53* Hiçbir Rüyâ

5.6K 442 10
                                    

-BRYANT

Andrew'u en önde, kapıda görünce Maite doğrulup bir nefes verdi.
"İnsan elinde olmadan endişeleniyor" dedi.

"Evet, kötü hatıralar..."

Yanlarına yürüdük, ortamda gergin bir hava vardı ve Andrew bunu hiç hak etmiyordu. Seçim şansı olsa neşe içinde ayrılmayı seçerdi. Ama Maite onu çok iyi tanıyordu, ruh halini de düşüncelerini de kolayca çözebiliyordu. Bir an bana baktıktan sonra harika bir neşeye büründü tavırları ve ben de haksız olmadığımdan emin oldum.

"Aksiyonda sınır yok ha?" dedi ve elini onun omzuna koydu hızlıca. Andrew zaten her zamanki gibiydi, yüksek sesle güldü.

"Aksiyon neredeyse orada onu bulurum"

Elini sıkıp sarıldım,
"Çocuklara dikkat et koca adam"

Sırtıma vurdu birkaç kez,
"Sana fotoğraflarını getireceğim dostum"

Maite de ona sarılırken gülümsüyordu,
"Andrew, ortadan fazla kaybolma. Buraya geldiğimden beri şu yüzü görüyorum ve ortalıkta olmadığında gerçekten tuhaf oluyor"

Andrew yine yüksek sesle güldü,
"Benim dönüp dolaşıp geleceğim yer burası canım, sen buralarda bekle de..."

Emily'e döndü sonra, Emily belli belirsiz gülümsüyordu. Dümdüz Andrew'a bakarken yüzünden anlaşılmaz duygular okunuyordu. Gülümsedi, kollarını Andrew'un boynuna sardı, sevgisinden kimsenin şüphe duymayacağı kadar sıkı sarıldı. Geri çekilip yüzüne baktığında onun kendisi için ne anlam ifade ettiği yüzünden okunuyordu. Kaybetmekle bir kez yüzleşmişti çünkü, nasıl acı dolu olacağını biliyordu. Sanki onu bırakmamak için kendini zor tutuyor gibiydi.

Tam onlar ayrılırken geldi babam. Gözleri yerde telefonla konuşuyordu. Görüşmeyi kesmek için kurduğu hızlı cümlelerin ardından canlı bakışları Andrew'u buldu. Babamın o kendine has, evrensel, kapsayıcı kucaklaması Andrew'u sardı. Bu görüntüye bakınca, Andrew babamın kolları arasında sıkışınca babamın aslında koca adamdan da koca olduğunu fark ettim hayretle. Steve Huntsman, seni sempatik adam...

Tüm sarılmalardan sonra Andrew bekleyen arabaya girdi, uzaklaşırken el salladı ve sonra, arabanın arkasından koltuğa yayıldığını gördüm. Yanındaki adama dönüp bir şeyler söyledi, öyle rahatça gözden kayboldu. Havaalanına doğru yola çıktılar.
Hepimiz arkasından uzunca bir süre bakıp durduk.

.................................

Maite'in evini ilk kez görüyordum, iki katlı bahçeli ve biraz soyutlanmış bir evdi. Diğer evlerle arasında az sayılmayacak kadar mesafe bulunduruyordu.

"Bugün yardımcım Joanne geliyor, gel seni onunla tanıştırayım" demişti bana ve sonuçta buradaydık, alt katta bir pencereden ışık süzülüyordu.

"Seni hâlâ anne babamla tanıştırmadım Maite" dedim arabadan inerken. Güldü,

"Emin misin?"

"Tabi ki!"
Ortada buluşup yan yana eve yürüdük,
"Seni eskisi gibi tanıyorlar ama sen eskisi gibi değilsin. Artık bir şeyler değişti değil mi? Yani aslında seni tanımıyorlar demektir"

Esen rüzgârla hafifçe irkildi, sadece ince bir gömlek giymişti. Bana daha yaklaştı, bu üşüyen varlığı kolumla sararken daha mutlu hissedemezdim.

"O açıdan bakınca...evet"

Başımı ciddiyetle eğerek onayladım. "O zaman en kısa zamanda..."

Maite bana bakmayı sürdürerek anahtarla kapıyı açtı, kabullenmiş bir edayla,
"Tamam" dedi. "Kazandın"

Girmem için elini içeri doğru uzattı, onu ikna etmiş olmanın ve yaşadığı yere giriyor olmanın sevinciyle gülerek elini tuttum, birlikte içeri girdik. Kapıyı ayağıyla iterek kapattı Maite.
Etrafa baktım, burası ona ait ne varsa içinde barındıran yerdi. Çok narin bir tonda lavanta kokuyordu ve salondaki eşyalar sayıca az, rahatlıkça mükemmel görünüyordu.

KUM *[Tamamlandı]जहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें