52* Bir Sonbahar Düğünü

5.7K 446 19
                                    

 Wayne'in gözleri bu zamana kadar bana hiç düşmanca görünmemişti, aksine daima yumuşak hatta bir parça ürkek bakışlar olurdu gözlerinde. Telefon elimde asılı kalıp tamamen Wayne'e kilitlendiğimde, gözleri yine düşmanca değildi ama şüphe... Şüphe, gözleri çok farklı bir renge boyardı.

"Kime Donald'ı göreceğiz diyorsun?"

"Bir tahmin et bakalım" dedim hemen yüzüme alaycı bir ifade vererek. Panikten uzak hareketlerle telefonumu cebime soktum, hâlâ bakıyordu.

"Donald'ın adamına elbette" dedim ne kadar tahmin edilebilir olmasına vurgu yaparak. "Kim olacaktı?" Omzuna gülerek hafif bir yumruk çarptım.

"Ne diye haber veriyorsun ki?"

Bunalmış gibi nefes vererek ellerimi belime koydum.
"Antonio'ya sorabilirsin. Yaptığım şeyleri onun emriyle yapıyorum, senin gibi, Frederick gibi, Riccardo gibi."

Hızla yürümeye başlarken söyleniyordum,
"Bunu kabul etmek neden bu kadar zor anlamıyorum, beni burada istemiyorsan açıkça söyle bana"

"Yok canım, Ambra dur." Arkamdan yetişerek karşıma geçti,

"Saçmalama kızım aklından neler geçiyor? Tabi ki istiyorum"

Elini yumruk yapıp çarpmamı bekledi, alınmışça çarptım, bu kadın tripleri ne mükemmel şeylerdi!

"Hem sen neden hırsız gibi arkamda beliriverdin birden?" diye sordum.

Yüzünü yayarak güldü,
"Benzetmeni sevdim. Ne bileyim, içeriye girip bir şey alacaktım ve... Sahi ne alacaktım?" başını kaşıdı,

"Hah, atıştırmalık"

"Wayne" dedim, "Hafızanı zinde tut"

Eski uyuşturucu tacirleri bile hafızasını zinde tutuyor.

"Şunu unutma çaylak" dedi sevimli bir küstahlıkla, "Zinde kelimesi bu ekibin ruhuna işlemiştir"

O komik bir hareketle göz kırparken güldüm,
"Görüşürüz" diyip içeri girdi.

Duvara yaslanıp mutsuzca nefes verdim, ayakkabımın ucu toprağı eşelemeye başladı. Bu yoğun tempo ve gürültülü patırtılı adamlar arasında, buraya ait olmadığımı damarlarımın içinden hissediyordum.
Antonio gözlüğünü takarak çıkıp bana bakındı, sadece görmesini bekledim. Görünce de başıyla verdiği bir işaretin ardından, arabaya yürüdü.

.......................

"Evet Donald, dostum" dedi Antonio, siyah deri koltuğa rahatça yerleşmiş, Donald'ın masasında duran bardağını gevşek bir şekilde tutmuştu.

"Bu dünyadaki tek ortağımı bayağı özlemişim yahu!"

"Onun için yeni bir ortak fikrini iyice imkânsız hâle getirmişsiniz Bay Strauss" dedim canlılıkla. Yüzüme renkliliği büründürmeye çalışıyordum. "Sizin gibi bir ortaktan sonra kendisinden başkasını layık göremedi" dedim Antonio'ya doğru gülümseyerek. Antonio tek kaşını kaldırdı, gözlerini benden ayırmadan neşeyle güldü.

Donald etkilenmiş gibi konuşmaya başladı, parmak uçlarını birleştirmişti.

"Pablo Escobar'ı tanıyor musunuz Bayan Chevalier?" diye sordu yumuşakça ve beklemeden Antonio'ya döndü,
"Onunla bu ahenkli soyadını söylemenin müthiş hissi için evleniyorsun değil mi?" dedi gözlerini kısarak. Antonio müthiş seçimiyle gurur duyuyor gibi bir bakış attı bana, "Sebeplerden biri bu, ama ona Arcuri daha çok yakışacak" dedi.

Ambra Arcuri.
Bu kadar uyduruk yalanın üzerine, bu isme diyecek bir şey bile bulamıyorum.

"Soyadını verecek muhteşem bir kadın buldun" dedi Donald. "Böyle ince zekâlı ve kıvrak espri anlayışı olan kadınlar daima büyük işler başarmışlardır"

"Ne kadar doğru söyledin"

"Teşekkür ederim, çok hoşsunuz" dedim. "Sorunuza gelirsem, Pablo Escobar'ı elbette tanıyorum. 80'lerin Kolombiyalı süper gücüne hayranlık duymamak zor"

Başını aşağı yukarı sallayarak onayladı Donald,
"O tek idolümdü, bayağı da kapsamlı bir idoldü hani. Polislerin kellesine ödül koydu diye yüzlerce polis öldürüldü o dönemde, siz o zamanlar belki yeni doğmuştunuz, dünyada böyle adamlar vardı işte"

"Ulaşılması zor bir derecede işleri bırakıp gitti."

