Çocukluk Aşkım

1K 101 101
                                    

Herkesin en mutlu olduğu dönemler muhakkak vardır, bunlar çocukluğu olsun gençliği olsun. Hep kendi kendimize söyleniriz ben o zamanlar çok mutluydum diye. Benim ise en mutlu olduğum dönem çocukluğumdu. Küçük yaşlarda koparılmak zorunda olduğum, köyümde geçirdiğim çocukluğum, en mutlu günlerim olduğu yıllar...

Benim kader çizgim daha ben doğmadan o köyde çizilmeye başlamış ama dedemin yön vermesiyle acı bir sonla yol bulacaktı. Nefes alma sebebim yok olacak, ben nefessiz kalacaktım. Bütün bunlardan habersiz, hikâyem bir köyde başlayacak ve bir kalpte son bulacaktı.

Konya şehrinin bir köyünde doğmuş 6 yaşına kadar orada yaşamıştım. Sonra ise babamın işinden dolayı köyümüzden göç etmiş, büyük şehre taşınmak zorunda kalmıştık. İstanbul'a taşıdığımızda 6 yaşındaydım.

Çocuktum aklım ermiyordu, neden buraya geldiğimizi, ananem ve dedemden niye ayrıldığımız anlamamıştım.

Babam o zamanlar hep sessizdi, üzgün hali dikkatimi çekerdi. Annemle odalarda fısır fısır konuşurlar, annemin ağlamala seslerini duyardım. Ama neden olduğunu anlamazdım. Tek bildiğim yuvam dediğim evden ayrılmak zorunda olduğumdu, beni en çok üzen ise ananem ve dedemden ayrılmaktı.

Annem o zamanlar bir söz etmişti, karnın nerede doyuyorsa yuvan orasıdır yavrum, birde ailen başındaysa işte senin evin onlardır demişti. Bende mecburen kabullenip üzüntümü içime atmıştım.

Ama alışamamıştım bu koca şehre, ilk evimiz bir gecekonduydu, sadece bir odası ve küçük bir mutfağı vardı. Tuvalet, banyosu ise birdi. Babam az maaş aldığı için bütçemiz ancak buraya yetmişti. Evimiz küçüktü ama biz yinede mutluyduk. Babam, annem ve ben tam çekirdek aileydik.

Küçücük şeylerden mutlu olan, gülümseyebilen, yeter ki huzurumuz yerinde olsun diyenlerdendik. Tek eksik yanımız ananem ve dedemi çok özlüyorduk.
Yalnız ben bu koca şehirde çocukluğumu özgürce yaşayamıyordum.

Arkadaşlarımla sokaklarda oynayamıyor ve eğlenemiyordum. Çünkü ailem başıma kötü bir şey gelmesinden korkar tek başıma dışarı yollamazlardı. Sadece özgürlüğümü yazları köyümüze gidince yaşar, tatil bitene kadar tadını çıkarırdım. Şehirde yaşamanın ağır bedelleri de vardı. Beton binaların içine tıkılıyoruz ve gökyüzünün tadı çıkarmadan yaşlanıp gidiyorduk. Tabi birde kirli havası cabası... Sonra hastalık, depresyon derken uğraş dur, yaşının en güzel zamanları heba oluyordu.

Ben en güzel çocukluğumu köyümüzde yaşamış ve en çok mutluluğu o zamanlar hissetmiştim.

Bir yaz tatilinde okullar kapanır kapanmaz annemle soluğu yine köyümüzde almıştık. O zamanlar yaşım on üçtü. Dayımın kızlarıyla sabah evden çıkar, karanlık çökünce eve dönerdik. Akşama kadar sokaklarda oyun oynar eve girmezdik. Eve gittiğimiz tek vakit sadece karnımızı doyurmak için olurdu. Yeni arkadaşlarda edinmiştim. Serap, Ayşe, Murat, Orhan, Esra ve Cengiz...

Arkadaşlarımın içinden en sevdiğim oydu. Cengiz yeşil gözlü çocuk, kumral teni ve hafif dalgalı saçlarıyla beni kendine hayran bırakan çocuk... Utandığımdan gözlerine bakamadığım, karşısında konuşamadığım tek kişi. O yaşımda bana neler olduğunu anlamazdım, onu gördüğüm an dilim lal olur, beni bir heyecan basardı. Cengiz'i ilk o yaz görmüştüm. Oda benim gibi yazları başka şehirden gelip ananesinde kalırmış.

İlk tanışmamızda birbirimizi hiç sevemedik. Kızlarla saklambaç oynarken ebeye yerimizi söyleyip oyunumuzu bozmuştu. Tabi ben küçük cadı annemin deyimiyle, onu bir güzel azarlamış bağırıp çağırmıştım. Ona söylediğim sözler daha dün gibi aklımdaydı, elimi belime atıp karşısına geçtim.

"Bana bak çocuk kimsin nesin bilmem ama bizim oyunumuza karışmaya hakkın yok, şimdi git mahallemizden yoksa fena olur." Sesimi biraz yükselterek korkutmaya çalıştım ama çocukta hiç korkacak göz yoktu. Hatta karşıma geçmiş halime gülüyordu.

"Çok mu komik yeşil göz!" dememle gülmeyi kesmiş kızgın bakışlar arasında oda bana çıkışmıştı.

"Evet, çok komik şişko kız!" Demesiyle o gün küçük kalbimi çok kırmıştı. O zamanlar biraz şişkoydum ve arkadaşlarım benimle çok dalga geçerdi. Yani acıyan yarama dokunmuştu. Şişko lafını duyan ben, çocuğun üstüne atlamamla, yüzüne bir yumruk vurmamla son bulmuştu. Esra ve diğer kızlar beni zor zapetmişlerdi.

Çocuk yumruğumu yiyince biraz kendinden geçti. Ben daha hırsımı alamamış çocuğu bir güzel dövmek istiyordum. En son beni ondan uzaklaştırırlarken, önüme gelen kıvırcık kâküllerimi şöyle bir savurmuş, sonra dönüp yüzüne kedi göz diye çemkirmiştim. Yüzü yediği yumrukla kızarmış, benim lafım üstüne morarmıştı.

Hâlbuki nereden bilebilirdim o yeşil gözler benim kalbimi yakıp kavuracağını...

Her akşam olduğu gibi yemekten sonra mahallecek dışarı çıkıp karanlıkta saklambaç oynardık. Korka korka bir yerlere saklanmak, beni öyle heyecanlandırırdı ki gizli yerler bulup oralara girerdik. Yine akşam vakti kuzenlerle dışarı çıkıp saklambaç oynamaya karar verdik.

Bu sefer baya kalabalıktık, başka mahalleden çocuklarda gelmiş ortam cıvıl cıvıl olmuştu. Bu çocukların arasında Cengiz'de vardı. Onu görünce benim tepem attı. Eğer o oynarsa ben oynamam diye diretmiştim.

Arkadaşlarım yapma Liya, etme Liya, ne olacak oynasan bozma bu ortamı diye söylenip ağzımdan girip burnumdan çıkmışlardı. Sonuç onları kırmamak adına mecburen kabul etmiştim.

Cengiz ise ben kazandım edasıyla karşıma geçmiş sırıtıyordu. Oyun başlar başlamaz bizim kavgalar başlamıştı, o nereye saklanırsa gıcıklık olsun diye bende peşinden gidip onunla saklanır, oda aynı ben nereye gidersem peşimden gelirdi. Tabi ebeye yakalanınca da birbirimizi suçlar, senin yüzünden yakalandık diye birbirimize söylenirdik.

Her ne hikmetse nefret ettiğim çocuğun peşinden ayrılmaz olmuştum. Sırf onu gıcık etmek için peşine takılmıştım ama sonuç hiç öyle olmadı. Sanırım onunla saklanmak hoşuma gidiyordu.

Bu sefer ebe Cengiz'di beni bulamazsın diye en kuytu yere saklandım. Saklandım saklanmasına da bir şeyden haberim yoktu, taki karşımda köpeği görene kadar... Köpekçik karşıma geçmiş, salyalarını akıtarak bana bakıyordu. Köpeği görmemle bağırarak nasıl kaçtım, saklandığım yerden nasıl çıktım bilmiyorum. Jetonum Cengiz'i karşımda sırıtıp görene kadar düşmedi. Biz saklambaç oynuyorduk ve ben Cengiz tarafından sobelenmiştim. O ise hala karşımda durmuş gülüyordu.

"Ne oldu hiç mi sobelenen görmedin? Böyle birden sevindin?  Diye çıkıştım.

" Gördüm ama böyle güzelini, böyle kahve gözlü, böyle kıvırcık saçlı ve böyle köpekten korkanı da hiç görmedim." demesiyle benim akıl uçup gitmişti. Yeşil gözlerine öylece bakıp durdum. Gözlerimi hiç kaçırmadan uzunca baktım.

Cengiz'de ona neden böyle baktığımı sorunca dudaklarımdan öyle bir söz çıktı ki ben bile kendime şok olmuştum. Cengiz' in yüzüne bakıp;

"Çok güzel gözlerin var!" demem bir oldu. Şaşırmış halde bana bakınca ne dediğimin farkına varıp hemen kendimi toparladım, diğerlerini de bulalım bahanesiyle ondan hemen uzaklaştım.

Kendime inanamıyordum ben böyle söz nasıl ederdim, hem de nefret ettiğim birine... Kendi kendime söylenirken karanlık olan yere gelince durakladım. Korkup daha fazla ilerlemeden Cengiz'in gelmesini bekledim. Korktuğumu anlayınca Cengiz hemen önüme geçmiş birlikte diğer arkadaşlarımızı da bulup sobelemiştik.

Ben o akşam çok mutluydum, çocukluk hali neden böyle hissettiğimi bilmiyordum ama çok sonradan anlayacaktım. O benim çocukluk aşkım olduğunu... Sonradan anlayacaktım en büyük sınavım olduğunu, onun alın yazım olduğunu...

Elma ŞekeriWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu