PORTOLA VALLEY ∣ Tamamlandı ♕

By bsrarikan_

1.8M 101K 20.9K

" Her doğum içimizdeki sancının sesidir. " " Değerli sağlık çalışanları , Portola Valley kasabasında çalışaca... More

♕Tanıtım♕
♕1.bölüm♕
♕2.bölüm♕
♕3.bölüm♕
♕4.bölüm♕
♕5.bölüm♕
♕6.bölüm♕
♕7.bölüm♕
♕8.bölüm♕
♕9.bölüm♕
♕10.bölüm♕
♕11.bölüm♕
♕12.bölüm♕
♕13.bölüm♕
♕14.bölüm♕
♕15.bölüm♕
♕16.bölüm♕
♕17.bölüm♕
♕18.bölüm♕
♕19.bölüm♕
♕20.bölüm♕
♕21.bölüm♕
♕22.bölüm♕
♕23.bölüm♕
♕24.bölüm♕
♕25.bölüm♕
♕26.bölüm♕
♕27.bölüm♕
♕28.bölüm♕
♕29.bölüm♕
♕30.bölüm♕
♕31.bölüm♕
♕32.bölüm♕
♕33.bölüm♕
♕34.bölüm♕
♕35.bölüm♕
♕36.bölüm♕
♕37.bölüm♕
♕38.bölüm♕
♕18 Mart ♕
♕39.bölüm♕
♕40.bölüm♕
♕41.bölüm♕
♕42.bölüm♕
♕43.bölüm♕
♕44.bölüm♕
♕Yürek Mürekkebi Karahindiba Tozuna Damladı♕
♕ 45.bölüm♕
♕ 46.bölüm♕
♕47.bölüm♕
♕48.bölüm♕
♕49.bölüm♕
♕51.bölüm♕
♕52.bölüm♕
♕53.bölüm♕
♕54.bölüm♕
♕55.bölüm♕
♕56.bölüm♕
♕57.bölüm♕
♕58.bölüm♕
♕59.bölüm♕
♕60.bölüm♕
♕61.bölüm♕
♕62.bölüm♕
♕63.bölüm♕
♕64.bölüm♕
♕65.bölüm♕
♕Karahindiba Tozu Satırlara Bulandı♕

♕50.bölüm♕

7.3K 461 61
By bsrarikan_

13 Aralık'ta araçtan uzaklaştığı o ara sokakta, paslanmış iki lamba direğinin arasında ahenkle yürürken içi titriyordu. Kasabanın ıssız bahçeleri, kurumuş dallar ve terk edilmiş metruk arazilerle gotik roman sayfalarından fırlamış gibi görünüyordu. Rüzgar gecenin havasına fısıldarcasına kuru dallar arasından esiyor; ayaz burnunun kızarmasına neden oluyordu.Kuru dallar üzerine tünemiş bir karga zihninde ötüyor ve genç kadın daha önce hiç bu kadar üşüdüğünü hatırlamıyordu.

Hava o kadar soğuktu ki çevresindeki sis bulutu donmuş; buharlaşan nefesi sıktığı dişleri arasından dışarı çıkıyordu.

İlk kar taneleri düşmeye başladı. Parlak, kırılgan ve saflık kokan kristal bir kar tanesi ayakkabısının ucuna konduğunda başını gökyüzüne doğru kaldırdı. Kuvvetli rüzgar dallara vurmaya devam ediyor ürkütücü seremoni yeni baştan başlıyordu.

Boğazındaki asidi yutkundu.Günlük Zyprexa dozunu almamıştı ve zihnini bulandıran görüntüler aptal gibi hissetmesini sağlıyordu. Hayaller ve gerçeklerin birbirine karışması isteyeceği en son şey bile değildi.

Şoförün önerisini dinleyip adrese teslim bir paket gibi tam yerinde inmeliydi.Sırf nefes almak için ara sokaklarda amaçsızca dolanmak da neyin nesiydi?

Birden uzaktan yaklaşan lastiklerin sesini işitti. Şoför geri dönmüş olabilir miydi, adamın parasını eksiksiz verdiğine emindi.Islak yolda gıcırdayarak yaklaşan aracın sesi gerilmesine neden oldu. Ses yaklaştıkça düşünceleri içinden çıkılmaz bir hal alıyordu.

Deri ceketinin yakasını ensesine doğru siper ederek dar sokakta adımlarını olabildiğince hızlandırdı. Yaklaşan aracın fersiz farları gölgesinin önüne düşüyor amaçsız adımlarını aydınlatıyordu. Araç onun için mi gelmişti yoksa aldığı alkolün bir yansıması mıydı bilemiyordu. Belki de yalnızca saçmalıyordu.

Nereye gideceğine çoktan karar vermişti. Ne söyleyeceğine de. Daha dakikalar önce onlarca kez provasını bile yapmıştı.Aklındaki ismi kime sorsa bulabileceğine emindi; ama şimdi soğuk hava tüm nefesini emiyor; onu bir çıkmaza doğru sürüklüyordu.

Kar taneleri puslu düşüncelerinin önüne geçtiğinde kesik kesik soludu.Saniyelerin sonsuzluk gibi geldiği kısa bir andan sonra karanlık bir görüntü gaza yeniden yüklendi ve gecenin karanlığından daha karanlık olan bir araç ani bir frenle arkasında durdu. Ve kapısı hızla açılıp kapandı.

Sesi yeniden duydu; bu kez ayak sesi olduğundan emindi. Anlaşılan ıslak kaldırım taşları başka bir yabancıya daha ev sahipliği yapıyordu. Hızla arkasına döndü ve siyah aracın hemen önünde siyahlara bürünmüş tempolu yürüyen bir siluet gördü. Kafasında yüzüne doğru çekilmiş bir şapka vardı.Genç kadın daha hızlı yürümeye başlarken nabzı da adımlarına uygun biçimde hızlandı.

Anında siyah siluetin de hızlandığını duydu. Arkasındaki ayak sesleri daha gürültülü ve daha aceleci çıkmaya başlamıştı. Bir an soğuk terler döktüğünü hissederek bakmak için kafasını tekrar çevirdi. Siluet şimdi uzun, düz adımlarla yürüyordu ve şapka yüzünü örtmesine rağmen genç kadın içgüdüsel olarak doğruca yüzüne baktığını hissediyordu.

Tehlikedeydi; buna hiç şüphe yoktu.Korkunun tohumları yüreğinin topraklarında filizlenirken tüm gücüyle koşmaya başladı. Arkasındaki siluet de aynı anda koşmaya başladı.

Şiddetli bir biçimde titriyordu bileğini tutarak nabzını saymaya başladı. Taşikardisi vardı ve kalp atışı yüz altmışa yakındı.Pişmanlık, korku, vicdan azabı gibi duygularını bastırıp karşılaşabileceği tüm sorunları yok sayarak "Yardım edin!" diye bağırdı.Ancak şu anda dünyada kimsenin onu duyamayacağını çok iyi biliyordu.

Soğuk nefesi tam ensesinde duyuyor; korku ardında gölge gibi süzülüyordu. Tepeden tırnağa suya batmış hissediyordu, parmak uçları zemine değmediğinden suda kalabilmek için çaresizce ayak çırpıyor gibiydi.Birden tüm vücudu geriye doğru çekildi.

Siluet deri ceketinden yakaladı kendisinden kısa olmasına rağmen son derece güçlüydü.Onu en yalın haliyle göremiyordu ama bedeninden yayılan is kokusunu alabiliyordu.Çabalayarak etrafında döndü. Biri onu öldürmek istiyordu peki ama neden? Yaşadığı her şeyi gözlerinin önünden geçirdi. Birine kendisini öldürmesi için geçerli bir sebep vermiş miydi?

Beyni garip biçimde vücudundan ayrılmış gibiydi, vücudu korkudan hareketsiz kalmışken beyni düşünmeye devam ediyordu. Pes etmemeliyim hayır şimdi olmaz, diye düşündü. Harekete geçmeliydi çantası diğer elindeydi ve çok ağır olmasa da şansını denemeliydi. Tek hamle! Sonra ise ana yola çıkar 911'i arayıp yardım çağırırdı.Çantayı mümkün olduğunca hızla karanlık görüntünün kafasına salladı.

Beklenmedik sarsıntı onu şaşırttı ve geriye sendelemesine neden oldu. Aynı anda şapkası düştü ve uzaktan yansıyan fersiz sokak lambalarının ışığında genç kadın yüzünü gördü. Daha önce gördüğü bir yüzdü, ama şu anda nerede gördüğünü hatırlayamıyordu.Çılgına dönmüş gözlerle ona baktı ve cesur görünmeye çalışarak bir kez daha "İmdat!" diye bağırdı "Kimse yok mu?"

Ama kimse duymadı.

Karaltıdan uzaklaşmaya çalıştı; ancak karaltı şaşırtıcı hamleler yaparak yolunu kesti.Umutsuzluk kanında alevlenirken o kendinden emin bakışlarda bir ışık çaktı.Son bir hamleyle yeniden atağa geçti. Kalbi öyle hızlı atıyordu ki başı zonkluyordu.

Kendini koşmaya zorladı. Ana yol uzakta değildi ama gerisinde kendisini öldürmeye ant içmiş canavarın soluk alıp verişini ve çamura bulanan ayakkabılarının sesini duyabiliyordu.Ölüm gerçeklere bürünmüş gibi gelirdi, bir anda kopup gelen bir kelime. Uçurumdan kopup gelen bir şey. Ardından darbe geldi! Uzaklarda bir yerde, yıldırımın ışığı gökyüzünü aydınlattı.Genç kadın acıyı hissedemeden vuruş sesini duydu ve ses sanki her bir hücresinde yankılandı. Ardından yakıcı bir ağrı yorgun düşen bedeninin her yanına suretle yayıldı.Son bir kez tökezleyip doğrulmaya çalıştı ama aldığı darbe onu soluksuz bırakmıştı. Sonunda kardan vıcık vıcık olmaya başlayan asfaltta dizlerinin üzerine çökerek sırtüstü düştü.

Nafile bir çabayla soğukkanlılığının son demlerinde geziniyordu.Nefes almak için var gücüyle çabaladı; fakat gözü öfkeden kararmış canavar hırıltılı bir şekilde soluyarak ceketinin cebinden bir şey çıkardı. Işık nesneye çarpınca genç kadın bunun uzun, parlak ve dehşet verici bir bıçak olduğunu gördü.İlkel bir dehşet duygusu tüm benliğini kapladı.

Cildi öylesine yanıyordu ki bir an için bedeninden kayıp gidecek sandı.Gözlerinde biriken yaşlardan önünü göremez oldu.Mücadele etmekten artık yılmıştı gözlerini kapatarak titrek bir nefes aldığında bir damla yanaklarından aktı.

Bahsi çok yüksek oynamış; fakat kaybetmişti.Yutkundu. Hissettiği şeyler etrafında dönüyor, birbirine çarpıyordu. Özümseyecek bağlanacak bir yer arıyordu.

Karanlıkta görebileceği fazla bir şey yoktu. Mücadele edecek son gücü de kaldırım taşına düşen kar taneleri gibi git gide eriyordu.

Yüzündeki bakışla kalbi tekledi. Güçlü eller şimdi de yüzüne uzanıyordu. O an sert bir kumaşın burnunu kapattığını hissetti. Aldığı nefes ciğerlerini yakıyordu.Deri eldivenlerin sarmaladığı beyaz bezden yayılan keskin koku burnuna dolarken gözünün önünde siyah noktalar belirdi.Noktalar giderek yayılırken "Yalvarırım," diye fısıldadı "Bırak beni,"

Hava soğuyordu ve kar taneleri kirpiklerinin ucunda dans ediyordu. Hava soğuyordu ve yüzünde kardan soğuk bir nefesin varlığını hissediyordu. Hava soğuyordu ve kulaklarında kendi nabzının kuşku dolu sesini duyuyordu.

Ve sonra göğü yırtan bir çığlık atıldı. Bilinç kapatan beyaz bir perde boğazına sarıldı. Düşüncelerine dolanan kelepçe katmanındaki sert deri amacına ulaştı ve neşter onlarca kez organlarını taradı.

Eğer olup biteni devamlı düşünürse midesi düğümlenip, acısı katlanacaktı. Afallayarak çaresizce son bir kez etrafına bakındı.Saldırganın kim olduğu hakkında fikir üretebilecek kadar zamanı olmamıştı.Bir şey göğsünü ortadan ikiye ayırırken başını hafifçe yukarı kaldırdı.Gökyüzüne isyan eden kar taneleri beyaz bir tülün ardındaymışcasına her şeyi puslu gösteriyordu. Tıpkı duyguları gibi.

Kalbi son kez attığında kana bulanan nefesi canavarın suratına çarptı.Nefesi, sonun başlangıcı gibiydi.

Hava soğuyordu ve genç kadın başına örtülen beyaz duvağın altında sonsuzluğa doğru yol alıyordu.

Çiseleyen kar şiddetini arttırmıştı, gök gürlüyordu. Başı öne eğik bir halde olabildiğince uzun adımlarla arabasına doğru yöneldi. Araba da plaka da kendisine ya da bir tanıdığına ait değildi; ince ince zihin süzgecinden elediği planın bir parçası olarak akşam külüstür bir araçtan sanki yıllardır üzerinde değilmiş gibi duran plakasını çalmış altındaki arabaya takmayı akıl etmişti. Bu işte yalnızdı ve tüm ihtimalleri düşünmek zorundaydı. Soğuk hava tenini gıdıklayınca arkasına baktı ; fakat peşinde kimse yoktu, gecenin bu saatinde karanlığın içinde kaybolmuştu. Zihnini de kristal siyah renkteki Subarusu'nun motorunu da çalıştırdı. Çalıntı plakadan derhal kurtulması gerekiyordu.

*

Gözleri puslu ve boş arsalara iliştiğinde iri taneler arabanın tavanına bardaktan boşanırcasına yağıyor ve sanki ön camda infilak ediyorlardı. Mary Jefferson Escobar'a girmek üzereydi. Aracın klimasını açarak kapıların kilitli olup olmadığını bir kez daha sessizce kontrol etti ve yan koltukta uyuklayan oğluna baktı. Oğlu şüphesiz tek gurur kaynağı eşinden boşandıktan sonra bu hayattaki tek dayanağıydı. İlk gitarını aldığı günü anımsıyordu da Adam henüz yedi yaşlarında olmalıydı. Mary oğlunun beğendiği gitarı satın almak için tüm hafta Dawson'ların evine temizliğe gitmişti fakat Adam'ın neşeli notalarına eşlik ettiğinde tüm yorgunluğunun buna değdiğini fark ederek gülümsemişti. Bu gece de öyleydi. Menlo Park'ta sahne alan oğlu hem arkadaşlarıyla kurduğu rock grubunu hem de annesini oldukça umutlandırmıştı. Gülümsedikleri ender gecelerden birini geçmişin hüznünü sırtlanarak arkalarında bırakmışlardı.

Annelere has gururla radyoya uzandı, birkaç cızırtılı frekansın ardından nihayet kadın spikerin hava durumunu sunan tiz sesi duyuldu.Kar bütün gece aralıksız yağmıştı, yerel kanallarda sıcaklığın ilerleyen günlerde sıfırın epey altına ineceği haber veriliyordu.

Mary soğuktan nefret ederdi, sesli bir şekilde nefes verdi.Gecenin lacivert pelerini yerini yavaş yavaş koyu griliğe teslim ederken eve dönüş yolunda azami bir hızla ilerliyorlardı. Uzaktaki binalarda dağ yamaçlarında sadece birkaç ışık yanıyordu ve bunlar da tarladaki son ateş böcekleri gibi parlıyordu.

Trafik güneyde ağır ve yorucuydu ama Mary, yolculuğun ilk bölümünü üç saatten daha kısa sürede tamamlamayı başarmıştı. Şimdi Portola Valley'in görkemli dağlarına çıkan yolu kullanarak yolculuğun son kısmını oluşturan otoyola çıktığında Yolun kenarında birdenbire yükselen çam ağaçlarının yolculuğun sona erişini haber veren o yeşil görüntüsünü büyük bir sabırsızlıkla bekliyordu.

Tüm şehir genç kadını çepeçevre sarmışken özgür olmak içindeki zehri de arıtıyordu. Hava, sanki yüzüne vuran kırbaç hamleleri gibi sert; fakat temizdi. Sileceklere düşen kar taneleri bir şeyler anlatmak istercesine sağa sola savruluyor; adeta havanın beklenenden daha erken soğuduğunun sinyalini vermeye çalışıyordu.

Yüzünde yorgunluğun verdiği acı bir ifadeyle gerindi.Kısa bir süre sonra düşünceleri dağıldı ve tekrar önündeki dar yola odaklandı.Birden sıçrayarak frene uzandı. Nerede olduğunu hatırlamak yaklaşık on saniyesini almıştı. Bu uzaklıktan net olarak göremiyordu ama birkaç kilometre ötede bir karaltı olduğunu hissetti. Adam da uyanmış; kaskatı kesilen omuzlarını hareket ettiriyordu.

Mary doğrulmak için kendini zorladı.Zihnindeki tehlike çanları ile kaskatı kesildi.Bir anda sanki dışarıda bir yerlerde birisi kendisini izliyormuş gibi bir duyguya kapıldı. Aracının biraz ilerisinde kırık sokak lambalarının gerisinde bir şey boylu boyunca uzanıyordu. Genç kadın yaralı bir köpek olabilme ihtimali üzerinde duruyordu. Aracı durdurarak Adam'ın merak dolu gözlerine baktı.

"Sanırım sürücünün biri sokak hayvanlarından birini daha kaderine terk etmiş görünüyor.Bu canilere çok daha ağır cezalar verilmesinin vakti geldi de geçiyor."

Delikanlı sorgulayan gözlerle annesine bakıyordu.

"Bir sorun mu var?"

Yeniden konuşma cesaretini bulmadan önce güçlükle yutkundu.

"Bakıp hemen geleceğim burada kal."

Yağan kara fırtına da eşlik ediyordu. Mary kırmızı atkısını boynuna iyice sararak araçtan indi.Kendisine korkacak bir şey olmadığını hatırlatıp duruyordu bir köpek diye düşündü. Bu soğukta onu öylece bırakıp gidemezdi.Kendi de bir zamanlar evsizdi, çaresizdi ve kaderine terk edilmişti bunun ne demek olduğunu iyi bilirdi.

Derin bir soluk aldı ayakları yere saplanmış gibiydi. İçinde bulunduğu duruma göre oldukça sağlam basıyordu.Issız yolun üzerinde siyah, koca bir leke duruyordu.Zihnindeki panik sis perdesini araladı.

Gördüğü şeye doğru yaklaştı kalp atışları hızlandı;bir terslik vardı. Yerde kanı donmuş, kırmızılara bulanmış sarsıcı bir gerçek vardı genç kadın bunun bir köpek olmadığını o zaman anladı. Mary bakışlarını indirdiğinde dehşet dolu bir manzarayla yüz yüze gelmişti.Gözleri birden kocaman açılıverdi, yerde boylu boyunca uzanan bir kadın vardı: vahşice katledilmişti.Ulu Tanrım! Güçlükle soluduğunun ve kan kokusunun burnuna dolduğunun güçlükle farkındaydı.

Bunun televizyonda bir ceset görmekle ya da izlemeyi sevdiği korku filmlerindeki sahnelerle uzaktan yakından ilgisi yoktu. Gözleri hala cesedin üzerindeyken geriye doğru adım attı.Şimdi ne yapacaktı?

Kaçıp gitmeli mi yoksa adalete güvenmeli mi?

911.

911'i aramalıydı. Telefonu elinde döndürerek titrek parmaklarıyla numaraları tuşladı. Hattın ucundaki gür erkek sesine gördüğü dehşeti bir çırpıda sıralayıvermişti.

Adam araçtan inmiş kendisine doğru yaklaşırken soğuktan morarmış elini havaya doğru kaldırarak durmasını işaret etti. Birden aklında başka bir düşünce yanıp söndü.Ya katil hala buradaysa, kurduğu pusudan kendilerini izliyorsa? Sıradaki av kendileri olabilir miydi?

Bir an için bocaladı.

Çığlık atmak için ağzını açtı; fakat ses telleri soğuktan donmuş gibiydi.

*

Saatler 05.37'yi gösterdiğinde çağrı cihazının uğursuz, tiz sesi katmerlenmiş düşüncelerini neşter gibi kesti.

Genç adam duyacaklarından ilk defa korksa da kelimelerin sancılı gerçekliğine sığındı.İçindeki kötü bir his benliğini ip gibi sararken cihazın parlayan ekranına baktı. Arayan Calvin'di.

Uzun ve zor bir geceyi sabaha bağladığı düşünüldüğünde koltuğa yapışan bedeninin kaskatı kesilmesi beklenilen bir durumdu.Önce Bahar...Ardından babasının büyük aşkı. Afallamıştı.Ne kadar süredir bu şekilde oturduğunu bilmiyordu.Yaşadığı gerçeklerden başı dönüyordu sanki kendisini uçurumun dibine iten tuzaklar döşeniyordu.

Zihni yeni endişe zincirleri oluşturdu.Duyulur bir şekilde içini çekti. Uzun ince parmaklarını çenesine dayadı ve ısrarla çalan cihazı yanıtladı.

"Wilder?"

"Evet."

Sesi kısa kes demenin başka bir tonuydu.

İtiraf etmesi gerekirse Calvin'in sesi duymak istediği en son ses bile değildi. Kasabadayken birlikte bir düzine dosya incelemişler; Eric'in berbat ettiği röportaj hakkında kafa patlatmışlardı.Şuan hangi nedenle aranırsa aransın bundan hoşlanmamıştı.

"Çavuş'un talimatıyla acil olarak göreve çağrılıyorsun."

Kelimeleri çok sertti ama tavrı heyecansız ve oldukça soğukkanlıydı.Anlattıklarının sindirilmesi için bir müddet durakladı.

Ses beyninin içinde yankılandı, irkilerek telefonu uzaklaştırdı.

"Vaka tam olarak ne?"

Ses tonu neyin gereği olup olmadığına karar veren kişi konumunda olmaya alışan birinin, bu karşılıktan pek hoşlanmadığını ortaya koyuyordu.

"Cinayet."

Adamın sesi kırbaç şaklamasını andırıyordu. Calvin'in sıkıntılı iç çekişini hattın diğer ucundan duyuyordu. "Bir...Kadın cinayeti."

Kalbi göğüs kafesinden çıkacakmış gibi çarptı.Çene kasları kasılmış yüzü bembeyaz kesilmişti.Bilginin ağırlığı göğsüne öyle bir oturdu ki bir an için nefes alamadı.Kanlı bir cinayeti iştahla karşılayacak hali yoktu.

"Westridge-Escobar yolu üzerinde.Bir kadın öldürülmüş katledilmiş desek daha doğru olur." Calvin bir saniye durakladı. "Hey, Wilder orada mısın?"

İçli bir soluk aldı sanki doğru sözcükleri bulmaya çalışıyormuşcasına durakladı.Zihninde yankılanan ismi duyma korkusuyla savaş verirken bunu ona yansıtmaya hiç niyeti yoktu omuzlarını dikleştirerek serinkanlı bir tonlamayla cevapladı.

"Kimliği tespit edildi mi?"

Sabırsızca aynı anda kilere yöneldi, basamakları gözü görmüyor tavırlarından paniğe kapılmak üzere olduğu anlaşılıyordu.

"Haber elimize yeni ulaştı dolayısıyla detaylara hakim olduğumuzu söyleyemem.Yalnızca genç ve güzel bir kadın olduğunu biliyoruz.Gerçekten söyledikleri kadar güzelse eğer... Yazık oldu."

Calvin'in kadınlara olan düşkünlüğünü bilirdi.Zihnindeki yeşil gözleri silmeye çalıştı.Gözünü ne olursa olsun üzerinden ayırmamalı uyandığında derhal peşine düşmeliydi.Kahretsin. Eğer kendi vurdumduymazlığı yüzünden ona bir şey olursa...

Birden bir şimşek çaktı. Eğer ceset Bahar'a aitse Calvin'in bunu biliyor olması gerekmez miydi, zira kadını kendi doğum günü partisinde görmüştü. Calvin yazık oldu demişti yoksa, tanınamayacak bir halde miydi?

Yerinden fırlayarak Merih Yıldızı'nı dışarı çıkarttı, huysuzlanan atın yelelerini okşadı.Cihazı kapatmak üzereyken Calvin'in açılan bilgisayarının sesini duydu.

Kaybolmuş bakışlarını gökyüzüne çevirdi.Gökyüzü donuk griydi.Sanki bir kelepçe boğazını sıkıyor; soğuk içine işliyordu. Genç kızın donuk bakışları, şaşkın gözleri ve solgun yüzünü hatırladı.

"Kim?" diye fısıldadı. Kelime dudaklarını yakıyordu.

Duymak istediğine emin miydi?

Uzun bir süre karşı tarafı dinledi. Calvin , Brendan'ın bağlantının kesildiğini düşünmesine neden olacak kadar uzun bir süre sustu.Merih Yıldızı'na sığınırken hayvanın ürkmüş bedenini sıvazlıyordu.

Tam olarak ne söylediğini anlayamadığı cılız bir ses duydu. Kulaklarına çarpan nabzında hızlanan ses trompet gibiydi.Kendini sakin olmaya zorlayarak iç çekti.Boğazındaki yumru geri gelmişti.Heybetli at olanların farkındaymışcasına bir hızla şaha kalkarak ayağının altındaki toprağı arşınlamaya başladı.

Eriyen kar yüzünden üzerinde cıvık şekillerin yer aldığı boş arazilerin yanından geçtiler. Redwood City'nin sert rüzgarı saçlarını dağıtırken belindeki silahı hatırladı. Bahar'ın kendisini vurduğu günü istemsiz olarak anımsaması gerilmesine neden olmuştu.Şimdi bunların sırası değildi. Ortada bir cinayet vardı ve Bahar kendisine haber vermeden ortadan kaybolmuştu.

At üzerinde "Kim?" diye bağırdığında gözleri öfkeyle parladı.Kanın beynine sıçradığını hissetti öyle ki kulakları duymuyordu.

Telefonun bağlantısının koptuğunu düşünmeye başlamıştı ki bir nefes duydu.

"Evet, bir saniye...Sanırım sürücü belgesinden kadının kimlik bilgilerine ulaşılmış.Korkarım ki bu kasabadan de-"

Ardından hat kesildi.

Brendan, Portola Valley Polis Merkezinde cinayet masasının en önemli dedektifi olarak mesleki beklentilerin her zaman zirvede tutulduğunu bilirdi.Şimdi her zamanki gibi profesyonel olmalı mesleğinin kazandırdıklarıyla avunmalıydı.

Onlar hayatı her daim siyah beyaz görürlerdi.Cesur değilseniz korkaktınız. Bu kadar basitti.Şatafatlı yönlerine bakıp övünmez, grinin tonlarına takılmazlardı.Bir korkak gibi nefes almaktansa bir kahraman gibi ölmeyi yeğlerlerdi.

Duygularını profesyonellik maskesinin ardına saklayarak atını sürmeye devam etti.Ne düşündüğünü anlamak zordu gözleri geceden siyah görünüyordu ve aklındaki ismi bulmaya ant içmiş kalbi iradesi dışında hızla atıyordu.

Tanrım, beyninin soğuktan uyuşmayan kısmı hala işlev görüyordu ve çoğu zaman hislerinde yanılmıyordu. Kanlar içinde yatan kadının kim olduğunu biliyordu.

O, kendi mevsimiydi ve masumiyetinin altında oldukça tutkulu bir kadındı.

Wilder Malikanesi nihayet görüş alanına girdiğinde her bir sinir ucu beklenti içerisinde ateşte eritilmiş gibiydi. Eğer ona bir şey olduysa...

"S*ktir."

Bölüm parçası ; Suspenseful & Dramatic 

Dikkat Turuncu 'ı es geçmeyin lütfen!

Continue Reading

You'll Also Like

3.9M 234K 65
Şu an tam olarak neredesiniz? Yirmi numaralı otobüsün üçüncü koltuğunda mı? Evde, okulda ya da iş yerindesiniz. Kısa bir mola verdiniz ve pencere ken...
321K 2.6K 4
Bu hikâye, ne yazık ki çiçekler ve kalplerden ibaret değil. Bu hikâye, çiçekler ve dikenlerle çevrili. Vücudu kadar ruhu da yaralarla dolu olan Efran...
122K 6.8K 37
Kader, onları bir araya getirdiğinde ortaya çıkacak felaketleri hesaba katmamıştı. Biri ölümden kaçıyor, diğeri yaşamaktan korkuyordu. Böyle bir teza...
234K 20K 53
"Beyaz sayfaları kirleten siyah hayatlar." Bu hikâye, ne birinin yolculuğa çıkması ne de şehre bir yabancının gelmesi ile başlıyor. Bu hikâye, yarım...