Jimin dilini yanağına bastırdı, biraz bekledi. "Ben gelmeden önce... Jungkook evdeydi, değil mi?"

Bakışlarımı kaçırırken başımla onayladım, gözlerim kucağımda birleştirdiğim ellerime takıldı. Artık herhangi bir parçam, organım haline gelmiş yüzüğümü fark ettim. Ağırlığını hissettim. Baş parmağımla yüzüğü çevirirken gözlerim doldu. Dövme ara sıra gözüme takılıyordu, onun zaten farkındaydım ama yüzüğün varlığını tamamen unutmuştum. Elimin bir parçası gibiydi, senelerdir bir kez bile çıkarmamıştım çünkü.

"Israr etmekten nefret ediyorum ama konuşulması gerek gibi duruyor," dedi. "Sorun ne? Görüşememeniz mi?"

Düşündüm. Jimin'e söyleyip söylememeyi yani. Artık iş işten geçmişti zaten, bu saatten sonra bilseydi de bir şey olmazdı. Hatta benim yerime sana yardım etmeyi deneyebilirdi, başarılı bile olurdu belki, Jimin'di o sonuçta. Benim gibi değildi.

Yine de onu üzmek, korkutmak da istemiyordum fakat dediğim gibi, saklamak bir şeyleri düzeltmeyecekti. Konuşmanın bile düzeltip düzeltmeyeceğini bilmiyordum gerçi.

"Biz ayrıldık." dedim, şak diye. Ağzımda acı bir tat bıraktı. "Yani.. ara verdik daha doğrusu ama düzelmesi çok zor."

"Ne?" Sesindeki şok yüzünden ona döndüm, yüzüne baktım. Gözleri kocaman açılmıştı, dudakları da öyle. Korku ve hayal kırıklığını bile hissettim. "Ne demek ayrıldınız? Siz? Jungkook nasıl kabul etti böyle bir şeyi?"

Güldüm, dışarıdan alaycı bir gülüş olarak duyulduğuna emindim ama amacım o değildi, trajikomik bir durumdu sadece. "Jungkook teklif etti zaten, halimi de gördüğün üzere."

Jimin bir şeyler söyleyecek gibi oldu, kelimeler dudaklarından bir türlü dökülmedi. Yüzünü sıvazlarken ayağa kalktı.

"Taehyung," diyebildi sonunda. "Aklım almıyor. Jungkook bunca sene, yaşadığınız bunca şey boyunca, ki sana olan üzüntüsünden kaç kez yatak döşek hasta oldu, bir kez bile senden vazgeçmedi. Altı ay tek bir mesaj bile atmadan ortadan kayboldun, yine sesini bile çıkarmadı sana olan sevgisinden. Nasıl senden ayrılmış olabilir? Şaka mı bu?"

"Jungkook'la en son ne zaman yüz yüze görüştün?" diye sordum.

"Emin değilim." dedi. "İşle çok meşgulüm, o da grupla uğraşıyor. Birkaç ay oldu."

"Onu tanıyamıyorum," dedim, sesim fısıltıya dönüştü. "Sen de tanıyamazdın. Jungkook..."

Dilimin ucundaydı, söylemem gerekiyordu.

"Jungkook ne?"

Elimle yatağın boş kısmına iki kez vurdum. "Yanıma otur."

"Beni korkutuyorsun Taehyung." diyerek dediğimi yaptı, yanıma oturdu.

"Olabildiğince açık olmaya çalışacağım," dedim. "Kısaca özetleyeceğim."

"Evet, dinliyorum?"

"Birkaç ay önce Jungkook daha yurda taşınmamışken bir akşam o üzerini değiştirirken odaya girip ışığı açtım," diye başladım anlatmaya. "O zaman da aramız açıktı zaten, o yüzden cinsel olarak temasımız yok denilecek kadar azdı, onu kıyafetsiz görmüyordum bayağıdır. Ben ışığı açınca açma diye çıkıştı bana çünkü sağ kolu neredeyse omzundan dirseğine kadar tamamen bandajlıydı, ayrıca üzerinde kan lekeleri vardı. Yenilerdi."

Jimin'in kaşları git gide çatıldı. "Tahmin ettiğim şey olmadığını düşünmek istiyorum."

"Öyle." dedim. "Kendine zarar veriyormuş, ben anında anladım zaten durumu. İkimiz de çok ağladık o akşam, Jungkook düşündükleriyle baş edemediğini söyledi. Psikoloğa da gitmeyi bırakmış, iki aydır yaptığım bir şey bu dedi. Onun için dik durmak istedim, duygularımı işin içine katmadan konuşmaya çalıştım psikoloğa yeniden gitmesi için ama kendimi bir noktaya kadar tutabildim elbette. Kesikler... çok kötüydü çünkü."

Cockeye's Song | TaekookOnde histórias criam vida. Descubra agora