Sevdanın kokusu...

153 41 18
                                    

Dünyada nefreti yok edebilecek tek duygu sevgidir. Sevginin iyileştiremediği yara, acı yoktur. Belki dedem ve Mirhan'nın ailesi zamanında sevgi görselerdi, içlerinde bu kadar nefret olmayacaktı. Kibir, hırs onları içten içe yok etmeyecekti. Nefretten doğan intikam yemini iki ailenin de sonu olmayacaktı. Onlar sevgiyi, merhameti seçecekleri yerde, nefreti ve intikamı seçtiler ve ellerinden her şey kayıp gitti.

Bir filmde şöyle bir söz duymuştum,
"Karanlık karanlıkta son bulmaz, Sadece aydınlık onu yok edebilir, Nefreti nefret yok edemez, Sadece sevgi onu yok edebilir.
İnsanlığın içindeki kötülükleri yok edebilecek, insanların kalbine şifa olabilecek tek duygu sevgidir."

Bizim hikâyede ise sevgi sınıfta kalmıştı. Evet, kalbimizde büyük bir sevda vardı ama baş edemediğimiz önümüzde dağ gibi duran ailelerimiz vardı. Bizim aşkımız onları durdurmaya yetmedi, onlar bizim aşkımızı yok edip üzerine toprak attılar.
O toprağı avuçlarımın arasına alıp, bana emanet edilen eve geldim. Kapının önünde dakikalarca durdum. Anahtara elim gitmedi, kapıyı açamadım. Kader beni hep imtihanlarla sınadı, hepsinden bir şekilde ayağa kalkıp geçmeyi başarmıştım. Ama bu defa bu kapının ardını açıp geçemedim. Bu eve gelmemek için yıllar önce kendime bir söz vermiştim.

Sakın dönüp arkana bakma Liya!

Bakmadım, her şeyi buraya gömüp yoluma devam etmiştim. Ama öyle olmadı, yine dönüp dolaşıp buraya gelmiştim. Şimdi küçük bir cesaret gerekiyordu, bu kapıyı açmam için...

Gözlerimi kapadım, bir an Mirhan gözlerimin önüne geldi, onun hayat dolu hali... Elimden tuttuğu, Seni seviyorum dediği kulaklarımda çınladı. Sonra burnuma bir koku ulaştı, bu koku sevdiğimin kokusuydu.
Bir adım ötemde onun kokusunu duyuyordum, birden cesaret edip kapıyı açtım.
Adımımı içeriye atınca aldığım koku daha da keskin hale geldi. Mirhan kokusu vardı, sevda kokusu vardı.

Etrafa şöyle bir baktım, her şey aynıydı. Hiçbir şey değişmemiş, nasıl bıraktıysam öyleydi.

Bir anda vücudumu bir titreme aldı, ayakta duracak dermanım kalmamıştı. Kendimi hemen koltuğa attım. Gözlerimden yağmurlar firar etmiş, bir bir dökülüyordu. Gözyaşlarımı serbest bırakıp içim çıkana kadar ağladım. Ona söz vermiştim ağlamak yoktu ama artık dayanamadım. Bu ev, onun eşyaları, onun kokusu beni altüst etmişti.

Ben kendimden geçmiş ağlarken bir ses işittim.

"Şeker kız!"

Ellerimi yüzümden çekip başımı kaldırdım, karşımda Mirhan gülümseyerek bana bakıyordu.

"Mirhan sensin!"

"Evet, şeker kız benim!"

"Sen, nasıl? Ama ölmüştün sen!"

"Evet, öldüm şeker kız ama senin böyle ağladığını görünce dayanamadım geldim."

"Mirhan gerçekten sensin değil mi?"

"İstersen beni test edebilirsin, hadi gel!"

Ellerini açmış, ona koşmamı bekliyordu. Yerimden kalkıp ona doğru koştum. Üzerine atlayıp sıkıca sarıldım. Hasret kaldığım kokusunu içime çektim. Yüzüne öpücükler kondurup, bütün özlemimi gidermeye çalıştım.

"Gördün mü şimdi gerçek olduğumu? Ama beni böyle sıkarsan yine ölebilirim."

Elimle ağzını kapattım.
"Sus ne olur sus, ölümden bahsetme! Sen toprak oldun, ben de öldüm. Ama şimdi buradasın, ne olur tekrar gitme, ne olur!"

Elma ŞekeriWhere stories live. Discover now