ÖLÜM SAATİ

23 5 0
                                    

Bir avuç mutluluğum vardı. İçten güldüğüm son bir hafta. Ama o bir tutam hayat sevincimi ellerimden aldılar. Canımın canını yaktılar beni en derinden vurdular. Kardeşim Aslan'ın bedeninde bir kurşun açarak benide son raddeye getirmiş oldular.

Ben sabırlı bir kızdım, kimse sevdiklerimin canını yakmazsa sesim çıkmazdı. Kendi canım umrumda olmazdı ama canım dediklerimin tırnaklarına zarar gelirse işte o zaman sessiz Liya gider yerine bambaşka biri gelirdi.

Eskiden böyle değildim, beni bu hale getiren hayat olmuştu. Şimdide kardeşimin canı söz konusuysa ailem bile olsa umrumda olmazdı. Çünkü Aslan onlar yüzünden vurulmuştu. Geçmişte yaptıkları hatalar, hatta sevdaları bile benim gözümde suçluydu.

Evimize silahlı saldırı düzenlemiş babam ve kardeşim yaralanmıştı. Babamın durumu iyiydi ama kardeşim ölümle pençeleşiyordu. Benim küçük kardeşim soğuk bir odada yaşam savaşı veriyordu.

Haberi aldığım an nasıl havalimanına gittim, nasıl İstanbula geldim hiç fikrim yoktu. Eğer yanımda Ayaz olmasaydı yolumu bile bulamazdım. Hastaneye ulaştığım an çığlıklarımla heryeri ayağa kaldırmıştım. Babamın yaralı olduğunu bildiğim halde onu suçlamadan kendimi alamamıştım.

Gözyaşları içinde kanlı gömleğinin yakalarını tutarak hesap sormuştum. Kardeşimi koruyamadığı için bizi koruyamadığı için...Halbuki kardeşimin canını korumak istemiş ama çok geç
kalmış. İlk kurşunun kalbine isabet etmesine mani olamamış. Fakat sonraki kurşunlara ona siper olarak engellemiş ve kendi yaralanmıştı.

Şimdi ise gözyaşları içerisinde yoğun bakımın önünde bir camın ardında Aslan'ın gözlerini açmasını bekliyorduk. Annem sağ tarafımda, babam sol, ben ortalarında birbirimizden uzak canımız yanıyor ve biz birbirimize destek olamıyorduk. Bu hikayede herkes suçluydu. Ne kadar ailemi suçlasamda en suçlu olan bendim. Belkide onların gözünde de...

"Daha 15 yaşında bir çocuk o, küçücük benim kardeşim. Onun bir suçu yoktu ki...Onun suçu bizim canımız olmasıydı. Bunun bedeli onu kaybetmek olamaz dimi?"

" Bu bedeli sen ödemek zorundaydın, bu bedeli benle baban ödemek zorundaydı ama oğlum değil. Aslanım ödemek zorunda değildi."

Annemin sözleriyle bakışlarımı ona çevirerek çaresizce baktım. Haklıydı her bir sözünde her bir suçlamasında haklıydı. Ama bende evladı değil miydim? Bu bedeli sen ödemek zorundaydın derken hiç mi içi sızlamamıştı? Bu kadar çok mu benden vazgeçmek zorunda kalmıştı? Ben vazgeçtim diye o neden bırakmıştı ellerimi? Kızgındım onlara, hep dedemin kuklaları oldukları için. Benden sırlar sakladıkları için. Hemde benim sevgimin arkasında duramadıkları için.

İçimden geçen bu kırılmışlıkları ona söyleyemedim. Sadece çaresizce baktım. Sonra bakışlarımı arkamızda duran Ayaza çevirdim. Şaşkınca bize bakıyordu. Başını sağa sola sallayarak bir şey söylemek istedi. Dudakları dile gelmedi ama ben gözlerinden anlamıştım. Sen hiç bir şey ödemek zorunda değilsin demek istiyordu. Tam adımlarını bana çevirip gelecekti ki bu sefer başımı sallayan ben oldum. Her defasında yanımda olmak zorunda değildi. Her defasında ondan güç almak zorunda değildim. Ya yarın bir gün oda giderse tek başıma ayağa kalkmayı öğrenmeliydim.

" Bu bedeli Liya'da ödemek zorunda değil. Sırf aşık oldu diye kızımda acı çekmek zorunda değil anlıyor musun beni Ayşe? Burada bir suçlu arayacaksak sadece biziz."

Babam benim yerime konuşmuş, böylelikle beni sevmekten vazgeçmediğini anlamış olmuştum. Ama dönüpte gözlerine bakamadım. Bakışlarım anneme çevirip bir şey demesini bekledim fakat o susmaya devam etmişti.

Sonra bir hareketlenme oldu. Doktor ve hemşireler koşarak kardeşimin yanına girdiler. Korkuyla kardeşime bakınca doktorun ona kalp masajı yaptığını gördüm. O andan sonra bizde herşey kopmuştu. Aslan diye bağırmamız, ellerimizle camı yumruklayarak neler olduğunu anlamaya çalışmamız fakat bir cevap alamamızdı. Bizim ise tek anladığımız şey kardeşimin ellerimizin arasından kayıp gittiğiydi.

O anda kulaklarımda onun sesi çınladı.

"Abla bende Ada' ya elma şekeri alacağım. Aynı senin gibi oda elma şekerini seviyormuş."

"Biliyor musun abla ben Ada'ya aşık oldum."

Benim kardeşim ilk defa aşık olmuştu.  Daha önünde yaşayacak mutlu günleri vardı. O ölemezdi değil mi? Hem çocuklar neden ölüyordu ki? Bu acımasız dünyada o kadar kötü insanlar varken çocuklar neden ölüyordu?

Gözyaşları içinde camın diğer tarafında kardeşimin hayatla verdiği mücadeleyi izliyordum. Elimde olsa bu dünyada yaşama hakkımdan vazgeçer ona verirdim yaşasın diye ama yoktu. Başka zaman canı yanmasın diye bütün kötülüklerden koruyan ben şimdi onun ölüme adım adım gidişini seyrediyordum. Ellerimi yumruk yapıp cama tekrar vurdum.

" Aslan ne olur beni bırakma, sende bırakıp gitme beni!"

Onun bana son söylediği sözle aynısını  tekrar ettim. Son görüşmemizde elimi tutup gitme abla dedi beni bırakma dedi ama ben birkez daha birinin elini bırakmıştım.

Kendi içimde kardeşime yalvarırken annemin acı dolu bağırışını duydum.

"Hayır oğlum ölemez. Aslanım ölemez." Diyordu kardeşim ölmüş müydü? Bakışlarım kardeşime kalp masaji yapan doktora kayınca gerçeklerle yüzleşmiş oldum. Doktor kalp masajı yapmayı bırakmıştı. Başını sağa sola sallayarak üzüntülü şekilde bir şeyler fısıldıyordu. Ne fısıldadığını tahmin edince bende artık herşey kopmuştu.

"Ölüm saati 18:30 "

Doktor hemşireye bunu bildiriyordu. Kardeşimin Ölüm saatini...Daha fazla o camın ardında kalamadım. Ayaklarımı yoğun bakım odasına çevirip hızlıca yürüyordum ki belimden birinin sarılmasıyla olduğum yerde kaldım. Beni tutan ellerin sahibini kokusundan tanımıştım

" Liya eğer oraya girersen kardeşin daha fazla acır çeker. Hisseder senin üzüldüğünü yapma ! Hem Onu böyle hatırlama! "

Haklıydı, eğer o odaya girersem acımı hissederdi kardeşim. Haklıydı eğer orada yatan kardeşimi görseydim gözlerinin içi gülen resmi hatıramdan silinirdi. Çaresizce başımı göğsüne yaslayarak ellerimle ellerine tuttundum.

" Ayaz üzülür değil mi? Eğer onun için üzüldüğümü görse oda üzülür. Çünkü hisseder ablasını, hisseder benim acı çektiğimi...Ama Ayaz o ölemez ki, o daha çok küçük. Liseye gitsede benim kardeşim çok küçük. Hem Ada bekliyordur onu, Ada elma şekeri almasını bekliyordur. Ona gitmesi lazım.Ayaz en azından ona Ada için o sedyeden kalkmasını söylesem olmaz mı? Söz ağlamayacağım. Hissetmeyecek benim üzüldüğümü...Ne olur Ayaz son kez görüyüm koklayım kardeşimi."

Bacaklarım artık yükümü kaldıramadı. Yere düşmemle dudaklarımdan firar eden bağırışım bütün hastaneyi inletti.

"Aslan!Aslan!Bırakma beni, ben bıraktım sen bırakma beni! Ben  terkettim sen terketme beni!"

Ama Aslan beni duymadı, ben onu bıraktığım için ablasını duymadı. Geride artık yaşamak için tek sebebi kalmayan bir abla bıraktı. Mirhan gitti Liya nefessiz kaldı. Aslan kardeşi gitti Liya toprağın altına girdi.

Toprağın altına giren Liya yani benim Ölüm saatim ise 18:45 di.

Elma ŞekeriDove le storie prendono vita. Scoprilo ora