67. Bölüm

435 39 10
                                    

Az önce yazdıklarımı tekrar buraya yazmayacağım sizi sıkmamak adına, sadece iyi okumalar diliyorummm. 🌸🌸

🪽🪽

Cansız bir şehirde canhıraş atan kalbimin sesiydi kulaklarımdaki uğultu. Kalbimin tek bir sebeple atmasını sağlayan sevgilimin yokluğuydu içimdeki soğukluk. Ve acısını acımda hissettiğim çığlığımdı bileklerimdeki sızı.

Aren... Biliyorum, gitmem büyük bir hataydı ama senin gitmen bir daha geri getirilmeyecek bir hayattı...

Neden, diye çok düşündüm; Melih'in sözüne neden güvenip Aren'i yalnız bıraktım? Cevap bulamadım, hatalıydım. İnanmıştım, bu hikaye başlamadan Aren'e inandığım gibi bu sefer de Melih'e inanmıştım. Ama yanılmıştım.

Melih'in gözlerindeki kırmızılıkları görmüştüm, kan toplanmış gibiydi tıpkı ama biliyordum, kan değildi o kırmızılıklar. Benden ve Aren'den dökülen kanlardı...

"Hüma, iyi misin? "

Melih'in nefesini yüzümde hissettiğimde hissettiğim sadece bulanan midemin genzimi yakan safrasıydı. Gözlerim kapalıydı, bu yüzden onu görmüyordum fakat bu onu tüm benliğimle hissetmeme de engel olmuyordu.

Ondan nefret ediyordum. Yanlış tanımıştım, yanlış yapmıştım ve bunu en acı bir şekilde öğrenmiştim.

"Hüma sana diyorum! "

Ona cevap vermediğimde sinirleneceğini biliyordum ama bu umurumda bile değildi. Karşısında acı çektiğimi görmesine rağmen hâlâ bu saçma soruyu sormasını anlamıyordum. Benim acımı göremeyecek kadar kör mü olmuştu gözleri?

"Hüma?"

Saraydan onunla çıktığımda tek düşündüğüm sadece Aren'di. Tek başıma o yataktan kalkamayacak kadar güçsüzdüm ama Melih'i kullanabileceğimi düşünmüştüm ve böylece Aren'i bulabilecektim. Kurtulacaktım, kurtulacaktı.

Hayatta hiçbir şey istediğim gibi olmazdı ama burasını farklı sanmıştım, bu sefer olur diye düşünmüştüm. Yanılmıştım...

Melih beni yataktan kaldırdığında hiç gücüm yoktu üzerimde. Bir de koluma sapladığı iğnenin içindeki sıvı kanıma karışınca bilincim de kapanmıştı ve böylece Aren'e ulaşabilme umudum tamamen terk etmişti beni.

Gözlerim karanlığa kapandığında ruhum bedenimden ayrılıp Aren'in yanına gitmişti. Şimdi ise bedenim hem Aren'siz hem de ruhsuzdu.

"Bir şey söyle artık! " Melih'in yüksek sesiyle kapalı gözlerimi yavaş yavaş açıp ruhsuzca siyah gözlerine baktım.

"Ne gerek var nasıl olduğumu öğrenmene?"

Cevabımla omuzlarını düşürüp derin bir nefes çekti içine. "Nasıl olduğunu bilmek istiyorum Hüma. "

Gülümsedim yavaşça. "Ölmem merak etme. "

"Ölümünden değil, ruhunun çekilmesinden korkuyorum. "

Cümlesiyle kaşlarım çatılırken dudaklarımdaki alaycı gülümseme yerle bir olmuştu. Ne demekti bu? Ruhunun çekilmesinden korkuyorum, ne demekti?

"Ne? " dedim kısık sesimle. "Ne dedin sen? "

Gözlerini gözlerimden çekti Melih, düşük omuzlarını daha da düşürmüştü. Alıp verdiği nefesler düzensizdi, kırmızı olan gözleri yaşlarla doluyordu.

Melih bir şey biliyordu ve bu ona acı veriyordu.

"Hüma, ben... " Sesi kısıklaştı. "Ben özür dilerim. "

"Ne, neden? "

Gözlerime bakmıyordu hâlâ. "İnan bana bilmiyordum Hüma, inan bana. "

Acım öfkeye dönüşürken kaşlarımı çattım. Oturduğum koltukta dikleşirken kalan son gücümle kolumu kaldırıp Melih'in çenesine uzattım. Çenesini sıkıca kavramaya çalışarak gözlerini gözlerime çevirdim.

"Neyi bilmiyordun? "

Dudaklarını düz bir çizgi haline getirip bir süre baktı mavi gözlerime. Geçen dakikalar işkence gibi gelirken iyice güçsüzleşen elim çenesinden kayıp gitti. Gözleri teninden ayrılan tenimi takip ettiğinde elini kaldırıp elimi tuttu.

"Hüma." dedi önce gözleri elimde gezinirken. Sessiz kaldım, bir şeyler söylemesini istedim. "Ben... "

Gözleri tekrar gözlerimi buldu. Bu sessizliği can sıkmaya başlamıştı. Bir şey biliyordu, benim ya da Aren'in hakkında bir şey biliyor olmalıydı.

"Söyle artık! " dedim dişlerimi sıkarak.

"Buradan çok uzun zaman önce bir görev için Dünya'ya gönderilmiştim, yıllar geçti ve ben buraya daha yeni gelebildim. Bu zaman diliminde çok şey değişmiş Hüma, inan bana bilmiyordum. "

Melih anlatırken bir yandan içim sıkışıyordu bir yandan sabırsızlanıyordum. Çünkü biliyordum şimdi söyleyecekleri hiç hoşuma gidecek şeyler değildi.

Ve biliyordum, Aren ve ben, bir yolun sonundaydık...

"Neyi Melih, neyi bilmiyordun? "

"Şehrin yeni kanunuymuş, herkesin bir ruh eşi varmış ve eşleşmeyen ruhlar yok olmaya mahkummuş." Evet bu kadarını biliyordum ve eğer biraz daha zaman kaybedersek Aren yok olmaya mahkumdu. "Sen o adamla eşleşmişsin, Arenle."

Oynayan adem elması ile yutkunduğunu anladım. "Evet." dedim çatlayan sesimle sessizce.

"Ve siz birbirinizi daha yeni bulmuşsunuz, birleşememişsiniz. " Gözlerimden birer damla yaş düştü yanaklarıma. "Eğer vaktinden önce eşleşme olmazsa da ruhlar yok olurmuş. "

Biz ise o zamanın büyük bir çoğunluğunu doldurduk, önümüze ise yokluğun kapıları kuruluyordu..

"O vakit dolduğunda Aren yok olacakmış Hüma ve sen de... "

"Ben de. " dedim yok olacağımı düşünerek. Aren'in yokluğuna kendi yokluğumu da katacağımı biliyordum.

"Hayır sen yok olmayacaksın Hüma. " Ne, ne demekti bu?

Eşleşmeyen ruhlar yok olmaya mahkumdu, bunu biliyordum ama Melih ne diyordu? Ben nasıl yok olmayacaktım?

"Saçmalama." dedim öfkeyle çıkan sesimle. "Eşleşmeyen ruhlar yok olur, bunu az önce sen de dedin. "

Başını salladı hafifçe, gözleri gözlerimde değildi artık. Önüne bakıyordu. "Dedim evet ama o kural normal ruhlar içinmiş Hüma, sarayın içindekiler için geçerli değilmiş. "

"Ne?"

"Sen Hüma, sen sarayın Kayıp Meleğiydin, yani saray halkındansın sen yok olamazsın. "

İçinde bulunduğum bilinmezlikle kaşlarım çatılırken bir biçimde sordum. "Ne olacak bana? "

Aren'in yokluğundan sonra çok da bir önemi kalmazdı aslında bana ne olacağının ama insan bu işte, merak ediyordu ne de olsa.

"Sen... " dedi kısık bir sesle, başınk hafifçe kaldırıp gözlerini gözlerime değdirdi ama bu saniyelik bir değdirmeydi. "Ruhun bedeninden ayrılıp zindanda hapsolan Dragon'un kölesi olurmuş, bedenin ise Tartarus şehrine hapsolurmuş. "

Duyduklarım ile kalbim sıkışırken gözlerim bileklerime kaydı. Beyaz deride oluşan yarıklardan akan kırmızı ve sıcak kan tenimi yakarken asıl yanan başkaydı.

Kalbim...

🪽🪽

Evettt, ilk bölümün sonuna geldik. Nasıldı bakalım?

Yorumlarınızı bekliyorum ve yıldızları patlatmayı da ihmal etmeyelim bebişler. 💕💕

Hadi diğer bölüme geçelim...

ARAF MELEĞİ: Kayıp RuhWo Geschichten leben. Entdecke jetzt