"Hem de nasıl!" güldü Donald. Ön cebinden iki parmağıyla bir sigara paketi çıkarıp bana uzattı, bu zehirden mümkün olan en az zararla kurtulmayı dileyerek bir tane aldım.

"Söylentilere göre, dağ evinde saklanırken üşüyen kızını ısıtmak için 2 milyon dolar değerinde parayı yakmış."

Antonio keyifle gülmeye başlayınca Donald gülümsedi.

"Ben bu söylentiye ilk duyduğumdan beri inanırım" dedim. Başını salladı Donald,

"Pablo Escobar Hayran Grubu'na hoşgeldin sevimli bayan"

Hayran Grubu. Benim üye olduğum Pablo Escobar Hayran Grubu, bana onun yıllarca sistemli şekilde uyuşturucu denen pisliğin kaçakçılığını yaparak nasıl dünyanın en zengin adamları arasına girdiğini, 400'e yakın polis memurunun ölümüne neden olduğunu ve kaç yüzlerce insanın hayatını uyuşturucuya vermesine yol açtığını anlatmıştı. Küçük kızının üşümemesi için paralarını yakan bir babaydı o ama dünyadaki kaç çocuğun hayatını mahvettiğini kimse hesaplayamazdı.

"Ee, düğün ne zaman dostlarım? Ne zaman sağdıç olacağım?"

"Bu mümkün değil Bay Strauss" dedim netçe. Kaşlarını kaldırarak bu çıkışımın gerekçesini bekledi.

"Siz bir şekilde açığı yakalanan bir örgüt liderisiniz ancak Antonio henüz şüphe bile çekmedi. Sizinle bağlantısının olduğunun açığa çıkması bizim için iyi olmaz" dedim. Antonio'nun hoşuna gideceğini biliyordum, kendi kendine gülümseyen suratı bunu kanıtlamış oldu.

Donald ise gerçek bir hayretle kalakaldıktan sonra belli belirsiz gülümsedi,

"Çok acımasızsınız" dedi, alınmış bir hâli vardı. Büyük bir çete lideri için yakalanmak, adamın büyüklüğü ölçüsünde büyük bir kara lekeydi. Ancak beni aklında koyduğu yeri sarsmak gibi bir niyetim de yoktu.

"Sadece açık sözlüyüm, Antonio için en güvenlisini istemek zorundayım biliyorsunuz" samimîce gülümsedim,

"Donald, inan bana açık sözlü insanlar sana kendini geliştirme imkânı verir, kendini tamamlanmış görürsen asla daha yukarı çıkamazsın"

Şimdi derinlerden gelen bir gülümsemeyle karşılık vermişti işte. Gözlerini ağırca kapatıp açtı,

"Çok acımasızsın ama etkileyici şekilde zehir gibisin Ambra. Bir gün nişanlının bağımsız çetesinden sıkılırsan burada yerin hazır olacak"

Antonio beklemeden ama sakince araya girerek yüzünü benimkine çevirdi,
"Benim küçük krallığımın kraliçesi olmak onun en çok hak ettiği yer, ve asla sıkılmayacak"

Onu onaylarcasına hızla gülümsedim, saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırıp kolunu bana sardı,

"Ben de evlenmeliydim diye düşünmüyorum değil" dedi Donald, "Bu kadın cinsi insanı şaşkına çeviriyor"

Antonio küçük bir kahkaha ardından yeniden bana döndü,

"Merak etme güzelim, gözlerden uzak bir evlilik hakkında kimse bir şey bilemez. Donald, sağdıç olmana gerçekten az bir zaman var. Bir sonbahar düğünü leziz olur değil mi canım?" cevap bekleyerek bana baktı,

"Sadece birkaç aydan bahsediyorsun" dedim şaşkınlıkla.

"Evet" dedi, "Şimdiden annene haber verip gelinliğini seçsen iyi olur. Suçluların normal insanlar gibi, her şeyden habersiz anne babalarına evleneceklerini söylemeleri ne garip. Annem ve babam sana bayılırlar Ambra, ablam konusunda emin değilim, zor beğenen biridir"
Buna vurgu yapmak için gözlerini açıp devirdi. Sonra bir şey hatırlamış gibi hafif gülümser bir merakla ekledi,

"Ne tuhaf, gelinlik giyeceksin."

....................................


BRYANT

Neler hissediyordum?
Ne düşünüyordum?
Hayatını hep büyük karelerden küçük detaylara inerek, hep derinleri kurcalayarak yaşamış bir adam olarak, hayatımın yüzde yüzünü değiştirmiş bir kadını her ayrıntıda görebiliyor, ama bir büyük resme sığdıramıyordum.
O her yere aitti. Öyle derin ve yoğundu ki onsuz geçen bir günden sonra onu gördüğümde aslında hayalimdekinden de müthiş olduğunu anlayarak sarsılıyordum. Bu kız yok mu... Bu kız tam benim içindi.

Sonra birden beni sevdiğini hatırlıyordum ve...
İçim sıcak bir göl yüzeyinde kayan yaprağın incecik tüyleri gibi kayıp gidiyordu.
Maite, bir kez bile elimden kayıp gitse bir daha eskisi gibi olamayacağım kadar değerliydi.
Dünyanın güneşini elimde tutuyordum sanki, suyun oksijenini...

Tutuyordum evet. Dünya için güneş neyse benim için Maite o olmuştu. Sebepsiz bir yaşanmışlık, aidiyet duyuyordum.
Tüm bu cümleler şu kelimede özetlenirdi ancak; aşk.

Biliyorum, aşk biticidir. Benimki de öyle olacak, benim Maite'im dünyanın güneşi olmayacak belki bir gün ama onu her zaman seveceğim. Çünkü sevginin sonu yoktur, aşka sadece bu bakımdan üstündür. Hem de ilelebet sürecek bir üstünlükle.

"Dedektif..."

Sesini duymamla sevinçle arkama dönmem bir oldu. Orada dikilmiş, tatlı tatlı gülümsüyordu.

"Bir dedektife ihtiyacım var bayım, elmaslarım mücevher kutumdan çalınmış. Siz dedektif misiniz?"

Koşar gibi yanına yürüyüp gülerek sarıldım. Başımı geri çekip yüzüne baktım ama o tamamen çekildi, etrafta insanlar varken böyle şeylerden hiç hoşlanmıyordu.

"Muhtemelen en yakınınız olandan şüphelenmelisiniz" dedim.

Alnını kırıştırdı, bir an sonra elini cebime sokup dışarı çıkardı. Tuttuğu şeyi tam göz hizama kadar kaldırdı.

"Biliyordum" dedi gözlerini kısarak. Elinde bir tane küçücük, tombul, mavi bir kuş heykelciği tutuyordu. Bu cam kuşa büyülenmiş gibi baktım, Maite ifadesini bozarak güldü,

"Köşedeki dükkânın önünden geçerken vitrinde gördüm, bana direk seni hatırlattı. Kabul eder misin?"

Dudaklarım birbirine kenetlenmiş ve alnım gerilmişti. Doğrudan gözlerinin içine baktım. Bana bir hediye almıştı. Bende, Maite'den bir şey. Hem de mükemmel sevimli bir şey. Elimde olmadan ciddileştim.

"Görünce beni düşündüğün, benim için aldığın ve bana uzattığın bir şeyi kabul etmemem için alzheimer olup her şeyi unutmuş olmam gerekir"

Ne kadar duygulandığımı değil, nasıl mutlu olduğumu gösterdim ona sadece. Zarif parmakları arasından o kırılgan şeyi kendiminkilerin arasına aldım. Parmak uçlarından bir tür manyetik alan yayılıyor gibi hissettim.

"Teşekkür ederim Maite"

Gözlerini yere indirerek gülümsedi ve omuz silkti.

"Sende tam illüzyonist numaraları var" dedim, "Nasıl oyunbaz bir insansın"

Her yer sıcacıktı, neşe ve enerji verici güneş ışınlarını hissedebiliyordu insan. Dahası ağaçlar koyu renkleriyle ona eşlik ediyordu. Maite tüm yüzüyle güzelce gülüp dedi ki,
"Bravo dedektif. Kendinizi ele verdiniz"

Sonra gülümsemeyi bıraktı,
"Andrew inmedi değil mi?"

Andrew bugün gidiyordu, Tayland'a gideceği ekiple beraber buradan ayrılacaklardı. Onu yolcu etmek için burada bekliyordum ve Maite yuvadan buraya bunun için dönmüştü.

"Yaklaşık 15 dakika sonra gidiyorlar"

Başını düşünceli şekilde aşağı yukarı salladı,

"Bir an önce sağ salim dönmezse bu kez kalbime inecek" dedi ve Andrew en önde, kapıda göründü.

Koca adam, küçük çocukları güçlü kollarıyla tutup çekecekti onlardan.

*

Bölüm incitanesi00'a ithaf edilmiştir, geç gelen bölüme sabır için küçük bir teşekkür hediyesi :) Ama yeni bölüm 2-3 güne gelecek inşallah bu kez, görüşmek üzere :)

KUM *[Tamamlandı]Where stories live. Discover now