Hoşçakal Yeşil gözlü

128 41 14
                                    

Bir insan sevdiğini kaç kere kaybederdi? Bir, en fazla iki kere... Peki, ben kaç kez kaybetmiştim, kaç kez ellerimden kayıp gitmişti? İlk kaybedişim 11 yaşında olmuştu, ilk o zaman aramıza ayrılık girmişti.

Sonra 19 yaşında tam kavuştum derken tekrar kaybettim, yine ellerimden kaydı. O giderken bir şey yapamadım, ellerimi bırakırken engel olamadım. Beni teselli eden nefes almasıydı, hayatta ya, onun yaşadığını biliyorum ya yinede bana yeterdi. Sevdiğimi kaybedişim ikinci defa olmuştu. Tam kavuştum derken her defasında alnımıza ayrılık yazılıyordu.

22 yaşıma geldiğimde yine bulmuştum, yine bir araya gelmiştik. Her ne kadar aramızda mesafe olsa da gözlerine bakıyordum, kokusunu alıyordum. Ama olmadı bu defa sonsuza dek hayatımdan çıktı. Geri dönüşü olmayan bir yere gitti. Ona ulaşamayacağım, kokusu alamayacağım yere...

Ve ben sevdiğimi üçüncü defa kaybetmiştim. Ben bu hayatta onu üç defa kaybetmiştim, tam kavuştum derken onu benden her defasında almışlardı. Bizim sevdamız baştan sona imtihanla geçen bir aşk hikâyesiydi. Bu hikâyenin başrolü ise dedemdi.

En başından dediğim gibi dedem bu aşka yön verecek, kalbimi elimden alacaktı. Aldı da onun bitmek bilmeyen nefreti kalbimi yerinden söküp aldı. Onun nefreti iki kalbide öldürdü. Hatta iki ailede bu aşkın sebebi oldular. İki tarafta nefretlerine yenik düşüp evlatlarının sebebi oldular.

Peki, ben bu ellerimdeki kanın hesabını kimden soracaktım? Buna sebep olanların başrolü dedemden.

Üstümde Mirhan'ın kanı, gözlerimde içimdeki acının yaşlarıyla dedemin kapısına dayandım.

Zile basmak yerine kapıyı yumruklayıp, bağırarak dışarı çıkmasını istedim.

"Hasan bey, çık dışarı!"
O kapıyı açana kadar bağırdım, yumrukladım.
Dedem ne oluyor diyerek kapıyı açıp karşısında beni görünce donup kaldı.

"Hasan bey sonunda kapıyı açabildiniz."

Sertçe gözleriyle bana bakarak cevap verdi.
"Sen ne arıyorsun burada? Hem ne bu saygısızlık, Hasan bey 'de ne demek?"

"Aaa beğenmediniz mi? Hasan bey diyorum size işte, ne demem gerekiyor? Dede mi?"

"Liya sen ne saçmalıyorsun, çık git elimden bir kaza çıkacak."

"Hayır, konuşmadan hiçbir yere gitmeyeceğim sevgili dedeceğim."

O esnada Liya diye biri seslendi. Arkamı dönüp baktım ki babamlar...

"Ooo sizde geldiniz tam olduk şimdi! Ne oldu neden geldiniz, yoksa dedeme her şeyi anlatmaya mı geldiniz?"

Annem yanıma gelerek üstümdeki kan lekelerine baktı, sonra eliyle kontrol edip yaram olup olmadığımı anlamaya çalıştı.

"Liya kızım iyi misin? Bu üstündeki kanlar da nedir?"

Onun ellerinden kurtulup bir adım geriledim.
"Merak etme iyiyim ben, sapa sağlam karşında duruyorum. Bu kanlar ise sevdamın nişanesi... Bu kan Mirhan'a ait!"

Hepsi anlamamış şekilde bana baktılar, kesin benim delirdiğimi düşünüyorlardı.

"Ahmet al şu kızını götür şuradan yoksa hiç iyi şeyler olmayacak. Kapıma gelmiş, ters ters konuşuyor, deli gibi..."

Dedeme bakışlarımı çevirip bir kahkaha attım."Evet delirdim, sonunda delirttiniz beni! İçinizdeki nefretle yok ettiniz."

Babam araya girerek ne olduğunu sordu.

Elma ŞekeriWhere stories live. Discover now