inlediğinde, elektrik çarpmış gibi geri çekilmem beni bile şoka uğrattı. Hayal görüyor olamazdım, değil mi?

Ama sesi seninkinin aynısı gibiydi.

Gözlerimi kırpıştırdım, ben kırptıkça görüntü bulanıklaştı.

"Jungkook?"

Kafayı yiyecektim. Gerçekten, tertemiz delirmiş olmam gerekiyordu bence senin sesini duyuyor olmam için.

Gözlerimi sıkıca yumup kafamı iki yana salladım hızlıca. Bu her şeyi daha kötü bir hale getirdi.

Gözlerimi açmamla birlikte karşımda belirdin.

"Jungkook, iyi misin?" Dirseklerinin üzerinde yükseldin. "Sorun ne?"

Kalbim o kadar hızlı çarpıyordu ki öleceğimi düşündüm. Midem ağzıma geldi, her gerildiğimde olduğu gibi kusmak istedim.

"Seni çok özledim." Dedim, daha doğrusu ağzımdan kaçtı. Ellerim titriyordu. "Ne?"Dedin, kaşların hafifçe çatılırken. Ne yapacağını bilemiyor gibi bakıyordun suratıma.

Birden yüzündeki o şaşkınlık kayboldu. Derin bir iç çektin. "Ah, Jungkook..." dedin tamamen doğrulup yana kayarken. "Tanrım, Jungkook..."

Beni yanındaki boşluğa çektin. Hâlâ aval aval yüzüne bakıyordum büyülenmiş bir şekilde. Her detayını inceledim. Zaten kazılıydın zihnime.

"Neden beni bıraktın?" Diye sordum, bacaklarını belimin etrafına sardın sığamadığımız için. Şimdi karşılıklı oturuyor gibiydik, yüzün benimkinin birkaç santim ötesindeydi.

Avucunu yanağıma yerleştirdin, kafamı eline doğru yasladığında yanağımı okşadın. O kadar kopmuştum ki dünyadan, beş dakika önce Sejun'u öptüğümün farkında bile değildim.

"Neden?" Diye tekrarladım, yanağımdaki elinin üzerine elimi koyarken.

"Neden bana karşı bir şeyler hissettiğini söyledikten sonra siktirip gittin söylesene, neden beni değil de onu tercih ettin? Erkek olduğum için mi? O kadar mı evlenmek istiyordun? Madem aklından bir an bile çıkmıyordum neden bir buçuk senedir yanıyorum yokluğunun acısıyla?" Sesim yükseldi, gözlerim doldu. Ağlamaya başladım.

"Çocukluk mu ettim?" Burnumu çektim. "Bu kadar sorunlu bir çocukla uğraşmak istemediğin için mi kaçtın benden? Sana... sana babamın bana yaptıklarını açtığım için, sürekli başına bela olduğum için, bıçaklandığımda benimle ilgilenmek zorunda kaldığın için, sürekli seni üzmemek için kaçtığım için... Fazla mı boğdum ben seni?"

Her bir cümlemi ilk kez duyuyormuşsun gibi şaşırdın, kaşların gittikçe havalandı. "Gel buraya." Dedin sonra aniden. Beni kendine çekip sıkıca sarıldın, başımı boynuna gömmenle birlikte ağlayışım güçlendi.

Bir elinle saçlarımı okşarken diğeriyle sırtımı sıvazladın. "Ağla, Jungkook. Dilediğin kadar ağla."

"Mutlusun, değil mi?" Diye sordum yutkunurken. "Çok mutlusun eminim, peki ben neden mutlu olamıyorum?"

Cevaplamadın. "Bitecek, değil mi?" dedim bu kez. "Unutacağım seni."

"Unutacaksın." Dedin. "Unutmana yardım edeceğim."

Hafifçe güldüm. "Ne yapacaksın? Beni yine günlerce görmezden mi geleceksin? Bir buçuk senedir görmezden geliyorsun zaten. Daha ne yapabilirsin bana?"

"Bunları yaşamak zorunda kaldığın için çok üzgünüm, Jungkook." Dedin, dudaklarını saçlarıma bastırdığını hissettiğimde gözlerim kapandı.

"Ben değilim." Dedim. "Bir daha olsa, daha çok üzsen, daha çok kırsan beni yine yaşamak isterdim bunları."

"Biliyorum." Dedin. "Görebiliyorum."

"Midem bulanıyor." Deyiverdim birden. "Kusmak istiyorum."

"Uyumaya çalış." Sırtımdaki elin yüzünden mayışmıştım zaten. "Ben buradayım." 

"Uyandığımda da burada olacak mısın?" Diye sordum korkuyla.

Yanıtlamadın. "Olmayacaksın." Dedim, senin yerine. "Sorun değil." Sana daha da sıkı sarılırken yutkundum. "Her uyandığında yatağı hep sen mi boş bulacaksın? Bu sefer de sen kaç. Sorun değil. Hiç sorun değil."

Yine tek kelime etmedin. Gözlerim git gide kapanırken bir süre daha mırıldanmaya devam ettim. Sanırım konuşmamandan cesaret alıp ilk kez sesli bir şekilde o iki kelimeyi kullandım, Taehyung.

"Seni seviyorum." Dedim, etrafıma sarılı kolların gerildi.

Sana sonunda bunu söyleyebilmiş olmanın verdiği gevşemeyle kendimi uykunun kollarına teslim ettim. Hakikaten de pişman olmayı seviyordum.

Seni de öyle.


Sevgiler, Jungkook.

Continue Reading

You'll Also Like

1.7K 203 17
Lilith'in çocuklarından biri olan Taehyung başlattığı isyandan sonra cezalandırılmak için insanların arasına gönderilir. çoğu zaman text çok nadir...
239K 22.3K 27
010 ***: hamileyim jungkook: sen kimsin
2.1K 268 5
[tamamlandı] "Seni atlatabilirim sanmıştım. Yanılmışım. Tek bir an bile hiç çıkmadın aklımdan. Merak ediyordum da, bir şans daha verebilir miyiz bir...
3.2K 286 20
Seni kurtaracağım Kim Taehyung. Vkook/yarı texting