43. BÖLÜM

693 141 0
                                    

Bölümü oylamayı ve yorum yapmayı ihmal etmeyelim lütfen. 🫒

Sizleri seviyorum 💞 iyi okumalar diliyorum... 🍬

🪽🪽

Kimsenin girmesine izin vermediği odasına girmemi istiyordu, yanında kimseyi istemezken yanına girmemi istiyordu.

Yüzümdeki saf gülümsemeye engel olamıyordum, tebessümle odanın içine ilerlediğim vakit karanlıkta onu görmeyi diledim. Zifiri karanlıkta grilerinin parlamasını diledim.

Kapının ağzında bekledim gözlerim karanlığa alışana kadar, oradaydı, yatağının üzerinde oturuyordu arkası dönük halde. Elimdeki cam kavanozla beraber ilerledim yanına doğru, sadece birkaç adım kala durdum.

Üstü çıplaktı, sırtını görmeyi istedim ama karanlık buna engel oluyordu. Aldığı kesik kesik nefeslerle acı çektiğini hissediyordum, sırtındaki kızarıklıklara Wizard'ın verdiği merhemi sürmem gereki.

Tek kelime etmiyordu, sessizdi ve bu sessizliği canımı sıkıyordu. Onunla bu konu hakkında konuşmak istesem de susuyordum.

"Bana acıyarak bakma. " dedi dakikalar sonra.

"Öyle bakmıyorum. "

Duruşunu dikleştirdi ama asla yüzüme bakmadı. "Onları gördüğünden beri acıyorsun bana. "

"Hiçbir zaman öyle düşünmedim, ne görmeden önce ne gördükten sonra, hiçbir zaman. "

"Neden öyle hissetmiyorum? "

Omuz silktim. "Problem senin. "

Sustu, susuşu kabullenişiydi. Tam zamanıydı, bu merhemi başka türlü süremezdim. Bir adım daha yaklaştım, elimdeki cam kavanozu göstermek istercesine kaldırdım.

"Wizard sürmemi istedi. "

Başını elime çevirdi, dudağının bir tarafını yukarı kaldırdı alayla. "Bu hiçbir işe yaramaz. "

Neden yardım istemiyordu, neden her sorunu kendisi çözmeye çalışıyordu? Her zaman yaptığını yapıyordu, yine beni sinir ediyordu.

"Wizard'dan daha iyi bilemezsin. "

Gülüşü solup yüzüne ciddiyeti getirdi. "Sana istemiyorum, dedim. Nesini anlamadın? "

Yine ve yine… Asla bıkmıyordu sinirlerimle oynamaktan. Ona yardım etmeye çalışanı sürekli geri çeviriyordu. Bunu neden yapıyordu bilmiyordum ama madem istemiyordu o zaman kendi bilirdi.

"Sana yardım etmeye çalışanda kabahat zaten. " Geri dönüp karanlık odasından çıktım. Kapısını ardımdan çarparken büyük bir gürültü duyulmuştu, ardından o gürültüyü bir şeylerin kırılma sesi takip etti.

Koridorda durup geriye doğru döndüğümde yanına gitmek istiyordum ama gidemezdim. İkimizin de sakinleşmeye ihtiyacı vardı, şu anda olmazdı.

Odama gidip cam kavanozu masanın üstüne bıraktım, üstümü değiştirmek için dolaba yöneldiğimde geçen gün aldığımız poşetlerdekileri daha yerleştirmediğimi fark ettim. Dolabın yanındaki poşetleri alıp yatağının üstüne bıraktığımda içindeki kıyafetleri alıp teker teker dolaba yerleştirdim.

İşim biterken sona bıraktığım gri eşofmanı ve siyah tişörtü üstüme geçirip odadan çıktım. Siyah saçlarımı tepemde toplarken salona girdiğimde Pars ve Asra karşılıklı oturmuş düşünceli tavırla birbirlerine bakıyorlardı. Sessizce Asra'nın yanına gidip oturdum.

"Ne yapıyor? " Pars'ın sorusunu ona bakmadan cevapladı.

"Oturuyordu en son. "

"Neden ayrıldın yanından? "

"Yardıma ihtiyacı olmadığını söyledi."

Daha soru sormadı ne Pars ne de Asra. Üçümüz de sessizce otururken zamanın geçmesini diliyorduk bir an önce ama geçmiyordu. Kum saatinin kumları diğer cam boruya akmayı unutmuştu.

"Yemek hazırlamaya gidiyorum. " dedi Asra yerinden kalkarken. Onunla beraber ayağa kalkıp peşinden ilerledim.

Mutfağa girdiğimizde peşimizden Pars'ın da geldiğini fark ettim. Düşünceleri ile yalnız kalmak istemiyordu anlaşılan ve oldukça da haklıydı. Kimse en yakın arkadaşının zamanın daraldığını bilmek istemezdi.

Kısa sürede kimse konuşmadan yemekleri hazırladığımızda Asra ile masayı da kurduk. Tabakları doldurduğumuz yemekleri masanın üstüne bıraktığımızda kimse dokunmuyordu yemeğine, Pars bile!

Gözlerimin dolduğunu hissediyordum, bunu saklamaya çalışsam da bir yerden sonra işler oldukça zorlaşmıştı. Onların da durumu benden farklı değildi, yine de herkes kendini tutuyordu zor da olsa.

"Ben… " dedim ayağa kalkarken. Biraz daha burada durursam gözyaşlarımı durduramayacaktım. "Ona da yemek götüreyim. "

İkisi de sessiz kalıp onayladıklarını ifade eden bir baş hareketi yaptılar. Tezgahın üzerindeki tencereden dolaptan aldığım beyaz tabağa sulu yemekten koyup tepsiye tabağı bıraktım. Ardından diğer yemeği tabağa koyduğumda onu da tepsiye koydum. Gerekli diğer malzemeleri de tepsiye koyduğumda ellerimi tepsinin yanına koyup mutfaktan çıktım.

Koridora gelip dar yolu yürüdüğümde odasının önünde durdum. Kapıyı çalmak için elim kaldırmıştım ki hafifçe vurdum kapıya. Ses gelmedi, derin bir nefes alıp kulpu indirdim aşağı. Son bıraktığım gibi karanlıktı, sessiz olmaya özen göstererek içeri girdim.

Bedenini yatağa bırakmıştı yüzüstü, alıp verdiği düzenli nefeslerinden uyuduğunu anlamıştım. Tepsiyi masanın üstüne bırakıp odadan çıktım. Kendi odama girdiğimde cam kavanozu alıp tekrar odasına girdim.

Şimdi tam zamanıydı!

Parmak uçlarımda yürüyüp yatağının kenarına geldim, penceresine gerdiği perdeleri aralayıp biraz ışık girmesine izin verdikten sonra ona doğru döndüm. Sırtındaki kızarıklıklar oldukça berbat görünüyordu. Ona bakınca ağlama isteğim daha da artıyordu ama ağlayamazdım, en azından şimdi değildi!

Kavanozun kapağını açıp elimi merheme batırdım, parmaklarıma bulaşan merhemi sırtına sürmeye başladım. Hem sessizdim hem de özenli olmaya çalışıyordum, Wizard dediyse yapmak zorundaydım. Aren her ne kadar inkâr etse de!

Parmaklarımdaki koyu sıvı sırtına bulaşırken bel hizasındaki sıcaklığı hissediyordum tenimde, çok sıcaktı. Kaşlarım çatılırken dudaklarından kaçan iniltileri duyuyordum. Acısını geçirmesini istediğim merhem yavaş yavaş sırtına yayılırken iniltileri geçen saniyelerde azalıyordu.

İşe yaradığını düşünerek dudaklarıma yerleştirdiğim gülümseme ile yanından kalkacağım sırada bileğimden yakalayışı ve beni yatağa çekişi bir anda olmuştu. Ne olduğunu anlamadan cam kavanoz yere düşerken çıkardığı tok ses odada yankılandığında korkuyla parlayan gri gözlerine baktım.

Sinirli görünüyordu ama aynı zamanda değil gibiydi de.

"Ne yapıyorsun sen! " Sert sesi kısık ve çatallıydı.

"Hiç. Hiçbir şey."

"Sırtıma ne sürdün? " Bileğindeki tutuşu canımı acıtıyordu.

"Merhem." Bileğim yanmaya başlamıştı. Ah hayır, şimdi olmazdı.

"İzin verdiğimi sanmıyorum. " dedi yüzünü yüzüme yaklaştırarak. O an gözlerimin önüne kesik kesik görüntüler geldi.

Pembe duvarlar, içki kokan nefesler, soğuk dudaklar…

"Aren." Adını fısıldadığımda tutuşu gevşedi, çatılı kaşlarının altındaki gri gözleri dudaklarıma kayarken dümdüz yaptığı vişne çürüğü rengindeki etli dudaklarına baktım. Yutkundum ve sordum. "O gün aramızda bir şey oldu mu? "

ARAF MELEĞİ: Kayıp RuhWhere stories live. Discover now