PORTOLA VALLEY ∣ Tamamlandı ♕

By bsrarikan_

1.8M 101K 20.9K

" Her doğum içimizdeki sancının sesidir. " " Değerli sağlık çalışanları , Portola Valley kasabasında çalışaca... More

♕Tanıtım♕
♕1.bölüm♕
♕2.bölüm♕
♕3.bölüm♕
♕4.bölüm♕
♕5.bölüm♕
♕6.bölüm♕
♕7.bölüm♕
♕8.bölüm♕
♕9.bölüm♕
♕10.bölüm♕
♕11.bölüm♕
♕12.bölüm♕
♕13.bölüm♕
♕14.bölüm♕
♕15.bölüm♕
♕16.bölüm♕
♕17.bölüm♕
♕18.bölüm♕
♕19.bölüm♕
♕20.bölüm♕
♕21.bölüm♕
♕22.bölüm♕
♕23.bölüm♕
♕24.bölüm♕
♕25.bölüm♕
♕26.bölüm♕
♕27.bölüm♕
♕28.bölüm♕
♕29.bölüm♕
♕30.bölüm♕
♕31.bölüm♕
♕32.bölüm♕
♕33.bölüm♕
♕34.bölüm♕
♕35.bölüm♕
♕36.bölüm♕
♕37.bölüm♕
♕38.bölüm♕
♕18 Mart ♕
♕39.bölüm♕
♕40.bölüm♕
♕41.bölüm♕
♕42.bölüm♕
♕43.bölüm♕
♕44.bölüm♕
♕Yürek Mürekkebi Karahindiba Tozuna Damladı♕
♕ 45.bölüm♕
♕ 46.bölüm♕
♕47.bölüm♕
♕48.bölüm♕
♕49.bölüm♕
♕50.bölüm♕
♕51.bölüm♕
♕53.bölüm♕
♕54.bölüm♕
♕55.bölüm♕
♕56.bölüm♕
♕57.bölüm♕
♕58.bölüm♕
♕59.bölüm♕
♕60.bölüm♕
♕61.bölüm♕
♕62.bölüm♕
♕63.bölüm♕
♕64.bölüm♕
♕65.bölüm♕
♕Karahindiba Tozu Satırlara Bulandı♕

♕52.bölüm♕

5.3K 427 181
By bsrarikan_

Aşk, gözlerle değil ruhla görülür. Ve bu yüzden kanatlı aşk tanrısı kördür.

Zihnindeki düşüncelere eşlik eden canavarın adı Harpy idi. Kara pençenin zırhlı işlemeli kanatları ardındaki peçeli ölüm meleği. Lacivert gökyüzünün altında uzanan yıldırımın onun eseri olduğuna dair şüpheler vardı.

Koyu perdelerin ardında sahne zamanının geldiğini anlayan Harpy, zihinlerdeki peçeyi bir an için kaldırır; yıldırımlarını savururdu yeryüzüne. Bir anlık parıltı sönerdi göklerde.Ona eşlik edenler yalnızca hüzne boğulan kanatların ve hızlanan kalbin çırpınışları olurdu.

Colpo di fulmine. İtalyanlar yıldırım çarpmasına Colpo di fulmine derlerdi.Tercüme etmesi gerekirse aşk birini yıldırım gibi çarpacak güce sahipti ve bu his öylesine yakardı ki kalpleri, bedenler kül yumağına dönse bile alev almış ruhlar yıldırımın ışığı altında parlamaya devam ederlerdi.

Tıpkı kanatlı aşk tanrısının sanrıları gibi.

Bahar, oldukça yorgundu ve gözlerindeki yeşil hareler derinleşmişe benziyordu.Gözlerinin etrafında saklı bir hüzün asılıyken elindeki kitabın yıpranmış sayfalarını ürkekçe çevirdi. Shakespeare'den Alıntılar.Saklamaya çalıştığı tüm o eski duygular; yalnızlık, terk edilmişlik, güvensizlik, hepsi yüzyıllar önce yazılmış satırlardan kopup gelmiş , ona sevdiği insanlarla olan hassas bağlılığını anımsatmıştı.

Alnına düşen buklesine dokundu ve pencereden dışarı baktı.Dalgalanan gri bulutlar geceyi ağ misali sarmıştı. Pencerenin camında bir sinek daireler çiziyor, cam soğukla arasında bir engel oluşturuyordu.Loş ışıkta dinledi. Rüzgar olanca hızıyla esiyordu.Hayalet gibi uğuldadığını, içeri girmek için camlara baskı yaptığını duyabiliyordu.

Tepedeki loş ışığın altında gözlerinin önüne düşen satırlarda parmaklarını gezdirdi. Silik İngilizce kelimeler okunmaktan sararmış sayfalara özenle dizilmişti yorgun bakışları kelimeleri ahenkle tararken geçmişi bir yük treni gibi gerçeklerine çarptı.Genç kız bir anda bambaşka bir zaman dilimine gittiğini fark etti : Geceye.

Kulübesine döndüğünde kar hafifçe atıştırmaya devam ediyordu. Ufak şömineye odun ekleme işini bitirip, bir süre odunların çatırdamasını dinlemişti.

Bu kez sıkıntılı gözlerini ateşe çevirmiş ve o alevlerin içinde yok olmasını dilediği çocukluğunu hatırlamıştı.Diğer yandan geçmişinden ne kadar nefret ederse etsin onun etkisinden kurtulamadığını fark etmişti. İlişkilerini sabote etmeyi, uykularını çalmayı, en ufak mutluluğunu mahvetmek için tetikte bekliyordu. Ve Brendan Wilder uzun zamandır o mutluluğun çok da uzağında olmadığına dair içinde umut uyandıran ilk kişiydi.

Ateş, soğuktan uyuşan parmak uçlarını yeniden hissetmesini sağladığında  ağrıyan kasığını sıkıntıyla tutmuştu. En yalın haliyle henüz geçmişiyle barışmış dahası yaşadığı onca şeyi unutmuş değildi. Sevgilisinden ayrılmak evet bunu kabullenmişti. Harika bir köşe yazarı ve aldatan adam Daniel, arkasına bile bakmadan çekip gitmesini kolaylaştırmıştı, yalnızca yirmi sekiz yaşında kocasına her gün yeni yeni yemek tarifleri denemek için yanıp tutuşan bir kadından öğünleri hazır yiyeceklerle geçiştirmeye başlayan bir kadına dönüşmek boğazında düğümlenen bir şeydi. 

Kendisini en az beş yıl yaşlanmış hissediyordu. Üstüne üstlük şimdi bir de yeterince iyi tanımadığı bir adamın kendisine dokunmasına izin vermişti her anlamda belaya batmıştı. Hayal kırıklığını gidermek istercesine parmaklarını saçlarının arasından geçirdi, bu gecenin izlerini silmeli her şeye sıfırdan başlamalıydı.

Hala sızlayan dirseğine dokunarak o gün giydiği ince kıyafetlerini yavaşça çıkardı.Yırtılan yağmurluğunu eline alarak kokladı.Tanrı aşkına, her bir parça onun gibi kokuyordu. Bir insanın yüzünü, sesini, gözlerini unutabilirdiniz peki ya kokusu zamanla silinir miydi hafızanızdan ya da yaşadığınız gizemli bir andan?

Onu ve göğsüne değen asker künyesini düşünmemeye çalışarak ayaklarının dibindeki kirli çamaşır yığınını toparlayıp, hepsini SIEMENS 2000 model çamaşır makinesine tıktı. Biraz deterjan ekle derece göstergesine dokun ve yıkayacağın zaman başlat düğmesine bas işte bu kadar. Çamaşırlar şimdilik bekleyebilirdi. Zira havanın soğukluğu göze alındığında onları sonra da yıkayabilirdi.

Geriye duş alıp,pamuklu mavi pijamalarını giymekten başka bir şey kalmamıştı. Bir de aklını başından alan o ela gözleri düşünmemek.

Bunun hiç de kolay olmayacağının bilincinde banyoya doğru yönelmişti.Küveti doldurup içine girmiş, kaynar su tüm bedenini sarmıştı. Başına neler geleceğini bilmemenin getirdiği şaşkınlık ve endişe gözlerinin dolmasına sebep olurken her yerini derisi soyulana kadar ovalamıştı. Sıcak su aklındaki örümcek ağlarını bir bir ortadan kaldırıyordu.

Sıcak su musluk tıkacında köpürüyor, sarı Fayanslı duvarlardan nem damlaları akıyordu.Duşa girerken hissettiği korkunun gün ilerledikçe geçmesi için dua etti.Vücudunu lifle kızarıncaya kadar ovması sonucu cildi sıcaktan dolayı buruş buruş olmuş ve göz küreleri kanlanmıştı.

Saçlarından akan su damlaları gözünden akan yaşlara karışıyordu.Yarasını kıyafetlerini yerleştirme zahmetinde bulunmadığı valizinde bulduğu oksijenli su ile temizledi. Oksijenli su dirseğini yaksa da kendisine artık güvende olduğunu, bir anlık şehvetle mantığının körleştiğini hatırlatıp durdu. Tuhaftı kana bulanmış mendil bile Brendan gibi kokuyordu. Dolaba iliştirdiği ufak aynaya bakarak bileklerine dokundu; daha birkaç saat önce kelepçelenen bilekleri hala pembeliğini koruyordu.

Dudakları kana bulanmış kor, hisleri ise tıpkı sayfaların arasında unutulan kuru bir gül gibiydi.

Soğuk ve puslu kulübesine kendini attığında kalbi göğüs kafesinden taşıyordu. Brendan'a karşı cesur bir maske takınmadan oradan uzaklaştığı iyi olmuştu. Böylesi iyiydi canı yanıyor; fakat en azından sorgu dolu bakışlarla muhatap olmuyordu.

Aslında tam olarak istediği bu değildi Tanrım, yalnızca anlaşılmak istiyordu çünkü eleştirdiği bir hayatın tam ortasına düşmesini sağladığı için içten içe Brendan Wilder'a kızgındı ve ona dokunan her bir hücresine dolaylı yollardan bağlanmıştı.Annesini tasvip etmediği gerçeği düşünüldüğünde tutkularının esiri olması canını sıkıyordu.

Mantığın canı cehenneme!

Yine de yaşadığı iç çatışmalar onu oldukça yormuştu; iliklerine kadar dökülüyordu ve bir şeyler atıştırıp ısınmak dışında hiçbir şey yapmadan kareli battaniyenin altında oturma fikri son derece büyüleyiciydi. Karanlık bir ormanda koşmuş; karanlık yolda beliren şüpheli bir taksiyle kasabaya dönmeyi başarmıştı.Şoförün yardım etmeye hevesli olması da ayrı bir olaydı.Adam kulübesine girene dek beklemiş parasını alabileceğine dair içten bir güven telkin etmişti.

Sıcak su ağrıyan eklemlerine iyi gelmişti. Suyun altındayken telefonun çaldığını duymuş ama açmak için herhangi bir girişimde bulunmamıştı. Geçirdiği geceden sonra her kimse pekala bekleyebilirdi. Uzun bukleleri sırtından aşağıya dökülürken Brendan'ın, gittiğini fark edip etmediğini merak ediyordu muhtemelen uyanır o uzun kirpikleri aralanır ,eliyle yatağı yoklar, bir an için panikle ayağa kalkar , evi arar ve sonunda gittiğini kabullenirdi.Belki o da pişmanlık duyuyordu belki de hiç umursamaz bu gece hiç yaşanmamış gibi yoluna bakardı. Böylesi işine mi gelirdi yoksa peşinden koşsa daha mı memnun olurdu sanırım cevabını düşünmek istemiyordu 'Onu düşünme' diye fısıldamıştı.

Pijamalarının sıcaklığına sığındığında sinirlerini yatıştırmak için yarım yamalak çeken telefonundan İnternet ayarlarıyla uğraşırken uykusuz geçen bir gece daha sabaha bağlanmıştı.Telefon yeniden çaldığında City Hunter'ın dördüncü bölümüne başlamak üzere olduğunu anımsadı. Kore fanı olmadığı halde dizilerini severdi. Kısa ve öz.Kafa dağıtmak için güzel yöntem. Ya da gerçeklerden uzaklaşmak için.

Kaşlarını çatmış, ısrarla arayan numaraya bakmıştı.Kayıtlı olmayan bir numaraydı.Mucizeler aşkına arayan Brendan olabilir miydi? Yüreği boğazında atmaya başladı. Adamın numarasını bile bilmediği doğruydu; fakat adamın kafasına koyduğu numaraya ulaşmasının çocuk oyuncağı olduğunu biliyordu.

Telefon güçlü titreşimler eşliğinde yanıp sönerken oturuşunu dikleştirerek genzini temizlemişti. Ona ne söyleyecekti? Ela bakışların altında duygularının esiri olduğunu mu ya da her şeyin anlık bir şeyden ibaret olduğunu mu ne?

En iyisi doğaçlama konuşmaktı. Derin bir nefes alarak cevapla tuşuna dokunmuştu.

"Bahar..."

"Bayan...Hector?"

"Benim. Tanrım, şükür ki sonunda cevapladın."

"Ben..." diye mırıldanmıştı daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydi.

Tanrı aşkına, tatilde olduğu bilinirken ve henüz mesaisine başlamamışken bir doğuma falan çağrılmak istemiyordu hele ki böyle bir geceden sonra yataktan çıkmak dahi istemiyordu.

"Sana ulaşmaya çalıştım ve ulaşamayınca endişelendim."

Sesindeki gücenmişlik belli belirsiz de olsa hafif anaçlık taşıyordu. Ne var ki onu endişelendiren sebebin varlığı hakkında en ufak bir fikri yoktu.

"Bir sorun mu var?"

"Redwood City," diye mırıldanmıştı Giselle sesi çatallaşmıştı. "Pekala, bu gece Redwood City bağlantı noktalarından birinde Westridge-Escobar mevkinde bir cinayet işlenmiş.Ben düşündüm ki sen...Sen iyisin öyle değil mi?"

Soğuk duş etkisi yaratan sözleri sindirmeye çalışan Bahar bir an için ne diyeceğini bilememişti.Kendisi iyiydi fakat Brendan o güvende miydi, kendisini aramaya kalkıp başını bir bela çukuruna sokmuş olabilir miydi?

"Mary...Tanrım, cesedi o bulmuş hemen ekiplere haber vermiş o sırada Sandra'ya telefon etmeyi akıl edebilmiş. Tüm kasaba çalkalanıyor."

Kısa bir sessizlik olmuştu.Sessizlik ürkütücüydü.

"Bahar orada mısın?"

Bahar'ın yüzü beyazlamıştı ve titreyen bir sesle "Kim?" diye fısıldamıştı. Çiğnemekten yara olan alt dudağı acıyordu.

"Ben...emin değilim bir kadın olduğunu biliyoruz yalnızca."

Tanrım, ne düşüneceğine dair bir fikri yoktu. Cinayetler söz konusu olduğunda her şey mümkündü. Kurbanın aklını kuşatan ela gözlerin sahibi olmaması içini biraz olsun rahatlatmıştı ne var ki bu rahatlama hissi birden buhar olup uçtu.

İçindeki korku kafatasına işliyordu.

"Katil yakalandı mı?" diye sordu çabucak.

Karşıdan şaşkınlık dolu bir nida yükseldi.

"Şey, sanırım henüz değil. Mary ekiplerin bu konu hakkında oldukça sıkı çalıştıklarını belirtmiş. Bilirsin cinayet kasabamızda her zaman rastlanılan bir olay değildir."

"Ah, tabii."

Kısa bir sessizlik daha. "Pekala, Bahar dikkatli ol. Bir yerlerde azılı bir katil pusuya yatmış yeni kurbanlar arıyor olabilir. Sağlık evini dert etme birkaç gün kapalı kalmasını kimse dert etmez üstelik ben ihtiyacı olanların evine ziyarete gitmeye devam ettikçe öyle değil mi?"

Kendini hem şehvetle sarmalanmış hem de berbat hissediyordu. Eğer bir kez daha telefon çalarsa açmayacaktı.-Brendan hariç-

Bir avuç saçını eline dolayıp boynunu geriye doğru esnetti "Aradığınız için teşekkür ederim Bayan Hector." Sesini tanıyamıyordu."Ben...dikkat edeceğim."

Kalbi göğsünde delicesine atıyordu ki resmen kasılmaları gözle görülüyordu.Sonunda telefon kapandığında öylesine bitkindi ki göz kapakları uykusuzlukla isyan ediyordu. Aslına bakılırsa o kadar uzun süre uykusuz kalmayı planlamamıştı; fakat kimin öldürüldüğünü bilmek zorundaydı.Burnuna pis kokular geliyordu. Ufak kulübede işine yarayan bir televizyon bile yoktu. Alınacaklar listesine televizyonu eklemeyi düşünerek telefonunun radyosuna sarılıp bir habere rastlamak umuduyla yerel frekanslarda dolanıp durmuştu ne var ki cinayet hakkında tek bir haber dahi bulamamıştı.

Biriken yorgunluğu bir anda tüm hücrelerini sardı.Bacakları kederin verdiği ağırlıkla titrerken şimdiki zamanın puslu kollarında buldu kendini.Bir elini yüzüne koyup uykunun etkilerini savuşturmak için gözlerini ovaladı.Dün geceden beri kaçıncı öğünü atladığını hesap etmemişti. Midesinin kabul edebildiği tek şey bir bardak su olmuştu.

Elindeki altın yaldızlı kitabı rafların arasında bulmuştu. Juliet gibi sevilmenin nasıl bir his olduğunu merak ederek yutkundu ya da Giselle gibi.

Sonuçta adam gibi adamlar güzel severlerdi değil mi? O zaman bir sevgiye vurulmak, bir adama vurulmaktan farksızdı.

Farkında olmadığı saat gecenin onunu gösteriyordu.Tanrım, kulübeye döneli yaklaşık yirmi iki saat olmuştu.Zaman eceline susamış bir katildi; duygularını darağacında sallandırmıştı. Onu on beş geçe kapısı çaldı. Dokunmaya korkar bir ifadeyle kitabı koltuğa usulca bıraktı. Ona göre kitapların da bir ruhu vardı satırların arasında özgürleşmeyi bekleyen ruhlar... Öylesine dalgındı ki, ayak serçe parmağını sandalyenin kenarına vurduğunda şaşkınlıkla irkildi.

Tanrı aşkına, bu saatte kim olabilirdi ki?

Üzerindeki mavi pijamalara göz gezdirdi. Kareli battaniyesini sırtına alarak kapıya sokuldu. Pusuya yatmış azılı katil. Kalbi güm güm atıyordu. Daha önce nasıl öleceğini hiç düşünmemişti. Ölüm, bu kapının ardında Azrail ile işbirliği yapmış azılı bir katilin elinden mi gelecekti?

"Bayan Johansen orada mısınız?"

Ağzı aşkınlıktan açık kaldı. sözleri,sezgilerini doğruluyordu ama yine de şaşırmıştı.

Brendan?

Kapısının önünde duranın aklındaki isim olduğundan artık şüphesi kalmamıştı. Orada olmasının muhtemel sebebi neydi? Dün gece onu baştan çıkarmış ve içindeki boşlukları varlığıyla doldurmamış mıydı? Neden gittiğini mi soracaktı, neden yatağında sabahlamadığını? Belki de unut gitsin diyecekti. Sarhoştum hatırlamıyorum.

"Bayan Johansen?"

Yutkunarak, beceriksizce paslı kilidi çevirdi. Karşısında o soğuk dedektif kimliğiyle Brendan Wilder durmaktaydı. Tuhaftı, daha önce gördüğü -ruhundaki ilmekleri çözen- adama hiç benzemiyordu şimdi. Yakışıklı alnı kırışmış, endişeli bir tavır takınmıştı. Bu oldukça saçma geliyordu Bahar'a. Neden öyle bakıyordu?

Bakışları kesiştiğinde aralarında etkileşim rüzgarı esti.Rüzgar hasretini çektiği kokusunu yeniden burnuna doldurdu.Ona bakıp da dengede kalmak zordu, içindeki dürtüyü görmezden geldi.

Kendinden emin yüzüne bakarken yanaklarının kıpkırmızı kesildiğini ve dudaklarının uyuştuğunu hissetti. Genç adamın belirgin çizgilerdeki dudakları hafif ıslaktı ve ona öpüştükleri zamanı hatırlatıyordu. Sanki unutması mümkünmüş gibi! Onu görmeye hazır değildi; fakat kapıyı kapatıp hiçbir şey olmamış gibi yatağına gidemezdi. Artık olmazdı.

Güçlükle yutkundu karşısındaki gözlerde her zamankinden farklı bir ifade gizliydi.

Dün gecenin izlerini taşıyan dudaklarını ıslatarak ince cılız bir sesle "Hoş geldin," diye fısıldadı. Brendan yerinden kımıldadığında yalnız olmadığını anladı. Daha önce Gölge Adamla ilgili ifade vermek için polis merkezine gittiğinde gördüğü iri adam yanındaydı.

Brendan birden kendisine doğru eğildi.Öpecek miydi yoksa? Genç adam bunun yerine dudaklarını kulağına yaklaştırıp sıcak nefesini üfledi boynundaki tüyler gıdıklanmıştı. Eğer biraz daha yaklaşmasına izin verirse ona dokunacak ve o zaman da Bahar'ın Brendan'ı aklından uzaklaştırmak için harcadığı çaba buhar olup uçacaktı.

Kafası karışmıştı "Ben..." diye mırıldandı "Size nasıl yardımcı olabilirim?" Hafifçe aralanan dudakları teselli arıyordu.

"Polis memuru Calvin Harper." diye yanındaki adamı tanıttı Brendan. Kahverengi gözleri sanki yuvasından fırlayacakmış gibi duran adam en ufak bir tepki vermedi.Genç kız soluğunu tuttu.

Brendan ve diğer adam bakıştılar.

Sözleri başka bir şey olduğunu söylemenin şifreli yoluymuş, açığa vurmak istemediği bir sır varmış gibi görünen Brendan sorgular biçimde yüzüne baktı.

"İçeri girebilir miyiz Bayan Johansen? Larissa Nolan hakkında birkaç soru sormak istiyoruz."

Bölüm parçası ; Halsey_Sorry 

Dikkat Turuncu 'ı es geçmeyin lütfen!







Continue Reading

You'll Also Like

2.1M 84.9K 18
"Karanlıkta kalınca gözlerini sımsıkı yumardı çünkü kendi yarattığı karanlık, maruz kaldığı karanlıktan daha vicdanlı gelirdi." 21 Ağustos 2005. Saat...
2.1M 115K 54
O gün o hastanede yapılan o hata birbirinden habersiz olan o iki kızın hayatlarını birbirine karıştırmıştı. Ve işte o gün yapılan o hata bir kızı ve...
9.1M 703K 81
izmarit: özür dilerim. (14.20) izmarit: şimdi, senden aldıklarımı, (14.20) izmarit: sana verme vakti sevgilim. (14.20) izmarit: ben seni çok sevdim...
1.1M 28.4K 44
Sertçe gözlerime baktı, gözlerinin karardığını görebiliyordum. Aynı sertlikte parmağını içime kaydırdı. Kontrolümü yitiriyordum. Bilinçsizce çığlıkla...