ADELİNA'DAN
Uraz'ın kulağıma fısıldadıklarından sonra havai fişekler patlamaya başladı. Kendimi sevgilime, ah pardon kocama fazla kaptırdığım için fark edemedim ve sıçradım. Uraz bu halime gülünce, gözlerimi ondan alamadım. Bir insan bu kadar güzel gülebilir miydi? Ya da gamze bir insana bu kadar mı yakışırdı? Peki ya gülerken gözleri kısılınca? Ve yaşının da etkisiyle oluşan hafif kırışıklar? İnsan her şeyiyle kusursuz olabilir miydi? Bu soru bana daha önce sorulsaydı cevabım kesinlikle hayır olurdu. Ama Uraz'ı gördükten sonra, cevabım evet olmuştu. Evet, bir insan her şeyiyle kusursuz olabilirdi. İnci gibi dişleri, kumral dalgalı saçları, mavi gözleri, gamzeleri, dudakları, kirpikleri...
Dans ederken gözlerinde kayboluyordum. İçimi titretecek kadar yoğun bir aşkla bana bakıyordu. Gözbebeklerinde yansımamı görürken daha da sokuldum ona. Şarkı sözlerini kulağıma fısıldarken ruhumun onun aşkıyla sarsıldığını hissediyordum.
Dansımızı bitirip masaya geçtiğimizde sözlerinin bazılarını anlayamadığım şarkılar eşliğinde halay çekilmişti. Davul zurna eşliğinde sadece erkeklerin oynadığı, aralarına Uraz'ı da almışlardı, bir halay daha çekilirken bakışlarımın odağında sevdiğim adam vardı. Müziğin ritmiyle her hareket edişinde sanki biraz daha aşık oluyordum ona. O ga gözlerini benden ayırmadan oynuyor, mululuğunu bakışlarıyla anlatmaya çalışıyordu. Nihayet şarkılar susup da yemekler yenmeye başladığında, ne zaman reyhani oynayacağımızı merak ediyordum. Uraz'a hiçbir şey söylememiştim ve bu tamamen ona sürpriz olacaktı.
Yemeğimizi bitirdiğimizde annemin işaretiyle heyecanlanmış, kocamın ne yapacağına odaklanmıştım. Reyhani müziği çaldığında Uraz şaşkınlıkla bana bakmış, sonrasında ayağa kalkıp bizi oyun alanına yönlendirmişti. Hala şaşkın bakışları üzerimdeyken, hata yapmamak için dua etmeye çoktan başlamıştım. İnsanlar gözlerini bizden ayırmazken heyecanım her saniye daha da artıyor ve ben de her şeyi unutacağım izlenimini uyandırıyordu. Müziğin ritmiyle kollarımızı hareket ettirirken, Uraz'ın yoğun bakışlarını hissediyordum. Yanlış yapmamak için gözlerimi ondan kaçırdığımda sanırım bir nebze başarılı olmuştum. Bana öyle yoğun bakıyordu ki, kendimi ona kaptırıp birkaç günde zar zor ezberlediğim şeyleri unutmaktan korkuyordum. Nihayet oyunumuz bittiğinde davetlilerden konağı inletecek yoğunlukta bir alkış almıştık. Masamıza geçmek için harekete geçtiğimizde Uraz elimi tuttu.
"Sen nasıl bir şeysin böyle?" diye fısıldadı.
"Beğenmedin mi?" diye merak ettiğim soruyu sordum.
"Beğenmemek mi? Bayıldım Adelina."
"Tamam o zaman." diyip oturacağım sırada beni oyun alanının en görünen yerine çekti.
"Sıra benim sürprizimde öyleyse." dedi.
Ben daha ağzımı açamadan Uraz bir sandalyeye oturup, Melih'in getirdiği gitarı eline aldı. Ayaklı mikrofonu da ayarlayıp, kalabalığın şaşkın bakışları altında konuşmaya başladı.
"Adelina'yla evlenmek en büyük hayalimdi. Ve bugün bu hayalim gerçek oldu. Şimdi karımın gözlerine bakarak ona şarkı söylemek istiyorum."
Ben şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemezken Uraz gitar çalmaya başladı.
Would you dance (dans eder miydin?)
if I asked you to dance? (Eğer sana dans teklif etseydim )
Would you run (yoksa koşar mıydın)
and never look back?( asla geri dönmemek üzere?)
Would you cry (ağlar mıydın? )
if you saw me cry?( Eğer benim ağladığımı görseydin)
And would you save my soul, tonight?( Ve bu gece benim ruhumu korur muydun?)
Would you tremble (Titrer miydin)
if I touched your lips?( Eğer dudaklarına dokunsaydım )
Would you laugh?( Güler miydin)
Oh please tell me this. (Oh,lütfen bunu bana söyle)
Now would you die (Şimdi ölür müydün? )
for the one you loved? (aşık olduğun kişi için)
Hold me in your arms, tonight. (bu gece beni kollarına al)
I can be your hero, baby. (senin kahramanın olabilirim bebeğim )
I can kiss away the pain. (acını bir öpücükle silebilirim )
I will stand by you forever.( Senin sonsuza dek yaninda olacagim )
You can take my breath away. (Nefesimi kesebilirsin)
Would you swear( Yemin eder miydin? )
that you'll always be mine? (Her zaman benim olacağına dair)
Or would you lie? ( Ya da yalan mı söylerdin?)
would you run and hide? (Koşup saklanır mıydın? )
Am I in too deep?( Çok mu derindeyim )
Have I lost my mind?( Aklımı mı kaybettim? )
I don't care... ( umrumda değil...)
You're here tonight. (Bu gece burdasın)
I can be your hero, baby.(senin kahramanın olabilirim bebeğim )
I can kiss away the pain. (acını bir öpücükle silebilirim )
I will stand by you forever.( Senin sonsuza dek yaninda olacagim )
You can take my breath away. (Nefesimi kesebilirsin)
Oh, I just want to hold you. (Oh, sadece sana sarılmak istiyorum )
I just want to hold you.( Sadece sana sarılmak istiyorum )
Am I in too deep? (Çok mu derindeyim?)
Have I lost my mind? (Aklımı mı kaybettim)
I don't care... (umrumda değil..)
You're here tonight. (Bu gece burdasın)
I can be your hero, baby. (senin kahramanın olabilirim bebeğim)
I can kiss away the pain. (acını bir öpücükle silebilirim )
I will stand by your forever. (Senin sonsuza dek yaninda olacagim )
You can take my breath away.( Nefesimi kesebilirsin)
I can be your hero. (senin kahramanın olabilirim )
I can kiss away the pain. (acını bir öpücükle silebilirim )
And I will stand by you forever.( ve senin sonsuza dek yanindayim )
You can take my breath away. (nefesimi kesebilirsin)
You can take my breath away. (nefesimi kesebilirsin)
I can be your hero. (kahramanın olabilirim)
Tutmayı başaramadığım gözyaşlarım süzülürken yanaklarımdan, aşık olduğum adama baktım. O kadar çok seviyordum ki, asıl nefesi kesilen bendim. Öylesine tutulmuştum ki ona, aklını kaybeden bendim. Öyle bağlanmıştım ki ona, derinde olan bendim..
Yavaşça yanıma geldiğinde kimseyi umursamadan yüzümü avuçları arasına aldı. Baş parmağıyla gözyaşlarımı silerken, gözkapaklarıma öpücükler kondurdu. Ona sımsıkı tutunurken, nerede olduğumuzu, kim olduğumuzu, her şeyi unutmuştum. Onun da benden farkı yoktu hissediyordum. Normalde çekingen olan dudakları, ilk defa kendinden emindi. Benim onu geri çeviremeyeceğimi artık o da anlamıştı.
Duygusallığın ardından düğünümüz devam ediyordu. Takı töreni olmuş, ben yürüyen kuyumcu vitrinine dönmüştüm. Bir yanda davul zurna çalarken, bir yandan ikramlara devam ediliyordu. Nihayet annem yanıma gelip odaya çıkmamı söylediğinde, ilk defa birlikte olacakmışçasına titredim. Ruhum hiçbir şey bilmeyen genç kız toyluğundayken, bedenim çoktan merdivenlere ulaşmıştı. Odaya girip, annemlerin dediği gibi duvağımı örtüp bekledim. Bir süre sonra dışarıdan sesler gelmeye başladı. Sanırım filmlerde olduğu gibi sırtına vura vura yolluyorlardı Uraz'ı. Bunu pat küt seslerinden ve Uraz'ın arkadaşlarının söylediği şeylerden anlamıştım. Tabi Melih olduğunu sesinden anladığım kişinin söylediği cümleyle neredeyse utançtan ölecektim.
"Beline kuvvet dostum."
Tanrım? Bu çocuk ne kadar utanmazdı. Tamam bu gece o işi yapacağımızı zaten herkes biliyordu, bunu duyurmaya ne gerek vardı?
Birkaç dakika sonra Uraz içeriye girdiğinde, heyecandan titreyen ellerimi kucağımda birleştirdim. Uraz yanıma oturduğunda usulca ona döndüm. Duvağımı kaldırdığında, aşk ve şehvetin karıştığı bakışlarını gözlerimde hissettim. Titreyen ellerimin üstüne ellerini koyduğunda bakışlarımı kucağıma çevirdim.
"Heyecanlı mısın?" derken sesi en az benim kadar heyecanlı çıkıyordu.
"Biraz daha beklersek, heyecandan öleceğim." dedim gülümseyerek.
Bunun üstüne Uraz da gülümseyip ayağa kaldırdı beni.
Gelinliğim yerle buluşurken, kendimi sevdiğim adamın kollarına bırakmakta bir saniye bile tereddüt etmemiştim.
Aradan geçen iki saatin sonunda kapının çalınmasıyla şaşkın bakışlarımı Uraz'a çevirdim.
"Ne oluyor, kim geldi?"
"Bir şey olduğu yok güzelim. Sen şimdi üzerine geceliğini giy ve kapının yanındaki poşeti kadına ver."
Sorgulamadan dediğini yaptım. Kapıdaki kadın bana gülümserken, utangaçça ben de gülümsedim. Çünkü dudaklarım büyük bir savaştan çıktığını belli edercesine kızarmış ve şişmişlerdi.
Beş dakika kadar sonra konağı silah sesi doldurunca, korkakça Uraz'a sokuldum.
"Ne oluyor Uraz?" dedim fısıltıyla.
"Gecemizi kutluyorlar güzelim." dedi mutlu sesiyle, beni sinesine biraz daha çekerek.
"Adam gibi anlatsan artık." diye patladım sonunda.
Derin bir nefes alıp, saçıma öpücükler kondururken anlatmaya başladı.
"Bizim buralarda bekaret önemlidir güzelim. Kadınlar kendilerini kocalarına, gerdek gecelerine kadar saklarlar. Düğünden sonra çarşaflar istenir. Bekaret kanı eğer çarşaftaysa bunu kutlar düğün sahipleri. Şimdi de bizi kutluyorlar işte."
İyi de biz çarşafımızı vermemiştik ki.
"Ama biz çarşaf vermedik ki aşkım."
"Verdik meleğim. O poşetin içinde senin sadece bana ait olduğunun simgesi vardı. Biraz eski bir çarşafı verdik biz."
Gülerek kafamı kaldırdım.
"İnanmıyorum sana Uraz. Bağ evindeki çarşaf mı vardı onun içinde?"
"Benim zeki karım." diyerek bir öpücük kondurdu dudaklarıma.
Benim de karşılık vermemle büyüyen öpücük bizi aşkın şehvetli kollarına savururken ikimiz de mutluyduk.