Cockeye's Song | Taekook

By suicidalones

335K 42.2K 39.5K

Bu mektuplarda yazacağım şey ise, seni on iki yıl öncesine götürmekle başlayacak. 2008 güzüne. Sana bizim hik... More

11.07.2020
12.07.2020
13.07.2020
17.07.2020
18.07.2020
24.07.2020
16.08.2020
25.08.2020
08.09.2020
20.09.2020
01.10.2020
05.10.2020
09.10.2020
05.11.2020
07.11.2020
27.11.2020
30.11.2020
06.12.2020
13.12.2020
16.12.2020
18.12.2020
20.12.2020
21.12.2020
23.12.2020
28.12.2020
17.01.2021
31.01.2021
05.02.2021
12.02.2021
21.02.2021
04.04.2021
07.04.2021
23.04.2021
03.05.2021
14.05.2021
31.05.2021
06.06.2021
12.06.2021
02.07.2021
Özel Bölüm
29.07.2021
02.08.2021
09.08.2021
15.08.2021
23.08.2021
28.08.2021
01.09.2021
11.09.2021
22.09.2021
03.10.2021
09.10.2021
18.10.2021
20.10.2021
25.10.2021
03.11.2021
15.11.2021
20.11.2021
21.11.2021
26.11.2021
01.12.2021
09.12.2021
12.12.2021
15.12.2021
18.12.2021
24.12.2021
11.01.2022
17.01.2022
20.01.2022
22.01.2022
26.01.2022
29.01.2022
30.01.2022
04.02.2022
08.02.2022
23.03.2022
21.11.2021 (II)
Özel Bölüm (II)

17.08.2021

3.2K 486 526
By suicidalones

Jeon Jungkook

Seul Merkez Hapishanesi

Uiwang, Gyeonggi Province

Güney Kore

17.08.2021

Kim Taehyung

Kim Dans Akademisi

Dokseodang-ro, 45-gil

Seul, ST 1832

Taehyung,

Henüz son mektubu yeni göndermiş olmama rağmen, bıraktığım noktadan ötürü bir an önce devam etmek istedim çünkü bu ve yüksek ihtimalle bundan sonraki birkaç mektup oldukça hareketli, bir önceki mektubumda da söylediğim gibi, inişli çıkışlı olacak. 

Hikayemizin sen tarafını anlatmaya başlayacağım.

Etrafa saçılan fotoğraflar sayesinde daha ben ne olduğunu bile anlamadan koridordaki neredeyse herkes durmuş, eğilip yerdeki fotoğrafları almaya, konuşmaya başlamışlardı.

Korkunç bir andı, zaman resmen yavaşlamıştı. Kulaklarım uğulduyordu, hiçbir şey düşünemiyordum bile. Ben de eğilip dağılmış yüzlerce fotoğraftan birini aldım. 

Yakınlaştırılmış bir fotoğraftı bu, dans kulübündeydik, perde kapalıydı ama içeriden çekilmişti. Yerde oturuyordum, sen de gülümseyerek yüzümü ellerinin arasına almış bir şekilde beni öpüyordun.

Hatırlıyordum bunu.

Seninle geçirdiğimiz her an fotoğraflanmıştı neredeyse, hepsi hem de. Nasıl yaşanmıştı bu? Kim çekmişti bu fotoğrafları?

Vücudumdaki tüm kan çekildi, etrafımdaki uğultular daha da boğuk bir hal aldı. Üzerimde onlarca, belki de yüzlerce çift göz hissettim.

"Jungkook." Ben eğilmiş elimdeki fotoğrafı gözümü bile kırpmadan incelerken Jimin beni tutup kaldırdı. Başımı çevirip ona baktım, o da şok içindeydi ama benden daha çabuk idrak etmişti durumu. "Yürü, gidiyoruz."

"Jimin, bu..." Düşünemiyordum, kafam çalışmıyordu. Herkes ama herkes bana bakar ve kendi aralarında konuşurken ben hareket bile edemiyordum. Çelikten bir el boğazıma sarılmış gibiydi, nefes alamıyordum.

"Neye bakıyorsunuz?" Diye bağırdı Jimin etrafımızda yuvarlak haline gelmiş olan topluluğa. "İşiniz gücünüz yok mu sizin? Dağılın!"

Kimse Jimin'i böyle sinirli görmeye alışık değildi, gözüme bölümden birkaç kişi çarptı. Halka biraz olsun dağıldı ama hâlâ oldukça kalabalıktı.

"Toplasanıza şunları." dedi Jimin bölümden bir çocuğa. Çocuk başıyla onayladı, onunla beraber bir iki kişi yanımdan geçip yerdeki fotoğrafları toplamaya başladılar.

Jimin beni çekiştirdi, o kalabalıktan kurtarmaya çalıştığının farkındaydım ama gidemedim, ayaklarım bana itaat etmedi. Onun yerine kendimi Jimin'den geri çektim. Hiçbir şey söylemeden eğilip yerdeki fotoğrafları toplamaya başladım ben de.

Aklım almıyordu, kimsenin bizi göremeyeceğinden emindik. Nasıl gelmişti bu başımıza?

"Jungkook..."

Öyle sert ve hızlı hareket ediyordum ki diğer çocuklar da bir anlığına şaşırdı, fotoğrafları top haline getiriyor, tişörtümün eteğinde topluyordum. O kadar çoktu ki pek bir işe yaramıyordu tabii, yerdekileri bırakıp etrafımdaki insanların ellerindekileri çekip almaya başladım o yüzden. Nasıl göründüğümü bilmiyordum ama kendisine yanaştığım herkes fotoğrafları bırakıp benden bir adım uzaklaşıyordu.

"Jungkook, bırak şunu. Yürü!" 

"Bırakmıyorum." Sesim boştu, şokun verdiği bir şeydi bu. "Taehyung görürse..."

"Herkes gördü zaten." dedi çaresizlikle. "Herkes duydu, fotoğrafları alan aldı almayan da resmini çekti Jungkook. Bir anlamı yok, bırak."

Jimin üzgündü, çok üzgün hem de.

"Tüm okula yayılması birkaç dakika sürer, sen toplasan da bir şey değişmeyecek." Yumruğumun içerisinde sıktığım fotoğrafı aldı zorla. Tişörtümün eteğini tutan elimi de gevşetti. "Bırak, gidelim."

Başıma ağrılar giriyordu, sıçmıştık, batmıştık, bitmiştik. Beni tamamen terk etme olasılığın dışında hiçbir şey düşünemiyordum.

Kalbim kulaklarımda atıyordu, tişörtümü bıraktım, topladığım fotoğraflar tekrar yere döküldü. Durumun ciddiyeti yavaş yavaş geliyordu bana.

Nefes alış verişlerim hızlandı.

Bir elimle yüzümü sıvazladım, diğerini saçlarımdan geçirdim. Etraftaki sesler uğultu olmaktan çıkmaya başlamıştı, konuşulanları seçebiliyordum artık.

"Jungkook ibne miymiş yani?"

"Şaka gibi, aşıktım ben Taehyung hocaya. İğrenç ya, nasıl olur?"

"Nişanlısı yok muydu?"

"Evet, daha sabah gördüm ikisini beraber."

"İnanılır gibi değil." 

"İkisini de çok yakışıklı buluyordum ama bayağı mide bulandırıcı."

"İğrenç ibneler."

Kan beynime sıçradı, son cümleyi kuran çocukla göz göze geldik. Tanımıyordum bile onu ama tutamadım kendimi, yapıştım yakasına.

Sırtını dolaba çarptığımda etraftan toplu bir şaşkınlık nidası yükseldi. Jimin koluma yapıştı. "Jungkook başın yeterince belada zaten, yapma!"

Onu hafifçe itip çocuğun boynuna bastırdım kolumla, nefes alamadığı için elime abandı. "Yüzüme söyle." dedim. "Yüzüme söylesene, orospu çocuğu! Oradan konuşmak kolay!"

"Bırak!" Sesi fısıltı gibiydi, nefes alamadığı için yüzü kızarmaya başlamıştı.

"Jungkook! Yeter!" Jimin yeniden beni durdurmaya çalıştığında geri çekilip çocuğu yere fırlattım, sert bir şekilde düştü.

Bir ona, bir de şokla izleyen kalabalığa baktım. Kimsenin bendeki deli gücünden haberi yoktu elbette.

"Aranızda konuşmak yerine yüzüme söyleyin!" dedim bağırarak. "Hadi, ne diye susuyorsunuz? Desenize ibne diye!"

Kimseden çıt çıkmadı, çocuk kelimenin tam anlamıyla sürünerek uzaklaştı benden. 

Fotoğraflardan birini alıp parçalara ayırdım, enseme kadar bir ağrı saplanmıştı başıma. "Bunu kim yaptıysa..." dedim, öfkem sesimden akıyordu. "Burada olduğunu biliyorum. Seni bulduğum zaman ölmek için yalvaracaksın bana." 

Herkes birbirine baktı.

"O zamana kadar tadını çıkar yarattığın kaosun, yaşatmayacağım çünkü seni." 

Elimdeki parçaları da yere bıraktıktan sonra kalabalığı aşarak fakültenin çıkışına doğru yürümeye başladım, beni gören bir adım geriledi zaten. Çıkmadan önce yerden birkaç tane fotoğraf aldım, pantolonumun arka cebine attım. Jimin de birkaç adım arkamdaydı.

"Dur bir, nereye gidiyorsun?"

"Taehyung'a söylemem lazım." dedim, hissettiğim korku, şaşkınlık ve üzüntüye rağmen oldukça iyi idare ediyordum çünkü öfkem hepsinden daha canlıydı.

 Henüz birkaç saat önce sana görüşmeyelim demiş olmama neredeyse gülecektim, muhtemelen istediğimden çok daha uzun süre ayrı kalacaktık çünkü.

Aniden önüme geçip durdurdu beni. "Nasıl bir durumda olduğunuzun farkındasın, değil mi Jungkook?" 

"Farkındayım, Jimin." Kalbim göğsümden çıkacakmış gibi atıyordu.

"Taehyung da sen de okuldan atılabilirsiniz."

"Bu konuşmayı daha sonra yapalım." Yeniden yürümeye başladım, o da derin bir nefes aldı.

"Gelmemi ister misin?" diye sordu, gelmek istediğini biliyordum ama seninle tek konuşmam gerekiyordu. "Hayır." Dedim.

"Kulüp binasının kapısında bekleyeceğim o zaman." dediğinde cevaplamadım, beraber binanın önüne geldik, neredeyse koşar gibi yürüyorduk zaten. Jimin stresli bir şekilde binanın önünde durdu, ben içeri girdim.

Bunu sana nasıl söyleyeceğimi bilmiyordum.

Sizin kulübün kapısına geldiğimde duraksadım, derin bir nefes aldım. Perde açıktı, içeride birkaç öğrencin vardı.

Kapıyı çalmadan açtım, hepiniz bana döndünüz. Yorgun ve mutsuz gözüküyordun sabahki konuşmamızdan ötürü, nefes nefese kalmış beni görünce kaşların çatıldı. Eğilip müziği kıstın.

"Neler oluyor?"

"Yalnız konuşmamız lazım." dedim.

Gözlerin şokla açıldı, kafanı eğip öğrencileri işaret ettin. Ne yaptığının farkında mısın, der gibiydin. 

"Çıkın." dedim. "Herkes dışarı çıksın."

"Jungkook, ne yaptığını sanıyorsun sen?" Öğrencilerin bir bana bir sana baktılar.

"Tek tek mi çıkarayım? Çıksanıza!" Zaten gergindim, öyle hiçbir şey yapmadan beklemeleri beni daha da sinirlendiriyordu. Kendini kontrol etmek istercesine derin bir nefes alıp öğrencilerine döndün.

"Kusura bakmayın, sizi biraz dışarı almam gerek gençler. Beş dakika ara verelim." 

Öğrencilerin kendi aralarında fısıldaşarak dışarı çıktıktan sonra kapıyı arkamdan kapadım, kimse girmesin diye de kilitledim.

"Aklını mı kaçırdın sen?" Dedin oldukça yüksek bir sesle. "Ne yapıyorsun? Şaka mı bu? Kendince sabahki mesele için-..."

Pantolonumun arka cebinden topladığım fotoğrafları çıkarıp sana fırlattım, fotoğraflar göğsüne çarptı. Yere düşmeden tuttun.

Ne olduğunu anlayınca gözlerin kocaman açıldı, her bir fotoğrafla birlikte suratındaki dehşet daha da büyüdü.

"Ne bu?" diye sordun şokla. "Nereden çıktı bu fotoğraflar?"

"Biri benim dolabıma yüzlercesini bırakmış." Ellerimi belime yerleştirdim, korkunç hissediyordum. "Kapağı açmamla birlikte hepsi koridora döküldü, herkes gördü. Daha onlarcası var. Beraber geçirdiğimiz her an fotoğraflanmış. Tüm fakülte, muhtemelen tüm okul duydu." 

