19. BÖLÜM

990 214 5
                                    

Uzatmadan söyleyeceklerimi söyleyip bölümü geçelim, ne dersiniz 😉

Bölümü ve diğerlerini oylamayı unutmayalım lütfen. Yorum da yaparak düşüncelerinizi belirtirseniz sevinirim. 🫠🫶

İyi okumalar diliyorumm 🪻🩵🩷

🪽🪽

Ona birkaç adım ötede dururken öylesine yabancıydı ki ruhuma. Onu daha tanıyamamışken tanımak isterdim o sıra. O şöminenin karşısında oturmuş turuncu alevlerini gözleri önüne seren ateşi izlerken ne düşündüğünü merak etmiştim. 

Telaffuz ettiğim ismini duymamıştı, beni fark etmemişti. Öyle dalgındı ki açık bıraktığı kapıdan birinin girip girmeyeceği bile aklına gelmiyordu. 

Gördüğüm, bildiğim kadarıyla Aren güçlü biriydi ama karşımda bambaşka biri vardı sanki. Yorgun, bitkin, üstelik yenilmiş… 

Yanına gitmek için birkaç adım attım, tahta zemin ağır ağır gıcırdarken omzunun üstünden arkasına baktı hafifçe. Benim olduğumu bilmiş miydi bilmiyordum ama halinde en ufak bir kıpırtı bile yoktu. 

Yanına gitmek istiyordum ama içimdeki korku tohumlarının filiz verip bedenimi çevrelemesi yüzünden gidemiyordum. Zehirli bir sarmaşık gibi içim dahil her yerim sarmalanmıştı korku ile, kımıldayamıyordum. 

Gözlerimi üzerine diktim, en az beş dakika öyle durmuşumdur. Halinden memnun gibiydi, belki de beni henüz görmemişti. Ya da görmezden geliyordu. 

"Orada rahat mısın? " 

Sert sesi kulaklarımda yankılandığında omuzlarımı dikleştirip boğazımı temizledim. Onun karşısında her ne kadar korksam da bunu belli etmeyecektim. 

"Seni götürmeye geldim. " 

Direkt konuya girmemle iyi mi yapmıştım bilmiyordum ama onun büyük bir kahkaha atmasına sebep olmuştu. 

"Komik bir şey mi söyledim? " 

Gülüşü ciddiyete büründüğünde ayaklandığını fark ettim. Henüz yüzünü görmemiştim, nedense yüzünü saklıyordu benden. 

Soruma cevap vermeyip ağır ağır ayaklandı Aren. Şöminenin tam karşısında durduğunda bana sırtı dönüktü. Onun kaslı ve gergin sırtını gördüğümde hafifçe yutkundum. Elbette ondan etkilenmiyordum sadece patlayacakmış gibi görünen gömleği korkutuyordu beni. 

"Git buradan. " 

"Gitmiyorum Aren. "

İnatlaşmak istiyorsa pekala inatlaşırdık ama onu eve götürmeden gitmeyeceğimi bilmesini istiyordum. Ne olduğunu bilmediğimiz kötülüğün peşimizde olduğunu bilerek kendini cezalandırmasına engel olacaktım bir şekilde. 

Sanki mümkünmüş gibi sırtı daha da gerildi. Herkese hükmü geçer sanıyordu ama yanılıyordu, kimsenin sözü ile hareket etmezdim ben. Yani bende o hükmü geçersizdi. 

"Git, dedim sana! " Sesi bu sefer sabırsızdı. 

"Bende gitmiyorum, dedim sana! " 

Hareket ettiğinde ağır ağır döndü ama yüzünü hâlâ göremiyorum karanlıktan. Şöminenin ışığı odayı aydınlatmaya yetmiyordu, anladığım kadarıyla burada ışık da yoktu. 

"Sınırlarımı zorlama küçük. " 

Tehdidine yüz çevirmek istiyordum ama tam olarak yapamıyordum. Yine de güçlü görünmek adına ona kafa tutmaya devam ettim. Başıma neler geleceğini bile bile! 

"Senin sınırların bende işlemez Aren! " 

Duydukları karşısında ağzının içinde bir şeyler gevelediğinde sinirlendiğini biliyordum. Yine de dimdik durup o karşıma gelene kadar titrememeye özen göstermiştim. Koca adımları ile dibimde bittiğinde verdiği soğuk nefesler yüzümü üşütüyordu. 

Yüzü hâlâ karanlıktaydı ama grileri öyle çok parlıyordu ki onları görememek elimde değildi. Grileri somut bir şekilde karşımdaydı ama içlerindeki soyutluk onun bile tahmin edemeyeceği kadar karmaşıktı. 

"Fazla cüretkârsın. " 

"İtirazın mı var? " Tek kaşımı kaldırıp sormuştum. Grilerinin karardığına şahit oldum. 

