37* Sürüden Ayrılanı Kurt Kapar

9.3K 507 36
                                    

Esneyerek araba kullanmam çok güvenilir bir görüntü vermiyordur eminim. Hatta ayak bileğim pedala bastıkça acırken kullanmam da. Ama sonunda tarayıp topladığım saçlarım, üzerimdeki yumuşak dokulu geniş badi bana rahatlığın getirdiği bir özgüven veriyordu, bu da beni gideceğim yere kadar götürürdü.

Yan koltuğa koyduğum çiçeği ve yıkayıp kuruttuğum elbiseyi alarak arabadan çıktım, anahtarı çantama attım. Kucağımda koca bir çiçekle zile basıp kapıda bekleyince iyice hasta ziyaretinde hissettim kendimi ama bu öyle değildi. Bryant hasta filan değildi şükürler olsun. Bu yüzden neşelenerek gülümsedim. Kapıyı açan Madeleine'e sarıldım.

"Selam Madeleine"

"Hoşgeldin canım", geri çekilip yüzüme baktı, boşta olan elini yanağıma koydu.

"İyice dinlendin mi?"

Başımı aşağı yukarı salladım ve çiçeği uzattım, ince elleriyle kavradı.

"Bu, oğlun için"

Ve elbisenin olduğu çantayı. "Bu da elbisen. Tekrar sağol Madeleine"

"Rica ederim canım, haydi gel içeri"

Girip salondan gelen gülüşmelere doğru gittik.

"Biliyorsunuz değil mi? Antonio'yu kimseye bırakmam" diyordu Bryant. Kapıya ulaştığımda hepsinin oturuyor olduğunu gördüm. Andrew koltukta aşağı doğru kaymış, başını yaslamış gülüyordu. Yanında Richard vardı, Kath tekli koltukta saçıyla oynamakla meşguldü, gülmek yerine gülümsüyordu. Emily de Bryant'ın yanında, elini çenesine dayamış onu dinliyordu.

"Onları yakaladığımızda Antonio'ya kimse dokunmasın o yüzden"

"Sanırım seninle paylaşmamız gerekecek" dedim, kapıya dönüp beni görünce ikimiz de genişçe gülümsedik. Sessizce güldü Bryant,

"Tamam" dedi elini kaldırarak, aslında iki elini de kaldırmak istedi ama malum sebeple birini kaldırdı,

"Sen sağ yarısını al, ben de sol."

"Anlaştık"

Gerçekten, o gün gelince Antonio'yu hangimiz alacaktık?

"Bu kız mı bayıldı yani?" diye araya girdi Richard. Zaten her zaman şamataya fırsat kollayan Andrew onu tamamladı.

"Canavar gibi baksana" dedi. "En fazla başkasını bayıltır"

"Richard, bayıldığımı öğrenince ben de aynen öyle düşünmüştüm. Andrew, kimseyi bayıltmadım ama yapabilirim"

Koltuklardan birine oturdum, "Size lâf yetiştirmek ne kadar zor"

"Nasıl yani? Bayıldığını bilmiyor muydun?" diye sordu Emily.

"Hiç hatırlayamıyorum, rüyâdaymışım gibi"

Andrew bir kahkaha attı,

"Yine zehir gibisin canım"

"Gülme Andrew" dedim yan yan bakarak.

"Kabul et gülmek bana yakışıyor"

"Patatesin mayoneze yakıştığı gibi"

Bunu duyunca yüzünü buruşturarak güldü.

Herkes iyi görünüyordu, Kath kaşlarını çatmış Andrew'un söylediği şeyi dinlerken umursamaz tavırlarla kolyesiyle oynuyordu, ne zaman ikisini bir arada görsem beni güldürüyorlardı. Bir ara Andrew'un bir şeyler anlatmak isteyen gözleriyle Emily'e baktığını gördüm, yanımda oturan Emily'e baktım çaktırmadan. O da benzer göz mimikleri içindeydi. Konuşmadan anlaşmaya bile başlamışlardı. En sonunda Andrew başını anladığını belirtir gibi eğdi ve bu sessiz konuşma sona erdi. Özellikle Andrew bunu yaptığında tam bir şapşal gibi komik görünüyordu. Böyle gerçek bir duyguya sahip olmak çok rastlanır bir şey değildi.

KUM *[Tamamlandı]Where stories live. Discover now