Lafı evirip çevirip konuşamam sansam da kelimeler dudaklarımdan çabucak döküldü. Donakaldın, seni daha önce hiç öyle görmemiştim. Ne yapacağını bilemedin.

"Ne?" diyebildin en sonunda. 

"Dalga geçiyorsun, değil mi?"

Başımı iki yana salladım, yüzümü sıvazlayıp duruyordum. 

"Jungkook..." dedin, inanamıyormuş gibi bir tonla. Titreyen ellerinden biri ağzına kapandı, gözlerin yaşlarla doldu. "Jungkook, bittim ben."

Sesin öyle çaresizdi ki içimin acımasına engel olamadım. "Bittim ben." diye tekrarladın başını ellerinin arasına alarak. "Her şey bitti."

Yere, dizlerinin üzerine çöktün. Ellerini zemine yasladın. 

"Kim yaptı bilmiyorum." dedim, sesim ilk kez o zaman titredi. Seni öyle görmek öfkemin canlılığını biraz olsun yitirmesine sebep olmuştu. "Fotoğraflar içeriden çekilmiş, biri planlamış bunu. Bir yere kamera yerleştirmiş."

İyice eğildin, alnını yere dayadığın ellerine yasladın. 

"Ne yapacağım?" diye sordun, sesinden ağlamaya başladığını anladım. "Ne yapacağım ben?"

Bir şey söyleyemedim, ikimizin de atılmasıyla sonuçlanacaktı muhtemelen bu durum. Fotoğraflar okulda yayılacağı için Eunbi de öğrenecekti, ailesi de, senin ailen de...

Omuzların sarsılmaya başladı, dudaklarından dökülen iniltiyi duydum. Kendimi toparlayıp senin hizana eğildim. Öğrencilerin bu tarafa bakmaya başlamıştı bile.

"Ağlama." dedim, kendimi tutmaya çalışarak. "Ağlama, kalk Taehyung. Öğrencilerin bakıyor."

"Baksınlar." Başını kaldırmadın. "Bir daha görmeyecekler bile beni."

Seni kollarından tutup zorla yüzünü ayırdım zeminden, iki elim omuzlarındaydı. Bana gözlerinde korkunç bir pişmanlıkla baktın. 

"İdare edebileceğimizi düşünmek benim hatamdı. Sana izin vermemeliydim." dedin gözyaşları içerisinde. "Bana yaklaşmana izin vermemeliydim, kendime verdiğim sözü tutmalıydım. Şimdi ikimiz de bu durumda olmazdık."

"Pişman olmak için çok geç artık." dedim, sana sarılmak istiyordum ama nedense yapamadım. Sabahki mevzunun kırgınlığı vardı bende de işte. Atamamıştım onu henüz içimden.

Sen de bunun farkındaydın. "Normalde olsa bana böyle bakmazdın." dedin, fısıldayarak. Gülercesine bir ses çıkardın. "Böyle bir durumda kimseyi düşünmez sarılırdın bana."

"Kimseyi düşünmüyorum zaten." dedim. "İzleniyor olmamız da umurumda değil ama sana yalan söylemeyeceğim, bu durum sayesinde sana olan kırgınlığım azalmadı."

Omuzlarındaki kollarıma tutundun. Çaresizdin, seni böyle görmekten nefret ediyordum ama haklıydım da.  

"Ayağa kalk hadi." dedim. "Seni böyle görürlerse daha çok konuşurlar, güçlü durmak zorundayız."

"Senin gibi olmadığımı ne zaman anlayacaksın?" diye sordun, kalkmadan. "Yapamam ben, bakamam kimsenin yüzüne."

Derin bir nefes verdim, hiç şaşırtmamıştı beni bu söylediğin.

"Yaptığımdan utanmıyorum." 

"Ne?"

"Farkımız bu, ben senden de, yaptığımız yanlıştan da utanmıyorum çünkü yaşadıklarımızı da sana olan sevgimi de biliyorum. Kimsenin bir şey söylemesine de izin vermem o yüzden, senin aksine."

Gözlerime baktın birkaç saniye, bir şey söyleyecek gibi oldun ama vazgeçtin. Beni bırakıp kendi başına ayağa kalktın.

"Dekanla görüşmem gerek." dedin gözyaşlarını silerken, gözlerin yeniden doldu. Dediğime cevap vermeden devam ettin. "Onlar beni atmadan istifamı versem iyi olur."

Ayağa kalkmadan seni izledim. Böyle bir sorunla karşı karşıya kalacağımızı ve bunu beraber göğüslemek yerine aramıza elle tutulur somutlukta bir mesafe gireceğini söyleselerdi  inanmazdım ama oluyordu işte. Zaten olan oldu diyip el ele çıkmıyorduk kulüpten mesela, ya da sarılmamış, öpüşmemiş, birbirimize destek olacak, bu süreci beraber atlatacağımıza dair hiçbir şey söylememiştik. Bunların benden gelmemesinin bir açıklaması vardı ama seni anlayamıyordum, bu da kalbimi kırıyordu. Olması gereken bu değildi.

Dönüp bana baktın, o an anladım bunun bir tür vedalaşma olduğunu.

"Böyle olsun istemezdim." dedin.

"Biliyorum." dedim, hâlâ yerde oturuyordum. "Pişmanlığın yüzünden okunuyor."

Bir şeyler söylemeni bekledim, Taehyung. Hayır, pişman değilim, atlatacağız, yanında olacağım, seni seviyorum... Bu tarz ya da benzeri şeyler. Aramızın düşündüğüm kadar kötüleşmediğini garantileyecek herhangi bir şey.

Onun yerine, "Üzgünüm." dedin. "Gerçekten."

Kendimi senin yerine koydum, yine olmadı. Eğer sana sabahki gibi bir şey yaşatmış olsaydım, üstüne üstlük böylesine kötü bir şekilde tüm okula duyurulmuş olsaydık ne yapardım diye düşündüm. Cevap basitti, her şey olabilecek en kötü hale gelmişken sana kendimi affettirmeye çalışırdım, elimden gelen her şeyi yapardım bu süreci beraber atlatabilmemiz için. Sense kendini geri çekiyordun benden.

"Ben de öyle." dedim ben de, yine ufak bir duraksama yaşadın. Bir şey söyleyecekmişsin gibi duruyordun iki seferdir. 

Söylemedin, bana son bir kez bakıp kulübün kapısını açtın, hızla uzaklaştın oradan. Sen çıkınca öğrencilerin de girmedi içeri. Dakikalarca kulüpte, yerde oturdum. Berbat hissettirdi bu.

Seninleyken bile o nefret ettiğim aidiyetsizlik hissiyle karşılaşacağımı o gün öğrenmiş oldum.

En sonunda ayağa kalktım, sana fırlattığım fotoğrafları yerden aldım, bakmadan parçalayıp çöpe attım. Telefonum cebimde ötüp duruyordu, bizimkilerin mesaj attığını az çok tahmin edebiliyordum. Kimseden çekincem yoktu ama Chaeyoung konusunda suçlu hissetmekten alıkoyamıyordum kendimi. Onunla arkadaşlığımızın da sonuna gelmiş olmalıydık.

Telefonuma bakmadım, tamamen kapadım hatta. Binadan çıktım, Jimin kapının önündeki bankta oturuyordu.

"İyi gitmiş gibi görünmüyor." dedi yüzümü inceledikten sonra. "Koşarak gitti buradan."

Bir şey söylemeden yanına oturdum, bir sigara yaktım.

"Bir daha birbirimizi ne zaman görürüz bilmiyorum." dedim, başka bir şey söylememe gerek yoktu. Jimin anladı.

"Korkak piç." dedi sessizce. Seni savunmadım.

"Okuldan atılmadan önce kendim mi bırakmalıyım?" diye sordum aniden. "Disiplin kuruluyla uğraşmak istemiyorum."

"Saçmalama." dedi. "Sana iyi bir savunma hazırlarız, artık görüşmediğinizi söylersin, bir yolunu buluruz. Uzaklaştırmaya indirebilsek bile yeter."

Bomboş hissediyordum kendimi, haberin yayıldığı belliydi. Etraftan geçen herkes bana bakıyor, belli etmemeye çalışarak bir şeyler konuşuyorlardı. Buna ne kadar dayanabilirdim?

"Bu sefer gerçekten batırdım, değil mi?" diye sordum, Jimin'e değil, elimdeki yarıya inmiş sigaraya bakıyordum. "Öyle böyle değil." Derken derin bir iç çekti. "Ama toparlayacağız, Jungkook. Toparlamak, atlatmak zorundayız. Çok daha kötülerini gördük, bunu da aşarız." Omzumu sıvazladı. "Ben hep senin yanındayım."

Boğazıma bir yumru oturdu, gözlerim doldu. Senden duymayı beklediğim cümlelerdi bunlar, birkaç cümle sadece. Bu kadar zor muydu söylemek?

"Biliyorum." dedim, sesim kulağıma buruk geldi. "Biliyorum, Jimin. Teşekkür ederim."

Bunun üzerine daha konuşmadık, sigaram bittikten sonra Jimin ayaklandı. "Seni eve bırakayım." dedi. "Okuldan haber bekleyelim ama burada kalma, iyi gelmez sana."

"Ben kendim giderim." dedim. "Senin dersin var, dön sen."

"Bu halde nasıl gideceksin?" Acıyan gözlerle bakıyordu bana. "Bembeyaz olmuşsun yine."

Midem bulanıyordu, farkındaydım bunun ama kusmamak için tutuyordum kendimi. "Sıkıntı yok." dedim. "Bir taksiye binerim."

"Paran var mı?" Uyuşturucudan kalan son parayı harcıyordum, çok bir şeyim yoktu ama taksilik param vardı elbette. 

"Var, yeter bana."

"Emin misin? Bırakayım seni işte."

"Derse gir." Ayaklandım. "Akşam görüşürüz evde."

"Öyle olsun, eve gittiğinde mesaj at ama bana mutlaka. Tamam mı?"

"Tamam." Ondan birkaç adım uzaklaşıp hafifçe el salladım. "Görüşürüz."

"Görüşürüz."

Okuldan çıkana kadar bir dünya bakışa maruz kaldım, umursamıyormuş gibi görünmek zordu ama alışmak zorundaydım. Atılmadığım taktirde, ki bu binde bir bir olasılıktı, çok uzun süre baş etmek zorunda kalacaktım bununla.

Okulun önünden bir taksiye bindim, evin adresini verdim.

Yol boyunca düşündüğüm tek şey, Sejun'un ne kadar haklı olduğuydu. 

Seni seçmeyecek birine aşık olmanın ne olduğunu en iyi bir ben biliyordum, bir de o.


Sevgiler, Jungkook.

*****

İki gün arka arkaya bölüm mü... Kendimi böyle üretken görmeyeli aylar falan oluyor herhalde. Hayır olsun.

Bu bölüm çok önemliydi çünkü artık Taehyung ve onun sorunlarıyla karşı karşıyayız. Geçen gün bir arkadaşım ne zaman Taehyung da Jungkook kadar sevecek onu diye bir soru sormuştu bana, onun cevabını bu bölümde eğer bu soruyu merak eden biri varsa diye oldukça net bir şekilde vermiş olduğumu düşünüyorum. En başından beri açıktım aslında, her şeyde olduğu gibi aşkta da Jungkook hep daha fazlaydı. Acıda da, hüzünde de, sevgide de terazinin Jungkook kefesi hep daha ağır basıyor. Hiç söz vermedim ben Taehyung da Jungkook gibi ölüp bitercesine sevecek diye. Karakterleri belli yani... Bu sevmiyor falan demek değil tabii, çok seviyor hatta ama ikisinin sevgi ve aşk anlayışı farklı. Herkesin farklıdır zaten, doğal o yüzden. Ki, Jungkook'un gözünden okuduğunuz için fark etmiyor olabilirsiniz belki ama sağlıklı bir boyutta değil onun hissettiği aşk da. O yüzden ikisinin aynı duyguları aynı şekilde göstermesini beklemeyin, Taehyung en başından beri korkak ve dengesiz bir karakter zaten. Bu onun sevgisini daha az, daha değersiz yapmaz elbette. Gelecek bölümlerde tamamen birlikte oldukları dönemleri okurken göreceksiniz tüm bunları zaten.

Ay çok konuştum, iyi okumalar ve iyi geceler diliyoruum!! <3


Continue Reading

You'll Also Like

betty By ︎ ︎

Fanfiction

2.4M 213K 33
okumayın for vanilla baby
1.4K 77 24
"Bir mucize gerçekleşsin istiyorum" Taekook / Yetişkin İçerik! Same Jungkook\ Uke Taehyung
8.9K 1.1K 12
ben park jimin. ve o da benim kanatlarım, kim namjoon.
7.6K 892 29
Neden beni kurtarmak için ölümü göze aldın küçüğüm?Angst