Cockeye's Song | Taekook

By suicidalones

335K 42.2K 39.5K

Bu mektuplarda yazacağım şey ise, seni on iki yıl öncesine götürmekle başlayacak. 2008 güzüne. Sana bizim hik... More

11.07.2020
12.07.2020
13.07.2020
17.07.2020
18.07.2020
24.07.2020
16.08.2020
25.08.2020
08.09.2020
20.09.2020
01.10.2020
05.10.2020
09.10.2020
05.11.2020
07.11.2020
27.11.2020
30.11.2020
06.12.2020
13.12.2020
16.12.2020
18.12.2020
20.12.2020
21.12.2020
23.12.2020
28.12.2020
17.01.2021
05.02.2021
12.02.2021
21.02.2021
04.04.2021
07.04.2021
23.04.2021
03.05.2021
14.05.2021
31.05.2021
06.06.2021
12.06.2021
02.07.2021
Özel Bölüm
29.07.2021
02.08.2021
09.08.2021
15.08.2021
17.08.2021
23.08.2021
28.08.2021
01.09.2021
11.09.2021
22.09.2021
03.10.2021
09.10.2021
18.10.2021
20.10.2021
25.10.2021
03.11.2021
15.11.2021
20.11.2021
21.11.2021
26.11.2021
01.12.2021
09.12.2021
12.12.2021
15.12.2021
18.12.2021
24.12.2021
11.01.2022
17.01.2022
20.01.2022
22.01.2022
26.01.2022
29.01.2022
30.01.2022
04.02.2022
08.02.2022
23.03.2022
21.11.2021 (II)
Özel Bölüm (II)

31.01.2021

3.8K 541 245
By suicidalones

Jeon Jungkook

Seul Merkez Hapishanesi

Uiwang, Gyeonggi Province

Güney Kore

31.01.2021

Kim Taehyung

Kim Dans Akademisi

Dokseodang-ro, 45-gil

Seul, ST 1832

Taehyung,

Son mektubumun üzerinden dolu dolu iki hafta geçti, araya bu kadar zaman girdiği için gerçekten üzgünüm ama benim için de kolay değildi bu on dört gün. Yalnızca beş buçuk yıldır hapiste olan birine göre biraz erken olsa da, ilginç şeyler yaşıyorum. Her neyse, bahsetmeyeceğim bundan şimdi.

Dile kolay, sana yazmaya başlayalı altı ay yirmi gün olmuş. Bu kadar uzun zaman olduğunu bilmiyordum, bugün fark ettim. Yirmi altı koca mektup yollamışım sana, hiç cevap alamadığım, kendi kendime konuştuğum yüzlerce sayfa...

Bunu bana cevap yaz diye söylemiyorum elbette, bana acıman isteyeceğim son şey olur. Sadece okuyor olman bile benim için yeter de artar zaten, umarım okuyorsundur, Taehyung. Umarım hepsini okuyorsundur...

Chaeyoung'un mesajından sonra nasıl olduğunu bile anlamadığım bir hızla hastanede buldum kendimi. Hayatım boyunca tattığım en tuhaf hislerden biriydi bu. Yaşanılan her şeyi üçüncü bir gözden izliyor gibiydim, bedenimin kontrolü bende değildi. Göğsümde bir ağırlık vardı, nefes alıp vermemi engelliyor gibi hissediyordum. Gözlerim yanıyordu ama ağlayıp ağlamadığımdan emin değildim. Sejun'un adını bir hemşireye verdiğimi, dudaklarımdan dökülen kaza ve trafik kelimelerini hatırlıyorum. Kadın beni sakinleştirmeye çalıştı. O zaman, o anda tam algılayamamıştım o derece korkunç bir göğüs sıkışması yaşamamın nedenini ama şimdi dönüp bakınca Sejun'a karşı çektiğim vicdan azabını görüyorum sadece. Seninleydim, senden başkasını düşünmüyordum o buraya getirildiğinde.

Sonunda hemşire beni ameliyathanenin olduğu kata indirdi, giriş katın da altındaydı ve zaten daralan nefesime hiç iyi gelmiyordu. 

Ameliyathanenin önünde Sejun'un anne ve babasını görmeyi beklemiştim ama henüz orada değillerdi, onun yerine Chaeyoung o dünyanın en sinir bozucu yeşiline sahip oturaklardan birine çökmüş, dirseklerini dizlerine, yüzünü de avuçlarına gömmüştü. Kendimi zar zor attım yanına, ben omzuna dokununca başını kaldırdı. Gözleri kıpkırmızıydı.

Ayağa kalkıp sıkıca sarıldı bana, o zamana denk Chaeyoung'la yaşadığımız en sıkı sarılmaydı bu çünkü ilk kez aynı şekilde karşılık verdim. Kollarımı ona sarar sarmaz yeniden ağlamaya başladı, fakat onun aksine ben kendimi tuttum. Sessizce bekledim sakinleşmesini.

İki üç dakika kadar sonra geri çekildi, omzumun ıslandığını o çekilince hissettim. Elleriyle yüzünü sildikten sonra boğazını temizledi, hafifçe ona doğru eğildim. "İyi misin?"

Başını iki yana salladı, zaten lafın gelişi bir soruydu. Cevap vermesini beklemiyordum.

Yeniden oturduğunda ben de yanına geçtim, bok gibi bir histi bu içimdeki. Sormaya da korkuyordum fakat mecburdum, öğrenmem lazımdı.

"Chaeyoung, ne oldu?" diyebildim. "Nasıl olmuş?"

"Emin değilim," burnunu çekti, kucağında birleştirdiği ellerini izliyordu. "Alkollü bir sürücü çarpmış sanırım, araba bayağı takla atmış, hızlıymış ikisi de." Gözlerim anında doldu.  "Kavisi de alamayınca..."

"Durumu?" Tek bir kelimeyle sordum, çünkü en ufak hücreme kadar titriyordum. Konuşma yürütebilecek gibi değildim.

"Ameliyata almışlar direkt. Ben de bilmiyorum, aradıklarından beri buradayım. Annemler de... şehir dışına çıktılar dün, üç günlüğüne. Haber veremedim. Bir tek sen geldin aklıma."

Başımı geriye atıp gözlerimi kapadım, her nefes alıp verişimde ciğerlerime bir bıçak saplanıyordu. Midem bulanıyordu.

Chaeyoung'la başka bir şey konuşmadık, o ağladığını hiç gizlemedi, bense dizlerimi kendime çekip sessizce ağladım. Kalbim öylesine hızlı çarpıyordu ki göğüs kafesimi deleceğini düşündüm, çektiğim vicdan azabının haddi hesabı yoktu. Saatlerce oturduk öyle. Sigaraya bile çıkamadım, Jimin aradı, annem aradı, hiçbirini açamadım. Açacak yüzü bulamadım kendimde. Galiba hayatıma yeniden girdiğinden beri yaşadığımız her şeyden, ilk kez o akşam pişmanlık duydum. Bir anlığına seni anladığımı bile düşündüm. Birini aldatmanın ne kadar siktiriboktan bir davranış olduğunu ilk kez o akşam idrak ettim.

Yaklaşık dört saat kadar sonra telefonum durmaksızın çalmaya başlayınca Chaeyoung muhtemelen ağlamaktan yandığı için yumduğu gözlerini aralayarak bana baktı. Bu, telefonu açmam için bir uyarıydı. "Bu on bir oluyor." dedi sadece. 

Kan çanağına dönmüş gözlerimi ovdum, başım çatlıyordu. Burnumu çekip kendime elimden geldiğince çekidüzen verdim telefonu açmadan önce. 

"Alo?"

"Neredesin sen?" Jimin'in yüksek sesini duyunca telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. "Meraktan deliye döndük annenle. Kaç saattir arıyorum, hiçbirine dönmedin.  Sejun da açmıyor. Telefonu kapalı."" Gözümün ucuyla Chaeyoung'a baktım. Bana mesaj attıktan sonra abisinin telefonunu kapamış olmalıydı.

"Hastane." Tek kelimelik bir cevaptı. "Hastanedeyim."

Jimin'in ayaklandığını duydum. "Ne demek hastanedeyim? Ne oldu? Bir şeyin mi var?"

"Benim değil, Jimin." Yutkundum. "Sejun'un. Kaza yapmış, ameliyatta kaç saattir."

Jimin birkaç saniye cevaplamadı. Şok olduğunu anlamam zor değildi, sonunda konuşabildiğinde sesindeki o bastırmaya çalıştığı telaş öyle büyüktü ki, onu tanımıyor olsam bile telaşlandığını anlardım.

"Hangi hastane? Çıkıyorum evden. Yalnız mısın? Chaeyoung nerede?"

"Burada, beni o çağırdı." Yeniden burnumu çektim. "Merkez hastanesindeyiz."

Jimin on beş dakikaya geleceğini söyledikten sonra telefonu kapadı. Başımı yeniden arkamdaki duvara yasladım, bir elimi de uyuklayan Chaeyoung'un omzuna atıp onu kendime çektim. Başını omzuma yerleştirdi.

"İyi olacak mı, Jungkook?" Diye sordu sessizce, omzuna sardığım elimle kolunu sıvazladım. Bu konularda ne kadar hassas olduğunu çok iyi biliyordum. "Elbette olacak." Gülümsemeye çalıştım. "Sejun bu, bilmiyor musun onu sen? İnadı inattır. Seni bırakmaz." Sesim alçaldı, gülümsemem yavaşça soldu. "Beni bırakmaz."

Bu dünyanın en korkunç farkındalığıydı benim açımdan. Sejun'a öylesine güveniyordum ki, bilinçli değilken bile beni bırakmayacağına emindim. Ve onu aldatıyordum, üstelik aynı şeyi bir değil, iki kez yapmıştım. Bahanem yoktu.

Chaeyoung başıyla onayladı. "Doğru." dedi. "Bırakmaz bizi."

Jimin gelene kadar bekledik öylece, koridorun sonunda bize doğru koşan silüetini görünce Chaeyoung doğrulup benden uzaklaştı. Geldiğimde onunla yaşadığımız senaryonun tam tersini yaşadık Jimin'le. Beni ayağa kaldırdı, sıkıca sarıldı, bu kez ben ağladım ve o da sessizce durup sakinleşmemi bekledi.

"Bak bana, "dedi en sonunda beni kendinden uzaklaştırırken. "Yüzüme bak."

Dediğini yaptım, yüzüm sırılsıklamdı. Chaeyoung'un uzattığı peçeteyle burnumu sildim, o da şok olmuş gibi görünüyordu. Geldiğimden beri sessizce ağladığımdandı muhtemelen. Jimin beni yeniden oturtup önümde diz çöktü, ben konuşmayınca bir elini yanımda oturan Chaeyoung'un dizine yerleştirdi. "Çok geçmiş olsun," dedi, sesindeki üzüntü samimiydi. "Nasılsın, sen iyi misin? İstediğin bir şey var mı?"

Chaeyoung başını iki yana sallayıp Jimin'in kendi dizindeki elini tuttu. "Teşekkür ederim Jimin, gerçekten."

Jimin, iyilik meleği olduğu için ona da sarıldı. Sarılığı herkesi ağlatma yeteneğine sahip olduğunu biliyorsun zaten, Chae de yer arıyordu buna. Birkaç dakika da onun omzunu ıslatmasına izin verdi. Sonra yeniden bana döndü.

"Ne olmuş?" diye sordu sessizce. "Nasılmış durumu?"

Chaeyoung bana ne söylediyse aynını söyledim, Jimin hemen dizlerimin önünde yere çöktüğü için doğrudan yüzüme bakıyordu. "Çok üzgünüm, Jungkook." dedi. "Tahmin bile edemezsin ne kadar üzüldüğümü."

"Bir de bana sor." Dedim, istemeden gülerek. Sinirlerim bozulduğu için gülüyordum tamamen. İşin daha da kötü kısmı, çektiğim vicdan azabını onunla paylaşamıyor olmaktı. Sesimi bile çıkartamıyordum, bu his beni boğarken oturuyordum öylece.

"Sen Chae'yle kal." Diyerek doğruldum, dizlerim titriyordu. "Ben bir sigaraya çıkacağım."

"Tek başına çıkabilecek misin?" Başımla onayladım, çıkardım sanırım.

Ben iki adım attım, o esnada ameliyathanenin kapısı açıldı. Daha ne olduğunu bile anlamadan asansöre sürüklenen sedyedeki Sejun'u gördüm. Ona doğru gidemedim bile, Jimin kolumu tuttu çünkü. Bu, onu ilk kez bu kadar soluk tenli, cansız görüşümdü. Elim ayağım boşaldı.

Sedye çabucak geçti yanımdan, hâlâ o görüntüyü unutamıyorum ama. Kapalı gözlerini, koluna bağlı serumu, mor dudaklarını, mermer gibi olmuş tenini hiç unutamadım. Günlerce çıkmadı zaten aklımdan.

O ve birkaç görevli asansöre bindiler, Chaeyoung da ayaklansa da yetişemedi. Ardından iki doktor çıktı ameliyathaneden, bize doğru geldiler. İçimizde konuşabilecek tek kişi Jimin olduğu için öne çıktı hemen. 

Bizimle konuşan doktor orta yaşlı, kısa bir adamdı. Doğrudan yüzüne, ifadelerine bakmaya çalışıyordum ne olduğunu anlamak için. Edeceği tek bir kelime bile çok önemliydi benim için.

"Hastanın durumu nasıl?" Diye sordu Jimin, adam üçümüze de baktı. "Nesi oluyorsunuz?"

"Ben kardeşiyim." dedi Chaeyoung çabucak. "Biz de arkadaşıyız." diye ekledi Jimin.

"Açık konuşmak gerekirse, zorlu bir ameliyattı. Ciddi anlamda çok kan kaybetmiş, takla esnasında kafa bölgesine aldığı darbe de çok etkilemiş durumu. Çok net bir sayı verememekle birlikte, önümüzdeki yirmi dört saati atlattığı taktirde hayatı tehlikeyi de büyük oranda atlatmış olacak. Şimdilik kritik olan önümüzdeki yirmi dört saat." 

Başımdan aşağı kaynar sular döküldü gibi hissettim, hayati tehlike... beklediğim bir şey değildi çünkü. Daha çok ameliyattan sağ çıktı, artık uyanmasını bekleyeceğiz ya da ameliyattan sağ çıkamadı gibi keskin bir şeyler bekliyordum.

"Şimdilik yoğun bakım ünitesine alacağız." Chaeyoung'la birbirimize baktık. Normalde olsa güleceğim bir andı bu, çünkü ikimizin de dudakları hem şaşkınlık, hem korkuyla aralanmıştı. Gözlerimiz doluydu. Aptala dönmüştük.

Jimin doktora bizim yerimize teşekkür etti, adam diğer doktorla beraber yanımızdan ayrılırken ben hâlâ şoku atlatmaya çalışıyordum. Belirsizlik dolu yirmi dört koca saat, nasıl dayanacaktım buna? Nasıl katlanacaktım?

"Toplayın kendinizi." Jimin önce Chaeyoung'u, sonra beni bir güzel sarstı. "Kendinize gelin, size diyorum. Ameliyattan sağ salim çıktı, bu yirmi dört saati de atlatacak. Bu ameliyattan sağ çıkmış olması bile ne kadar güçlü olduğunun  kanıtı, deli misiniz siz?" 

Chaeyoung dudak büktü, yeniden ağlamaya başlamamak için sıkıyordu kendini. "Ya uyanmazsa?"

"Uyanacak." Jimin'in Sejun'a olan güveni yutkunmama sebep oldu, bu kez benim dudaklarımdan döküldü aynı kelimeler. "Ama ya uyanmazsa?"

"Jungkook." Jimin omuzlarımı sıvazladı. "Korkunu anlıyorum, tamam mı? Fakat şu anda Sejun'a güvenmek zorundasın. Aksini düşünmek sadece sizi mahveder. Uyanacak."

Bunun üzerine ne ben, ne de Chaeyoung konuştu. Jimin, önümüzdeki yirmi dört saati burada geçireceğimiz için bizi kafeteryaya çıkardı. Zorla bir şeyler yedirdi. Sonra Chaeyoung'tan ebeveynlerinin numarasını istedi, olası bir durumda onları arayacak ilk kişi olmak içindi hepsi. Her zamanki gibi yanımdaydı, ben ne halde olursam olayım o sırtımı kendisine yaslamam için dimdik duruyordu.

Gecenin geri kalanını çoğunlukla bahçede geçirdim. Sigara içtim, oturdum, dolandım. Sabaha karşı Jimin geldi yanıma. Chaeyoung'un uyuyakaldığını söyledi, üzerindeki ceketi de onun üzerine bırakmıştı.

"Sana bir şey diyeceğim." Dedi, kızıl güneş gökyüzünü yeni yeni aydınlatmaya başlıyor, yanan gözlerimi iyice acıtıyordu. Çivilenmiş gibi aynı bankta oturuyordum hâlâ, kalçamı hissetmiyordum bile.

"Efendim?" diye mırıldandım. Dakika başı saati kontrol edip duruyordum. 

"Bir psikologla görüşmeyi düşündün mü hiç?" Kaşlarım çatılırken ona döndüm. Başımda dikiliyordu, yanıma oturdu. 

"Nereden çıktı şimdi bu?"

"Bir süredir aklımdaydı." Dedi. "Söyleyecektim sana ama konusunu açamadım. Bence bir psikologla görüşmen gerekiyor. Ciddi bir seviyede anksiyeten olduğunu düşünüyorum. Verdiğin tepkiler, geçirdiğin krizler falan... Özellikle bu akşamki halinden sonra konuyu açmamın zamanı geldi diye düşündüm. Farkında değilsin ama ciddi bir sorun bu bence."

Çatılan kaşlarım yavaşça düzeldi, şaşırmıştım bunu duyduğuma. Hiç üstüne düşündüğüm bir şey değildi çünkü.

"Giderim belki, bir ara." dedim, ama şimdi aklımı karıştırıp duracaktı. 

"Bir ara değil, en kısa zamanda. Sejun uyansa da uyanma-..." Kendi kendine sustu, lafını değiştirdi sonra. "Sejun uyandıktan sonra bile bu seni normalden daha çok etkileyecek. Sürekli diken üstündesin zaten."

"O bir uyansın da..." dedim, sesim titremişti. "Sonra giderim, tamam."

"Jungkook-..."

"Uyanmazsa mecburen gideceğim zaten." Bunu söylerken ona değil, gökyüzüne çevirdim bakışlarımı. "Kaçışım olmayacak yani."

"Uyanacak, düşünme öyle." 

"Umarım, Jimin." dedim, elimden başka bir şey gelmiyordu.

Sonra Jimin bana tıpkı akşam yaptığı gibi yine zorla bir şeyler yedirtti. Okula gitmedim, gitmedik üçümüz de. Chaeyoung uyanıp uyanıp geri uyuduğu için boynu tutulmasın diye Jimin onun dizinde yatmasına izin verdi. Ben de yoğun bakım ünitesinin koridorunda mekik dokudum saatlerce.

Hayatım boyunca zamanın en ağır geçtiği günlerden biriydi. Saate her bakışımda üzerinden bir saat geçmiş gibi hissediyordum ama geçen süre en fazla on beş dakika oluyordu. Dönüp durdum o koridorda tüm gün.

En sonunda seninle çalışma saatimiz geldiğinde, orada olmam gereken saatten yaklaşık yirmi dakika kadar sonra bir mesaj geldi telefonuma. Numaranı silmemiştim, Taehyung. Elbette yapmamıştım bunu. Ama senin benimkini sildiğinden çok emindim, bu yüzden ekranda beliren adını görünce ister istemez elime aldım telefonu.

Kimden: Taehyung

Gelmeyeceksen haber ver, bu saate kadar seni bekledim.

Cevaplamadım, hiç içimden gelmedi. Çünkü kendime olduğum kadar sana da öfkeliydim.

Telefonu yeniden cebime koydum, birkaç dakika sonra yeniden titredi.

Kimden: Taehyung

Hayırdır, kulübü bırakma kararı mı aldın yoksa? Bir de bana korkak diyorsun, Jungkook.

Seninle uğraşacak enerjim yoktu, hele bu alaycı tavırlarına hiç gelemezdim. Telefonu kökünden kapadım.

Son saatlere geldiğimizde Chaeyoung uyanmış, ona aldığım sandviçi zar zor da olsa yemişti. Ben, o, Jimin yan yana sessizce oturuyorduk. "Az kaldı." diye fısıldadım sessizce. O kadar gergindim ki dizimi sallamayı bir saniye bile kesemiyordum. "Az kaldı, dayan. Lütfen."

Jimin bu fısıltımı duymuştu, elini salladığım dizime koyup beni durdurdu. Sejun'un ameliyattan çıktığı saate gelene dek defalarca kez hastane bahçesini turladım, sigara içtim, koridorda ileri geri yürüyüp durdum.

Sonunda zaman doldu.

Hayatım boyunca verdiğim en rahat nefesi verdim doktor yanımıza geldiğinde. Yoğun bakım bölümünün kapıları aralanınca ayaklandık hepimiz.

"Haberler iyi," dedi adam ellerini beyaz önlüğünün ceplerine sokarken. "Tahmin ettiğimden daha bile dirençli çıktı, gayet iyi toparlıyor. Hayati tehlikeyi tamamen atlattı diyebiliriz. Kan değerlerleri de normale dönüyor. Verdiğiniz kanlar işe yaradı." Doktor, Jimin'e bakarak konuştuğunda hızlıca ona döndüm. Yirmi dört saattir yeterince ağlanmıyormuşum gibi gözlerim doldu yeniden. 

"Yarın yoğun bakımdan çıkartılır, uyanması da çok uzun sürmez. Uyandıktan sonra ziyaret edebilirsiniz. Geçmiş olsun." O başka hiçbir şey söylemeden yanımızdan ayrılırken ben hâlâ Jimin'e bakıyordum.

"İnanamıyorum sana." dedim, Chaeyoung'un haberi vardı sanırım. Şaşırmışa benzemiyordu.

"Nesine inanamıyorsun canım? Kana ihtiyacı varmış, verdim ben de." Gülümsedi, onun yüzündeki gülümseme bana bulaştı. Aptal gibi, otuz iki düş gülümsedik birbirimize bakarken. "Öylesine bir şeymiş gibi konuşma." Dedi Chaeyoung, büyük bir hayranlıkla Jimin'e bakarken. "Kaç tüp kan verdin... Bizimle de ilgilendin, uyumadın da hiç. Sen olmasan ikimiz sabaha kadar öyle ağlardık. Abimin hayatını kurtardın, ya kan bulunamasaydı?" Jimin önemi yok dercesine elini salladı. "Lafı bile olmaz." Ardından bana döndü.

"Ağlamasana Jungkook, iyice sulugöz oldun sen de! İyiymiş bak, demiştim ben size uyanacak diye." 

O bunu söyleyip beni kendine çekene dek ağladığımı bile bilmiyordum. Suratımdaki o koca gülümsemeyle ağladım, Jimin diğer koluyla Chaeyoung'u da çekti sarılmamıza. Koridorun ortasında, bir yandan güler bir yandan ağlarken sarıldık öylece. Geçirdiğimiz son yirmi dört saatin verdiği o gerginliği, omuzlarımızdaki o devasa yükü gözyaşlarımızla ve kahkahalarımızla attık. Jimin olmasa ne yapardım hiç bilmiyorum, Taehyung. Düşünemiyorum onsuzluğu.

Düşünmemeye çalışıyorum, daha doğrusu.

En azından şimdilik.

Sevgiler, Jungkook. 






Continue Reading

You'll Also Like

27.5K 1.7K 31
Kızın sesini duyunca Alaz'ın omuzları gevşedi. "Öldüm, Asi." Gözlerini kızın yüzünde dolaştırdı. "Sensiz geçirdiğim her gün biraz daha öldüm." Asi al...
634 67 5
Mezarda bile var çiçek, beni neden sevmedin?
1.4K 77 24
"Bir mucize gerçekleşsin istiyorum" Taekook / Yetişkin İçerik! Same Jungkook\ Uke Taehyung