49. BÖLÜM

683 133 2
                                    

Bölümü oylamayı ve yorum yapmayı ihmal etmeyelim lütfen. 🥹

Sizleri seviyorum 💞 iyi okumalar diliyorum... ❤

🪽🪽

Gözlerimdeki hüzün söylediklerim yüzündendi, pişmandım. Deli gibi pişman olmuştum ama biliyordum iş işten geçmişti. Pişmanlığın bir faydası yoktu artık tıpkı haklı olmamın bir faydası olmadığı gibi.

Karşımda öylece durmuş hüsranla mavilerimde dolaştırıyordu gri irislerini, bana böyle baktıkça içim acıyordu. Karşımda güçlü gibi dururken öyle olmadığını bilmek canımı yakıyordu. Fazlasıyla…

Haklıydı, ona başımdaki belaların onun yüzünden olduğunu söylemiştim, kim olsa içerlenirdi. Niyeti sadece beni korumakken ve bana bunu en acılı şekilde anlatmışken ona böyle dememeliydim.

Zamanı geri getirebilme gibi bir şansım olsaydı eğer çok değil yalnızca iki dakika öncesine giderdim.

"Söylesene Vera, senin başını ben derde sokmadım mı? " Görüntüsünün aksine sesi darmadağındı.

"Aren üzgünüm. " Başımı öne eğişim buğulanan gözlerimi ondan saklamak içindi.

"Üzgün olmanın kimseye faydası yok. Kafandaki o düşünceleri silip atmaz üzgün olman. " Haklıydı, sustum.

Susuşumla belki yanımdan gider sandım ama gitmedi. Kendini frenler gibiydi, elini ensesine atmış öylece duruyordu. Deli gibi yüzüne bakmak isterken ona bakamamak içime işliyordu.

"Bir şey söyle bana! Gitmemem için bir şey söyle! " Öfkeli sesi yalvarır gibiydi, tek kelimemle gitmeyeceğini biliyordum ama ona tek bir kelime bile edemezdim.

Dolan gözlerime hakim olamadım, iki gözümden de teker damla kayıp giderken karşısında suç işlemiş çocuk gibi duruyordum.

Sessiz olmak için dudaklarımı ısırdım, elimi kaldırıp yüzümdeki ıslaklığı silmek istiyordum ama o zaman anlardı. Yapmadım, başım öne eğik bekledim.

Bu sefer benden gitsin diye bekledim.
Gitmedi.

"Ağlama! " dedi sert sesiyle. Görmüş müydü, nasıl?

Hâlâ başım öne eğik öylece dururken bir adım yaklaştığını hissettim. Bu adım içimi titretirken onun ağladığımı fark etmesi ve sert sesiyle ağlamamam için ikaz etmesi dudaklarımdan bir hıçkırığın çıkmasına neden olacak diye alt dudağımı dişledim.

Bir adım daha attı ve bir damla daha aktı.

"Vera ağlama! " Sesini sert tutmaya çalışıyordu ama giderek yumuşuyordu. "Bak bana. "

Bakmadım, başım öne eğik birkaç damla daha akıttım. Bunu fark ettiğinde elini yüzüme uzatıp çenemin altına koydu. Başım yavaş yavaş kalkarken birer damlayı daha özgürlüğüne bıraktım.

Gözlerim gözleriyle buluşurken dudaklarını araladı. Ne söyleyeceğini iyi biliyordum, ağlamamı isteyecekti. Ama bu şu durumda mümkün değildi, tıpkı onun o saraya gitmemesi gerektiği gibi.

"Gitme! " dedim kısık ve titrek bir sesle. "Gitme! "

Kısık gözleri normale dönerken dudaklarını düz bir çizgi haline getirip birbirine bastırdı. Karşısında böyle ağlamak zoruma gitse de onun da benden bir farkı yoktu.

Benden tek kelime istemişti, istediğini vermiştim. Gitmemesini istiyordum, bunun tüm kalbimle istiyordum hem de.

"İyiliğin için. " dedi o da kısık ve şefkatli bir sesle.

Başımı salladım iki yana, kabul etmiyordum. "Ben iyiyim Aren. "

"Gün geçtikçe. " Devamını getirmek zordu ama o yarım bırakmatı sevmezdi. "Daha da kötü olacaksın. "

Islak gözlerimi gözlerine çevirdim. "Yine de gitmeni istemiyorum. "

Neden, dercesine baktı. Haklıydı, ben olsam ben de sorardım. Ama ona bir cevap veremezdim, daha ben bile nedenini bilemezken hayır, olmazdı.

"Vera." İsmimi söylemek ona zor geliyordu, zira o beni başka bir isimle anmak istiyordu.

"Aren lütfen, o saraya gitme. " Yalvarırcasına baktım ona, gözlerimdeki hüznü gördü. Bakışlarındaki özür dileyen ifadeyi hissettim.

"Tamam." dedi ama birden. "Gitmeyeceğim."

İçimdeki küçük kız çocuğu sevinçle oynarken yüzüme bir tebessüm yerleşmişti. Ağlayan gözlerim yaşlarını durdururken kendimi ona sarılmamak için zor tutuyordum.

"Ama bir şartla. "

Sevincim kursağımda kalırken ona baktım. "Ne şartı? "

"Benimle dağ evine geleceksin. " Nasıl yani, tek şartı bu muydu?

Kafa karışıklığı ile yüzüne baktım, kendini tehlikeye atmaması için karşıma koyduğu tek şart onunla dağ evine gitmek miydi? Neden bu kadar basit bir şart sunmuştu önüme?

"Tamam." dedim şaşkınlığımdan ayrılarak.

"Eve gidip üstüne kıyafet aldıktan sonra yola çıkarız. " Tek kelime daha etmeden karşımdan ayrıldığında gidişinin yarattığı boşluğa baktım uzun bir süre.

Anlamıyordum, onun bu kadar basit şartlarla oynamasını tahmin bile etmezdim. Yine de üzerinde daha fazla düşünmek istemiyordum, sonuçta istediğim olmuştu. O saraya gitmeyecekti.

Moralim yerine gelirken Wizard'ın evinden çıkan Pars ve Asra'ya baktım gülen bir yüzle. Onların yüzünde şaşkınlık hakimken yanıma geldiklerinde Asra'ya sarıldım.

"Ne oluyor? Aren nerede? " Asra sarılışıma karşılık verirken Pars'ın sorusuna cevap verdim.

"Aren'i o saraya gitmemesi için ikna ettim. "

Anında sordu. "Şartı ne? "

Bunu bilmesi onu tanıdığını gösterirken kollarımı Asra'nın boynundan çektim. Bir elim enseme giderken Pars'a cevap verdim.

"Onunla dağ evine gitmem. "

Asra bıyık altından gülümserken Pars gözlerini büyütüp yüzüme bakıyordu. Onu bu kadar şaşkına çeviren neydi bilmiyordum ama moralimi bozmak istemiyordum.

"Eve gidip birkaç parça kıyafet aldıktan sonra yola çıkacakmışız. "

Asra koluma girdi. "E hadi o zaman ne bekliyoruz? "

Pars sessiz kalırken Asra ile kol kola arabaya doğru ilerledik. Kısa sürede Pars da peşimizden geldiğinde evin yolunu tuttuk. Aren çoktan gitmişti, nerede olduğunu merak etsem de birazdan eve gelecekti nasıl olsa.

Biraz sonra eve geldiğimizde hızlıca odama gidip birkaç parça kıyafeti poşete doldurdum. Ne kadar kalacağımızı bilmiyordum, yine de önlem olarak iki çift ayakkabı alıp odadan çıktım. Elimdeki poşetle salona geçtiğimde Aren çoktan gelmiş Pars ile konuşuyordu. Onlara gözükmeden kapının girişinde durduğumda konuşmalarını dinlemeye başladım.

"Neden böyle bir şart koştun? " Pars Aren'e bakıyordu ama Aren ona bakmıyordu.

"Sebebi yok. Yalnızca onunla daha fazla vakit geçirebilmek için. "

"Safsatayı bırak Aren, ikimiz de biliyoruz ki aklında bir plan olmasa onu buradan uzaklaştırmazdın. "

"Ne istiyorsan onu düşün Pars ama aklımda bir plan yok. "

"Seni iyi tanıyorum Aren, bana yalan söyleme. "

Aren gözlerini Pars'a çevirdi. Oturduğu koltuktan öne gelip iki yana açtığı bacaklarının üstüne dirseklerini yerleştirip ellerini önünde birleştirdi. Ellerini sımsıkı tutup Pars'a bakarken grilerinde hiçbir duygu belirtisi yoktu.

"Dediğim gibi yalnızca onunla biraz vakit geçirmek istiyorum. Hepsi bu. "

ARAF MELEĞİ: Kayıp RuhWhere stories live. Discover now