Sinirlendiği sıklıkla alıp verdiği nefesimden belliydi. Karanlıkta parlayan gri gözlerinden gözlerimi çektiğimde yanında duran ellerine çevirdim. Şöminenin ışığının izin verdiği kadarıyla yumruk yaptığını gördüm ellerini. Sakinliğimi korumaya çalışarak tekrar yüzüne çevirdim. 

Kendini zapt etmeye çalışıyordu, Umay ve Feris'e yaptığını bana yapmamak için kendini frenlemeye çalışıyordu. Ondaki bu gözle görülür değişime içten içe sevinsem de hâlâ bana bir şey yapabilirdi. 

"Benimle eve geliyorsun Aren yoksa ben de gitmiyorum! " Ayağımı yere vurup söylemem ona komik gelmiş gibi güldüğünde kaşlarımı çatıp gözlerine baktım. "Ne gülüyorsun be! "

"Sen bana bu halinle kafa mı tutuyorsun Hüma? " 

"Halimde bir şey göremiyorum. "

"Beni nasıl eve götürmeyi planlıyorsun? " Alaya alıyordu beni ama istersem yapamayacağım hiçbir şeyin olmadığını bilmiyordu. 

"Görürsün." deyip karşısından çekildim. Arkasında kalan şömineye doğru gidip önündeki pufların birine oturdum. 

Arkamda ne yaptığını bilmiyordum ama sözünün dinlenmemesinden dolayı sinirden kudurduğunu biliyordum. Ona nazaran öyle keyifliydim ki şöminenin yanan ateşini izlemeye başladım. 

Onu bıraktığım yerde hareketlilik olduğunda ne yaptığını fazlasıyla merak etsem de başımı çevirip bakmadım. Gözlerim inatla ateşin yanışını izlerken bir dakika sonra yanımdaki pufa gelip oturdu. Bacaklarını önüne kırdığında kollarını dizlerine sarıp benim gibi yanan ateşi izlemeye başladı. 

"Beni nasıl buldun? " Dakikalar sonra bu soruyu sorduğunda bileğime çevirdim gözlerimi. Artık yanmıyordu, kızarıklık da yoktu. 

"Beni küçümseme. " Elbette ona söylemeyecektim nasıl bulduğumu. 

"Hüma! "

İsmi hitap ettiğinde bir hışımla ona dönüp sordum sinirli bir sesle. "Bana ne zaman bu isimle hitap etmeyi keseceksin? " 

"Hiçbir zaman. "

Bana bakmıyordu, sadece yanan ateşteydi gözleri. Cevabına başımı sallayıp ben de ateşe bakmaya devam ettim. Benim aksime çok inanıyordu o kişi olduğuma. 

Tek kelime daha etmediğimizde geçen dakikaları saymaktan yorulmuş, sonunda pes etmiştim. Geçen vakitte hem sıkılmış hem de karnım acıkmaya başladığından yerimde kıpırdanıp ayağa kalktım. Ona üstten bakarken kımıldamamıştı bile yerinde. Yüzüme bir kez olsun bakmamıştı. 

"Mutfak nerede? " diye sordum öfkeyle. Cevap vermedi. 

Önünden çekilip salon gibi yerden çıktığımda evin diğer odalarını gezmeye başladım. Ard arda açtığım iki kapının sonunda mutfağı bulduğumda odanın içini aydınlatmak için bir şeyler aramaya koyuldum. Kapının ağzında ayağıma çarpan demir parçasına eğilip elime aldığımda bunun bir gaz lambası olduğunu gördüm. İçimde sevinçle uçuşan kelebekler onu yaktığımda daha fazla kanat çırptığında yüzümde aptal bir gülümseme vardı. 

Odanın içinde gözlerimi gezdirdiğimde kırmızı rengin hakim olduğu dolaplara yöneldim. Kapağını açıp içine göz attığımda sadece makarnanın olduğunu gördüm. Bunu sorun etmeyecektim elbette, elimi uzatıp dolaptan çıkardığımda doğrulup tezgahın üzerine bıraktım onu. Bir tencere alıp içine su doldurduğunda kenarda duran ateşi yakıp tencereyi üzerine koydum. Kısa sürede su kaynadığında makarnaları içine boşaltıp haşlanmasını bekledim. 

Makarna haşlanırken bulduğum sebzeler ile hem bir salata hem de makarna için sos hazırlayıp masayı donattım. Makarna haşlandığında onu tabaklara koyup üstüne de sos eklediğimde Aren'i çağırmak için kapıya yönelmiştim ki kaslı vücudu ile kapıda durdu. 

Odayı aydınlatan gaz lambası günler sonra onun yüzünü görmemi sağladığında gördüklerim ile şoke olmuşçasına baktım yüzüne. Gözlerindeki kırmızılıklar ve yer yer kendini belli eden morluklar yakışıklı yüzüne bir darbe indirirken dağılmış ifadesinde hayal kırıklığı vardı. 

ARAF MELEĞİ: Kayıp RuhWhere stories live. Discover now