53. Bölüm: Regulus'un Odası

305 50 8
                                    

52. bölümü okumayı unutmayın.

16.08.1979

Bir yıldan uzun bir süre sonra doğup büyüdüğü eve attığı ilk adım, garip hissettirmişti. Duvarlara, mobilyalara ve diğer her şeye sinen tozlanmış anılar ilk günkü gibi tazeydi. Capella'ya kapıyı açan ev cini Kreacher perişan görünüyordu. Normalde onu gördüğü her an, efendisi olmasına rağmen ne kadar hayırsız bir evlat olduğunu söylerdi ama şimdi ağzını bile açmamıştı.

Salondan sesler geliyordu ve Capella bu aç yılanların arasında tek başına olduğu için oldukça gergin hissediyordu ancak buraya tek başına gelmeyi kendisi istemişti. Onlara katlanmak zorundaydı.

Adım attıkça ayağının altında gıcırdayan parke zemin ve içeriden gelen konuşma sesleri gittikçe yoğunlaşıyordu. Sonunda akrabaları görüş alanına girdiğinde yüzünü tiksintiyle buruşturmamak için kendisini sıktı.

Gözüne ilk annesi çarptı. Tekli koltuğa oturmuş, bitik bir hâlde elindeki peçeteyle durmadan akan gözyaşlarını siliyordu. Onun başında, ayakta dikilen iki kişi annesinin kardeşi Cygnus ve eşi Druella Black'ti, onu teselli etmeye çalışıyorlardı.

Bir kanepede Narcissa oturuyordu ve yanındaki Lucretia Black ile konuşuyordu. Lucretia, Orion'nun ablasıydı. Birkaç Black kızları da yanlarındaydı, az sayıda erkek vardı. Havada uçan bir çaydanlık biten fincanlarını tazeliyordu.

Baş sağlığına gelmişlerdi ama Capella birkaçı dışında hiç birinin samimiyetine inanmıyordu. Akraba olmaları bir şeyi değiştirmezdi, hepsi takıntılı pisliklerdi.

Onu fark eden ilk kişi dayısı olduğunda Capella yutkunarak avucunu sıktı. Cygnus, Walburga'yı hafifçe dürttüğünde kadın başını kaldırdı ve salon girişinde dikilen kızını gördü. Anında ağlamaklı ifadesi kaybolurken, "Senin ne işin var burada?" diye sordu.

Kadının öfkeyle kurduğu bu cümleyle herkes sessizleşip Capella'ya baktı. Ama o doğrudan annesine bakıyordu. "Seninle konuşmalıyız." Dudaklarından sadece bu iki sözcük çıktığında Walburga neşeden yoksun bir kahkaha attı. "Konuşmalıymışız. Hah, ne konuşacakmışız? Kardeşinin nasıl öldüğünü mü?!"

Son cümlesini bağırarak söylediğinde Capella dişlerini öyle bir sıkmıştı ki çenesi ağırmıştı. "Eğer iki dakika içinde bu salondan çıkıp benimle konuşmaya gelmezsen," dedi ölüm gibi bir sesle. Dudaklarında yamuk bir gülümseme belirdiğinde Walburga gerildi. "Bence gerisini duymak istemezsin."

Arkasını dönerek holde ilerledi ve merdivenlerin yanında durarak omzunu duvara yasladı. Annesini tanıyordu, kadın saniyeler içinde, tehdidin devamını duymadığı hâlde gelecekti.

Ve beklediği gibi annesi koridorda göründüğünde gri gözlerini ona dikti. Annesi küçük adımlarla ilerledi. Tam karşısında durarak donuk bir ifadeyle kızına baktı.

"Regulus," dedi Capella duvara yaslanmaya devam ederek. Kardeşinin adını söylediğinde dizleri titredi. "O gerçekten... Gerçekten..." Ölümünü ağzına almak çok zordu.

"Öldü." dedi Walburga, sesi ifadesizdi ama gözlerinde hüzün vardı. "Nasıl olduğunu sorma. Bende bilmiyorum."

Capella'nın kaşları gergince çatıldı. "Nasıl öldüğünü bilmiyorsan, Regulus'un öldüğünü nereden biliyorsun?"

Walburga başını çevirip kilerin kapısına öfkeli bir bakış attı. "Kreacher söyledi." dediğinde Capella'nın göğsü derin bir nefesle şişti. "Saat gece yarısını geçmişti. Seslerle uyandım. Bir baktım, Kreacher salonda ağlıyor. Bana Regulus'un öldüğünü söyledi. İlk başta inanmadım ama sonra odasının boş olduğunu gördüm."

THE OTHER SIDE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin