30* Yeni Bir Soğuk Kahve

10.6K 540 22
                                    

Bir binanin içindeymişim ve çok yüksek
basınçta bir su, camları sırayla kırarak içeri girip yere çarpıyor gibi bir ses duyuyordum...Ya da bir dev, metrelerce kâğıdı kocaman elleri arasında buruşturuyor gibi. Veya uzun sağlıklı çimenlerle kaplı bir çayırdan yokuş aşağı nefesim kesilerek yuvarlanıyorum ve giysilerimin sürtünme sesi kulaklarıma doluyor gibi...
Hepsi tek bir ses gibi bir anda duyuldu.
Biliyordum, bir çayırda değildim.
Bir dev kâğıt buruşturmuyordu.
Ve bu alanın camlı duvarları yoktu.

Ses içeriden geliyordu, kafamın içinde onlarca tonda dönüp duruyordu.
Ve hepsi bir anda sustu.

Zamanın içine gittiğim yerden yavaş yavaş geri dönerken, az önce duyduğum şey sert bir rüzgâr gibi yeniden çarptı yüzüme.

Uzun saniyelerdir öylece onun yüzüne baktığımı fark ettim.
Hissizliğimden kurtulmamayı dilerdim.
Hissizliğimden kurtulup, ne yapacağımı düşünmek zorunda olmamayı...
Ciddi ve kararlı gözleri yerine, gülerken canlanmış yüzüne bakmak isterdim.
Ancak ne gözleri ifadelerinden bir şey kaybediyor ne de yüzü canlanıp gülüyordu.
Görünmez bir mıknatıs gözlerimi onunkilere kilitli tutuyor gibi bir türlü ayıramıyordum. Ayırdığım an, bir şey söylemem gerekecekti çünkü.
Ümitsizce bir muziplik parıltısı arıyor, en derinlerini yokluyordum sıkıntıyla. Her bir çizgi ve her bir tonu kontrol ediyordum; yeşil, koyu yeşil, kimisi kahve olan çizgileri gözden geçiriyordum.
Kahkahalarla gülecek ve nasıl olup buna inandığımı soracak diye bekledim.
Orada böyle bir şey bulamayacağımı bilerek. Bryant asla böyle bir şaka yapmazdı.

Aşılmış bir tahammül sınırına geldiğimde bakışlarımı yere indirdim, gözlerinden yayılan enerji bunu ağırlaştırıp zorlaştırdı. Yerde ne varsa hızlı hızlı birinden diğerine baktım.
Sonunda içini çekti. Konuşan yine o oldu.
"Üzgünüm Maite" dedi.

Daha önce hiç tanışmadığım birinin sesini duyuyor gibiydim, Bryant bana yabancı geliyordu.

"Bu gizlemek için uygun bir şey değildi."

Değildi. Ama gizlemediği için bir memnuniyet de hissetmiyordum. Sadece buradan herhangi bir yere gitmek için yanıp tutuşuyordum.
Nihayet, karmakarışık olmuş suratımı tekrar kaldırdım ama az önce neredeyse bir dakika boyunca baktığım bu yüze ancak bir an bakabildim.
Ve tek bir kelime söyleyemeden yavaşça karşısından ayrıldım.

Adımlarımı hızlandıramıyordum, suyun içinde adım atıyorum gibi ağırlardı.
Şu yerde sürünen pantolonum, her hareketimde sinirimi bozuyordu.

Çıkışa varmam saatler sürmüş gibi kendimi hızla dışarı attım ve kapının yanında yükselen sütuna sırtımı dayadım.
Bedenimden duvara yüksek gerilimli bir dalga aktı.

Gökyüzüne baktım.
Evet, muhteşem geceye yıldızların katkısı göz ardı edilemezdi.
Yanan yüzüm ve görüşümü bulandıran yaşları taşıyan gözlerim, onların ışıkları altında kim bilir ne hâlde görünüyordu.

Yıldızlarla gökyüzü bu bulanıklıkta iç içe girdi, tuhaf bir bütün oluşturdular.
Sonunda taşıyabileceğinden fazla damla biriktirmiş gözümden, bir damla ayrılarak yanağımda ilerledi.
Onu hemen elimle sildim ve doğrulup neredeyse koşarak oradan uzaklaştım.

.....................................

Uzun ve dar şeritten devam edip baklava şeklindeki bir kutucuğa ulaşılıyordu. Buradan sonra iki seçenek vardı, ya düz devam edecek ya da ortaya giden kıvrılmış çizgiyi takip edecektiniz. Ben ikinciyi seçtim. Ne de olsa düz gitmek hiç alışkanlığım değil.
Ortaya doğru kırık bir çizgide ilerledim ve bu kez karşıma cüceye benzer bir şekil çıktı. Tuhaf, bunu ilk defa fark ediyordum. Bana geçmeme izin vermek için bir soru sorduğunu hayal ettim.

KUM *[Tamamlandı]Where stories live. Discover now