"Jungkook, bırak şunu. Yürü!" 

"Bırakmıyorum." Sesim boştu, şokun verdiği bir şeydi bu. "Taehyung görürse..."

"Herkes gördü zaten." dedi çaresizlikle. "Herkes duydu, fotoğrafları alan aldı almayan da resmini çekti Jungkook. Bir anlamı yok, bırak."

Jimin üzgündü, çok üzgün hem de.

"Tüm okula yayılması birkaç dakika sürer, sen toplasan da bir şey değişmeyecek." Yumruğumun içerisinde sıktığım fotoğrafı aldı zorla. Tişörtümün eteğini tutan elimi de gevşetti. "Bırak, gidelim."

Başıma ağrılar giriyordu, sıçmıştık, batmıştık, bitmiştik. Beni tamamen terk etme olasılığın dışında hiçbir şey düşünemiyordum.

Kalbim kulaklarımda atıyordu, tişörtümü bıraktım, topladığım fotoğraflar tekrar yere döküldü. Durumun ciddiyeti yavaş yavaş geliyordu bana.

Nefes alış verişlerim hızlandı.

Bir elimle yüzümü sıvazladım, diğerini saçlarımdan geçirdim. Etraftaki sesler uğultu olmaktan çıkmaya başlamıştı, konuşulanları seçebiliyordum artık.

"Jungkook ibne miymiş yani?"

"Şaka gibi, aşıktım ben Taehyung hocaya. İğrenç ya, nasıl olur?"

"Nişanlısı yok muydu?"

"Evet, daha sabah gördüm ikisini beraber."

"İnanılır gibi değil." 

"İkisini de çok yakışıklı buluyordum ama bayağı mide bulandırıcı."

"İğrenç ibneler."

Kan beynime sıçradı, son cümleyi kuran çocukla göz göze geldik. Tanımıyordum bile onu ama tutamadım kendimi, yapıştım yakasına.

Sırtını dolaba çarptığımda etraftan toplu bir şaşkınlık nidası yükseldi. Jimin koluma yapıştı. "Jungkook başın yeterince belada zaten, yapma!"

Onu hafifçe itip çocuğun boynuna bastırdım kolumla, nefes alamadığı için elime abandı. "Yüzüme söyle." dedim. "Yüzüme söylesene, orospu çocuğu! Oradan konuşmak kolay!"

"Bırak!" Sesi fısıltı gibiydi, nefes alamadığı için yüzü kızarmaya başlamıştı.

"Jungkook! Yeter!" Jimin yeniden beni durdurmaya çalıştığında geri çekilip çocuğu yere fırlattım, sert bir şekilde düştü.

Bir ona, bir de şokla izleyen kalabalığa baktım. Kimsenin bendeki deli gücünden haberi yoktu elbette.

"Aranızda konuşmak yerine yüzüme söyleyin!" dedim bağırarak. "Hadi, ne diye susuyorsunuz? Desenize ibne diye!"

Kimseden çıt çıkmadı, çocuk kelimenin tam anlamıyla sürünerek uzaklaştı benden. 

Fotoğraflardan birini alıp parçalara ayırdım, enseme kadar bir ağrı saplanmıştı başıma. "Bunu kim yaptıysa..." dedim, öfkem sesimden akıyordu. "Burada olduğunu biliyorum. Seni bulduğum zaman ölmek için yalvaracaksın bana." 

Herkes birbirine baktı.

"O zamana kadar tadını çıkar yarattığın kaosun, yaşatmayacağım çünkü seni." 

Elimdeki parçaları da yere bıraktıktan sonra kalabalığı aşarak fakültenin çıkışına doğru yürümeye başladım, beni gören bir adım geriledi zaten. Çıkmadan önce yerden birkaç tane fotoğraf aldım, pantolonumun arka cebine attım. Jimin de birkaç adım arkamdaydı.

"Dur bir, nereye gidiyorsun?"

"Taehyung'a söylemem lazım." dedim, hissettiğim korku, şaşkınlık ve üzüntüye rağmen oldukça iyi idare ediyordum çünkü öfkem hepsinden daha canlıydı.

Cockeye's Song | TaekookWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu