10* Usta Bir Yalancı

17.2K 804 36
                                    

-MAITE

Masayı kırmak ister gibi titreyen telefonumu alıp ekrana baktım. Steve arıyordu. Açıp kulağıma götürürken yaptığım şey masaya bakıp ‘seni kurtardım’ diye düşünmekti.

Çıldırıyorum ben.

Telefonu kapattığım sırada ise çoktan kalkmış merdivenlerden iniyordum.

Bu akşam Arcuri restoranda yer ayırtmış.

Son kalan üç basamaktan mermer zemine atladım.

Hemen hazırlan, gidiyoruz.

Tabak sesleri, tavada kızaran sebzelerin cızırtısı, sosların ve yağların kokusu, şefin tok sesi. Hepsi şimdiden kulağımda uğuldamaya başlamıştı.

Araçtan indiğimizde başımı kaldırıp gösterişli harflerle yazılmış tabelaya baktım.

BISTRO DI MARINO’

Burası Antonio'nun vazgeçemediği tutkularından birisi olan İtalyan restoranıydı. Alışkın olduğu İtalyan yemeklerinden mi yoksa göz alıcı garson kızlarından mı bilinmez, en sık geldiği restoran burasıydı. Devamlı ve gözde müşterilerden yâni.

Bugün sistem yine aynıydı. Sadece Andrew da benimle beraber mutfakta bekleyecekti.

Mutfağa girdiğimizde her şey geçen seferki gibiydi, akşam yemekleri telâşı şimdiden başlamıştı ve şef bir kez daha, bizi gördüğüne memnun olmamıştı.

İstemeyerek yanımıza geldi ve bir yandan çalışanlarını idare ederken bir yandan da ilgisini bize vermeyi başarabildi.

Andrew kulağıma eğilip,

"Ne demek istediğini simdi anlıyorum" dedi, şef bize dönerken o da şefe bakıp sırıttı anî bir refleksle.

Antonio'nun geldiği haberini duyduğumda üstümde beyaz şef önlüğü ve boynumda hoş bir fransız eşarbıyla, şefin ‘gerçek’ yardımcısının bana gösterdiği birkaç şeyi öğreniyordum. Oyunculuk kolay değildi, sahte karakterleri oynamak hiç değildi.

Heyecanla doğrulup Andrew'la bakıştık.

Kısa bir beklemenin ardından Antonio'nun siparişi geldi, ana yemek olarak tavuklu kabak carpaccio.

Etinin olması gerekenden çok çok pişmiş olması onun için sorun olur mu acaba? Umarım büyük bir sorun olur.

Şef eti söylediğim gibi hazırlayıp servisi gönderdi ama mesleğine ihanet ettiğine, prensiplerine onarılmaz bir darbe aldığına, yemek yapmanın kutsallığına bunu yaptığına inanamadığına dair iç parçalayıcı kesik söylenmeler dinledik ondan.Meğer yemek değil derin bir sanat yiyormuşuz.

Arada bir iç çekenler ve başlarıyla onu onaylayanlar da cabası. Sonunda Andrew Antonio'nun yakalanmasına yaptıkları katkıyı anlatarak ve böyle kirli insanlara yemek hazırlamanın vereceği onursuzluğun kaybolacağından bahsederek onları mesleklerine ihanet etmediklerine ikna etmeyi başardı acıklı yüz ifadesiyle.

Tanımasam onu da şeflerden biri zannedecektim.

Böylece ortalık yatışmıştı ki, beklediğimiz garson gelip Antonio'nun şikâyetini haber verdi.

"Şefin az sonra geleceğini söyle" diye öne atıldım. Kulaklığımı kontrol edip önlüğümü düzelttim.

"Steve başlıyoruz" diye haber verdim kulaklığımdan.

Çıkmak üzereydim ki Andrew domatesli sosa batırdığı parmağını tek harekette yakama sürdü.

"Dekor" diye açıkladı. "Fazla temizdi öyle değil mi şef?" kaşlarını kaldırmış şefe bakıyordu. Şefin değişmeyen ifadesi ve bağladığı kolları beni güldürmesin diye aceleyle mutfaktan çıkıp salona geçtim.

KUM *[Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin