13. BÖLÜM

1.3K 243 65
                                    

Selammmm. Uzatmadan bölüme geçmek istiyorum bebişler.

Sadece şunu söyleyeyim bölümü ve bölümleri oylamayı unutmayın ve düşüncelerinizi belirtin tabiki. 🤗

İyi okumalar diliyorum herkese... 😊🦋

🪽🪽

Yok oluşlar…

İnsanlar öldüklerinde Dünya'dan yok oluyorlardı, sanki hiçbir var olmamış gibi yokluğa karışıyorlardı. Kimi eceliyle, kimi ecelsiz… Eceliyle ölenin nereye gittiğini bilmiyordum ama ecelsiz ölen tam da şuan bulunduğum yerdeydi. Porgatoryo, Araf…

Peki Araf'tan yok oluş var mıydı? Burada da insanlar sanki hiç var olmamış gibi yok olabiliyorlar mıydı? Nasıl, bir ruh daha nasıl ölebilirdi?

Aren bana ne demek istemişti, sırrımı bilen herkes nasıl yokluğun olacaktı? Biz zaten yoklukla savaşmıyor muyduk, daha nasıl yokluğa karışacaktık?

Anlamayan gözlerle bakıyordum ona, bana bakmıyordu elbet gözleri doğruca yoldaydı. Bana bakarsa gözlerimin mavilerinde boğulacağını biliyordu, peki benim grilerinde kaybolduğumu biliyor muydu?

"N-ne demek bu? " Sesim kısıktı çünkü korkmuştum.

"Umay kendini yok oluşa sürükledi demek. " Sesi keskindi çünkü umurunda değildi.

"Öldü mü? " diye sordum saçma bir soru olduğunu bile bile.

"Ölen bir insan tekrar ölemez Hüma, ama yok olur. " Hâlâ anlamamıştım, nasıl yok olabilirdi? Buradan başka bir yere nasıl gidebilirdi?

"Şunu düzgünce anlatacak mısın yoksa anlamayan halimden keyif mi alıyorsun? " Yine kendimdeki o deli cesareti ortaya çıktığında bir saniye de olsa gözleri üzerime kaydı. Yüzündeki çarpık gülümsemeyi görebilmiştim, kimbilir aklından neler geçiyordu.

"Buradaki her ruh ölüdür fakat hiçkimsenin tehlikede olmayacağı anlamına gelmez bu. " Dudaklarım dümdüz olmuştu yine de ona bakmayı sürdürdüm. "Buradaki ruhlar da ölüm gibi anlamlandırılan yok oluşa sürüklenir. Sinag, yani ışın denilen uzun bir alet eğer ona tutulursa ruhu bu dünyadan silinir. "

Sanırım artık anlamıştım ruhların nasıl yok oluşa sürüklendiğini. Anlamıştım anlamasına da sıcak kanım soğumuş gibi hissediyordum duyduklarımın vehimiyle. Yani burada da insanlar güvende değildi, her an nereden geldiğini bilmediği bir ışınla yok olabilirlerdi.

Sanırım bunu bilmek bile aklı kaybetmeye yeterdi.

"Peki herkeste var mı bu ışın, yani tehlikeli mi her yer? " Burnundan verdiği nefesle sorumu alaya aldığını anlamıştım.

"Hayır, sadece şehrin ileri gelenlerinde var."

"Yani sende de var. " dedim birden.

"Evet." Bu sefer ses tonu tehlike barındırıyordu. Bu konuşmadan sonra da karşımdaki kişinin tehlikeli biri olduğu zihnime altın harflerle kazımıştım.

"Korkma, bana zarar vermeye çalışmayan hiçkimseyi yok etmem. " Bu onu aklar mıydı?

"Sana nereden güvenebilirim, daha seni tanımıyorum bile. "

"Beni tanıman gerekmez. " dedi keskin bir tonda. "Ama bana güvenebilirsin. "

Konuşma onun sözlerinden sonra son bulduğunda önüme dönüp kendi kabuğuma çekilmiştim. Buraya ilk geldiğimde demek istediği zaman kavramını şimdi daha iyi anlıyordum. Çünkü burada vakit geçirdikçe daha fazla anlıyordum bir şeyleri.

Uzun yolculuk bitmek bilmiyordu bir türlü nedensizce. Yavaş gittiğinden mi bilmem sanki hiç ilerlemiyormuşuz gibi hissediyordum. Tabii bu çekilmez yolculuğa bir de midemdeki guruldamalar eklenince daha da dayanılmaz oluyordu.

ARAF MELEĞİ: Kayıp RuhWhere stories live. Discover now