9* Bambaşka Bir Şey

18.5K 887 28
                                    

-BRYANT

Maite'i kantin salonunda otururken görünce nedense aklıma buraya ilk geldiğim gün geldi.

Odaya girip kahve sorunca belli etmemeye çalışmıştı ama nasıl da şaşırmıştı, neredeyse kahkaha atacaktım. Aslında bana davranışlarım tuhaf gelmezdi ama ben, diğer insanların standartlarını fark edince tuhaf olduğumu er geç kabul etmiştim. Evet, bu da lise yıllarıma mukabil geliyor.

Her neyse, Maite'le oturmak için yanına yürüdüm. Koltuğunda eğilmiş telefonuyla uğraşıyordu, bu hâli bana her detayı profesyonelce belirlenmiş, komutlarla koltuğa yerleştirilmiş bir aktris izlenimi verdi. Hâlbuki Maite'i iyi tanımıştım, o koltuğa canının istediği gibi kendini bıraktığından emindim çünkü başkalarının hakkında ne düşündüğü onun için hiç önemli değildi. Bu kızı sevmek hiç zor olmamıştı.

Benden sonra Andrew da bizi görüp masaya geldi, nasıl yapabiliyorsa her zamanki gibi tüm koltuğu kaplayacak şekilde yerleşti, kollarını da iki yana sarkıttı.

Koca bir çocuk, Andrew için en uygun 3-kelimelik-tanım.

Güneş iyice parlayıp bizi susatınca gidip üçümüze içecek bir şeyler aldım. Maite kolasını almak için sağ kolunu uzatmıştı ki kolunda büyük sayılabilecek bir yara izi gördüm, böyle şeyleri oldum olası merak ederdim.

Fakat nasıl oluştuğunu sorduğum an pişman oldum, özür dileyip konuyu kapatacaktım ama o ‘komik bile sayılır’ diyerek anlatmaya başladı.

"Ama dersini almamışsın, hâlâ saçını at kuyruğu yapıyorsun" dedim, ucuz atlatmış olduğunu düşündüğümü ona söylemeden.

"Dediğin gibi, kimin aklına gelebilir ki?"

Gülümsemesi yüzünü beklenmedik bir anda kaplayınca gözleri giderek küçülüp çizgi hâlini aldı. Az önce söylediği şeyi cevaplayamadım bile çünkü ben bambaşka bir şeye, onun küçülüp kaybolan gözlerine odaklanmıştım.

Ve de tek yanağında beliren hafif gamzeye.

Tuhaf, ilk defa fark ediyordum. Ne hoş bir yüzü vardı. İri gözleri, altlarında çok hafif birer çukur bırakarak yanaklarıyla yine hafif bir tümsekte birleşiyordu.

Yine tuhaf ki, durup onu izlemek hoşuma gidiyordu. Fakat saniyeler sonra ne düşündüğümü fark ettim, aklımdan geçen şey ne benim hoşuma gitmişti ne de onun hoşuna giderdi.

Aklımdan geçenleri anlamasını istemeyerek konuyu değiştirdim. Daha sonra Andrew'la kalkınca Maite'e hoşçakal demek için döndüğümde yine aynı şeyler geçti aklımdan, ve bu hiç iyi görünmüyordu.

Andrew'la merdivenlerden inerken kollarını açıp gerindi;

"Böyle durduğuna bakma, Maite sert kızdır" dedi. "Adamı fena benzetmişti."

"Evet, tahmin ediyorum. Acısını çıkarmıştır"

"Dersini vermeden bırakmaz" Andrew koridorda yankılanan bir kahkaha attı.

"Ama o kadar da tatlıdır aslında. Yani ona dokunmazsan sorun yok."

"Bunu aklımda tutmaya çalışırım."

...................................

Ajandayı elime alıp kalın siyah deriyi kavradım, özenle kullanılmış bir defterdi, her sayfasında düzgün el yazısı uzanıyordu ve hiç karalama yoktu.

Sahibi şüphesiz dikkatli ve titiz bir adamdı.

Morgan Mcknight.

Ve artık yaşamıyordu.

KUM *[Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin