Değerli Din Kardeşim !
Farz et ki Bugün karşılıklı sohbet ediyoruz, iman esaslarından olan ahiret gününden ve bugünde Allah'a verilecek hesaptan söz etmek istiyorum.
İnsan sorumluluk taşıyan bir yaratıktır. Bu, onun temel özelliklerinden
birisidir. Allah'ın emirlerine uymak ve yasaklarından sakınmakla yükümlü olan insan,mutlaka bir gün O'nun huzurunda dünyada yaptıklarından sorgulanacaktır. Çünkü O, tesadüfen dünyaya gelmiş değil, Allah'ın takdir ve yaratması ile var olmuştur. Hem de Allah Teâlâ kâinatta olan her şeyi onun hizmetine vermiştir.
Kur'an-ı Kerim'de:
"Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin gerçekten huzurumuza geri
getirilmeyeceğinizi mi sandınız" (Mü'minûn, 23/115)buyurulmuş
ve insanın bir gün hesaba çekileceği bildirilmiştir.
Öldükten sonra dirilip Allah'ın huzuruna getirileceğimiz bu güne
"Hesap Günü" diyoruz. Bugün insanın en önemli günlerinden bir gündür.
Peygamberler bile bugünün dehşetinden Allah'a sığınmışlardır. İşte bu
Peygamberlerden biri, İbrahim aleyhi's-selâm'dır.
Bakın o, Allah Teâlâ'ya nasıl dua ediyor:
"(Ey Rabbim) İnsanların dirilecekleri (ve huzuruna gelip hesap verecekleri) gün, beni utandırma. O gün ne mal fayda verir, ne evlât. Ancak Allah'a temiz bir kalp(imanla beraber sağlam inanç) ile gelenler başka"( Şûara, 26/87-89.)
Hz. İbrahim bu duası ile bize örnek oluyor, yol gösteriyor. Zaten onun
yaptığı bu duanın Kur'an-ı Kerim'de yer almasının hikmeti de budur. Ayet-i Kerime'de şu hususlara dikkatimiz çekiliyor:
Ey insanlar, öleceksiniz fakat sonradan dirilip Allah'ın huzurunda hesap vereceksiniz. Bunu hatırınızdan çıkarmayın, hazırlıklı olun. İbrahim aleyhi's-selâm bir Peygamber olduğu, hatta Allah'ın dostu olma şerefi ile şereflendiği halde hesap gününü unutmuyor ve o gün mahcup duruma düşmemesini Allah Teâlâ'dan niyaz ediyor.
Bu Peygamberi örnek alın; Allah'a yönelin, yalvarın ve o gün hesabınızın kolay geçmesini Allah'tan dileyin. Kimseye güvenmeyin, Allah'ın rızasını kazanmaya çalışın. O, razı olmadıkça kimsenin size/bize bir iyilik yapamayacağını unutmayın.
Çünkü Allah izin vermedikçe hiç kimsenin bir başkasına şefaat(yardım/birbirlerine hakkı tavsiye / ) etmesi de söz konusu değildir. O halde yapacağımız şey, Allah'ın rızasını kazanmaktır. Bu da ancak O'nun emirlerine itaat etmek ve yasaklarından sakınmakla olur. Evet, o gün mal ve evlâdın fayda vermeyeceği bir gündür. Nitekim başka bir âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
"Ey insanlar, Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evlâdı, ne evlâdın babası namına bir şey ödeyemeyeceği günden (kıyamet gününden) çekinin. Bilin ki, Allah'ın verdiği söz gerçektir. sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan Allah'ın affına güvendirerek sizi yanıltmasın."( Lokman, 31/33.)
O düşünmesi bile insana dehşet veren günde herkes kendisi ile meşgul
olacak, başkası ile ilgilenmeye ayıracak zamanı olmayacaktır. Nitekim
Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur:
"O gün kişi kardeşinden, annesinden babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. O gün herkesin kendine yetip artacak bir derdi vardır" (Abese, 80/34-37.)
Değerli Din Kardeşim, insan dünyada bu yakınlarından birisi ile karşılaşsa sevinir ve onları sevgi ile kucaklar. Ama görülüyor ki o gün, değil başkalarından, bu en yakınları ile bile karşılaşmak istemeyecek, onlardan kaçacaktır. Bir kısmı kendi derdi ile meşgul olduğu için kaçacak,bir kısmı da sorguya çekilirim endişesiyle kaçacaktır. Çünkü kardeş, "Sen bana dünyada yardım etmedin", anne-baba, "Sen bize iyilikte kusur ettin" eşi, "Sen bana haram yedirdin", çocuklar, "Sen bize dinimizi öğreterek bizi uyarmadın" deyip yakasına sarılırlar diye onlardan kaçacaktır.
Hz. Aişe validemiz anlatıyor: Peygamberimiz:
-İnsanlar kıyamet günü (ilk yaradılışları gibi) yalın ayak, çıplak ve sünnetsiz olarak haşrolacaklardır, buyurdu. Ben.
-Ey Allah'ın Resûlü, erkek kadın bir arada mı? Bunlar birbirlerinin edep yerlerine bakarlar, nasıl olur? dedim. Peygamberimiz:
-Ey Aişe, haşir işi çok zordur, insanların birbirlerine bakmalarına müsait değildir, (Buhârî, "Rikak", 45; Müslim, "Kitabu'l-Cenne", 14.) buyurdu.
Ebû Ubeyde ve İbn Münzir'in rivayetlerine göre Katade şöyle demiştir:
"Kıyamet günü insan tanıdığı bir kimseyi görmekten sıkıldığı kadar, hiçbir şeyden sıkılmaz. Çünkü yaptığı bir haksızlık sebebiyle peşine düşülmesinden korkar." ( Âlûsî, Ruhu'l-Maani, Beyrut, c. 30, s. 48.)
Ebu Hureyre (ra.) anlatıyor: Allah Teâlâ:
"(Ey Muhammed(s.a.v) En yakın akrabanı uyar" (Şûara, 26/214.) ayet-i kerimesini indirdiği zaman Peygamberimiz akrabalarını çağırarak Safa tepesinde onlara yaptığı bir konuşmada şöyle buyurdu:
"Ey Kureyş topluluğu, kendinizi Allah'tan satın alın ( Allah'ın azabından koruyun) yoksa ben Allah'ın azabından hiçbir şeyi sizden men edemem. Ey Abdü'l-Menaf oğulları, Allah'ın azabından hiçbir şeyi sizden uzaklaştıramam. Ey Abdülmuttalip oğlu Abbas, senden de Allah'ın azabından hiçbir şeyi men edemem. Ey Peygamberin halası Safiyye, ben, Allah'ın azabından kurtarmak için sana hiçbir yararım olmaz. Ey Muhammed (Sallalahu aleyhi ve sellem)'in kızı Fâtıma, malımdan ne dilersen iste, vereyim fakat Allah'ın azabından hiçbir şeyi senden men edemem.'' (Buhârî, "Vesâyâ", 11; Müslim, "İman", 89.)
Peygamberimiz insanların dünya ve ahiret efendisi olduğu halde, "Kıyamet günü ne olacağım, nasıl hesap vereceğim" derdi.
Ensar'dan bir kadın olan Ümmü Alâ (r. Anha) anlatıyor:
Müslümanlar Mekke'den Medine'ye hicret ettikleri zaman, Ensar yani Medineliler arasında kur'a ile taksim edilmişlerdi. Bizim aileye de Osman İbn Maz'ûn düşmüştü. Biz Osman'ı evimizde konuk ettik. Osman bir süre sonra hastalandı ve vefat etti. Yıkandı, kendi elbisesi ile kefenlendi.
Tam bu sırada Peygamberimiz cenazeye geldiler.
Ben cenazeyi tezkiye ederek.
-Ey Ebû Saib. Allah sana rahmet etsin.Senin hakkında bildiğim ve
bu cemaate bildirmek istediğim şudur ki.Sen Allah Teâlâ'nın rahmetine erişmiş bahtiyar bir zatsın, dedim. Ben böyle söyleyince, Peygamberimiz bana dönerek:
-Allah Teâlâ'nın bu ölüye rahmet ettiğini nereden biliyorsun? dedi. Ben:
-Ey Allah'ın Resûlü, babam-annem sana feda olsun, Allah, (Osman İbn Maz'ûn gibi inanmış ve Allah'ın emirlerine uyup yasaklarından sakınmış bir kuluna ikram etmez de) ya kime ikram eder?dedim. bunun üzerine Peygamberimiz:
-Osman İbn Maz'ûn ölmüştür. Allah'a yemin ederim ki, ben de bu ölü için hayır ve mutluluk dilerim. Yine Allah'a yemin ederim ki, ben, Allah'ın bir Peygamberi olduğum halde bana (ve size kıyamet günü) ne muamele edeceğini bilemem, buyurdu.
Ümmü Alâ diyor ki: "Vallahi, Peygamberimizin bu uyarısından sonra
ben, kimseyi tezkiye etmeye cesaret edemedim" (Buhârî, "Cenaiz", 3.)
Osman İbn Maz'ûn, Müslüman olanların ondördüncüsüdür. Önce
Habeşistan'a, sonra da Medine-i Münevvere'ye hicret etmiştir. Bedir savaşında bulunmuş ve büyük yararlıklar göstermiştir. Hicretin ikinci yılında Medine-i Münevvere'de vefat etmiştir. Medine'ye hicret edenlerden ilk vefat eden Sahabi budur. (Aynî, Umdetü'l-Karî, Beyrut,1329, c. 8, s. 16.)
Burada akla şu soru gelebilir:
Bedir savaşında hazır bulunanların bağışlandıkları Peygamberimiz tarafında müjdelendiği halde, Peygamberimiz İbn Maz'ûn hakkında neden tereddüt ifade eden bir üslup ile Ümmü Alâ'- ya cevap vermişlerdir? Aynî diyor ki: Bunun sebebi, Osman İbn Maz'ûn'un
vefatı, Bedir savaşında bulunanların cennetlik oldukları haber verilmeden önce idi. (Aynî, Umdetü'l-Kârî, c. 8, s.16.)
Bu hadisi şeriften öğrenilen bir başka husus da şudur:
Cennetle müjdelenmiş olan on kişi ile Bedir savaşına katılanlar gibi cennetlik oldukları bildirilenlerden başka hiçbir kimse hakkında cennetliktir, diye hükmedilemez.Ancak genel olarak, inananlar cennetliktir, inanmayanlar da cehennemliktir, denilebilir. Bir de mümin ve müttaki olan kişiler için, cennetlik oldukları umulur, ifadesi kullanılabilir, kesin olarak cennetlik oldukları söylenemez.( Umdetü'l-Kârî, c. 8, s.16.)
Bera radiyallahu anh anlatıyor:
Peygamberimizle birlikte bir cenazede idik.Cenazenin mezarı kazılmakta olduğundan Peygamberimiz mezarın bir tarafında oturdu. Bu manzara onu o kadar etkiledi ki, ağladı, göz yaşları ile toprak ıslandı. Sonra da orada bulunanlara:
"Kardeşlerim, kendinizi bugün için hazırlayınız" ( İbn Mâce, "Zühd", 19.) buyurdu. Peygamberimiz kıyamet gününden ve oradaki hesaptan söz edildiği zaman gözleri yaşarırdı.
"Abdullah İbn Mesûd (ra.) anlatıyor:
Bir kere Peygamberimiz bana:
-İbn Mes'ud, haydi bana Kur'an oku, diye emretti. Ben:
-Ey Allah'ın Resûlü, Kur'an sana gönderilmiş iken onu size nasıl okuyacağım? dedim. Peygamberimiz:
-Evet öyle, ama ben Kur'an-ı başkasından işitmeyi çok severim, buyurdu.
Ben de Nisa sûresini okumaya başladım. "Kıyamet günü her ümmetten (onun Peygamberini) şahit getirdiğimiz ve seni de (Ey Muhammed) onların üzerine şahit olarak gösterdiğimiz zaman (inkar edenlerin hali) nasıl olacak?" (Nisa, 4/41.) ayetine gelince, Peygamberimiz.
-Yeter, buyurdu. O anda Peygamberimizin iki gözünden yaş döküldüğünü gördüm. ( Buhârî, "Nisa Sûresi Tefsiri", 9.)
Peygamberimizin şu uyarısı çok düşündürücüdür. Buyuruyor ki:
"Benim bildiğimi siz bileydiniz, daha az güler, daha çok ağlardınız" (Buhârî, "Küsuf", 2; Müslim, "Küsuf", 1.)
Peygamberimizin arkadaşları (Ashab-ı Kiram) da kıyamet günü Allah'a verilecek hesaptan endişe ederlerdi.
Hz. Ömer bir gün Ebû Mûsa el-Eş'arî (ra.) ye:
-Ey Ebû Mûsa, biz ki Müslümanlığı kabul ettik, yerimizi yurdumuzu
bırakarak göç ettik, her yerde Peygamberimizle beraber bulunduk. Acaba kıyamet gününde bir ecir ve mükâfata nail olacak mıyız? dedi. Ebû Mûsa:
-Elbette olacağız. Biz bir çok iyilik yaptık. Cenab-ı Hak'tan büyük ihsan ve Iütuf bekliyoruz, dedi. Hz. Ömer:
-Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, Allah'ın huzurunda hesaptan kurtulmaktan başka bir şey istemiyorum, (İslâm Tarihi, Sadr-i İslâm, İstanbul, 1938, c. 7, s. 501.) dedi.
Kıyamet günü insanın dünyada gizli ve aşikâr işlediği her şeyin hesabı
görülecek, kişiler arasındaki anlaşmazlıklar çözümlenecektir. O gün hiçbir şeyi saklamak mümkün değildir. Çünkü yerde ve göklerde Allah'a saklı hiçbir şey yoktur. Allah Teâlâ insanı yaptıklarından sorgulayacağı gibi kötü duygu ve düşüncelerinden de hesaba çekecektir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de:
"Siz içinizdekileri açığa vursanız da gizli tutsanız da Allah onunla sizi hesaba çeker. Sonra dilediğini affeder, dilediğine de azap eder. Allah'ın her şeye gücü yeter" (Bakara, 2/284.) buyurulmuştur.
Allah'a gizli ve saklı hiçbir şey olmadığı halde O, insanın yaptıklarını
melekler aracılığı ile de yazdırmaktadır. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur:
"Oysa üzerinizde muhakkak koruyucular var. Değerli yazıcılar. Onlar,
siz her ne yaparsanız (sizinle birlikte bulundukları için) bilirler. (iyi ve
kötü hiç birini kaybetmeden hepsini amel defterinize yazarlar.) (İnfitar, 82/10-12.)
Meleklerin kaleme aldıkları bu defterlerde kulun neyi ne zaman ve
nerede yaptığı yazılmış bulunmaktadır. Bu defterler kıyamet günü sahiplerine verilecek ve:
"Kitabını oku, bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter'' (İsrâ, 17/14.) denecektir.
Bu amel defterlerinde her şey yazılmış, hiçbir şey unutulmamıştır.
Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur:
"O gün herkesin amel defteri ortaya konmuştur. Ey Muhammed, suçluların, amel defterlerinden korktuklarını görürsün. "Eyvah, bu nasıl deftermiş ki, büyük küçük hiçbir şey bırakmadan hepsini saymış dökmüş'' derler.
Onlar (bu defterlerde) bütün yaptıklarını hazır bulmuşlardır. Senin
Rabbin hiç kimseye haksızlık etmez" ( Kehf, 18/49.)
O gün herkes sorgulanacaktır. Kur'an-ı Kerim bu hususu ifade eder:
"Elbette kendilerine Peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen
Peygamberleri de sorguya çekeceğiz." (A'raf, 7/6.)
Peygamber kendilerine gönderilenlere, "Elçilere ne cevap verdiniz?",
( Kasas, 28/65.)
Peygamberlere de, "Size ne cevap verildi?" (Mâide, 5/109.) diye sorulacaktır. Aslında o günde günahkârlara, suçlu oluşları yüzlerinden belli olduğu için günahlarından sorulmayacağı Rahman 39(semâ yarıldığı zaman,herkes sîmasından(yüzünden) tanınacağı için) o gün ne insana, ne cine günahı sorulmayacak,(sual mahşerde olacak.) ve Kasas 78 nci ayetlerinde (O,bu dedi,ancak bendeki bilgi sâyesinde bana verilmiştir. Bilmez miydi ki Allah, hiç şüphesiz ondan önce, kuvvet bakımından ondan daha üstün, topluluk bakımından ondan daha fazla nice nesilleri helak etmiştir ve suçluların suçlarını bile sormaya hâcet(gerek) yok zâten.) ifade buyrulmuştur. Ancak buradaki sorgulama, inkârcıları Peygamberler önünde azarlayarak sorumlu tutmaktır.Amel defterlerini inceleyenlerden bazıları orada yazılı günahlarından bir kısmını inkâr edecekler ve: "Bunları ben yapmadım, melekler yazdı" diyecekler ama, bu konudaki şahitlere itiraz edemeyeceklerdir. Çünkü o gün vücutlarındaki organlar aleyhlerine şahitlik yapacaktır.
Nitekim Kur'an-ı Kerim'de bu husus şöyle ifade edilmiştir. "O gün onların dilleri, elleri ve ayakları işledikleri şeyler hakkında kendilerine şahitlik ederler." ( Nûr, 24/24.)
"Nihayet oraya vardıkları zaman kulakları, gözleri ve elleri yaptıkları şeyler hakkında onların aleyhinde şahitlik ederler. Onlar derilerine: "Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz" derler. Derileri de: "Bizi, her şeyi konuşturan Allah konuşturdu. Sizi ilk defa yaratan O dur ve siz yine O'na döndürülüyorsunuz" (Fussilet, 41/20-21.) derler.
Enes İbn Mâlik (ra.) anlatıyor: Peygamberimizin yanında idik. Güldüler. Sonra da:
-Niye güldüm , biliyor musunuz? dedi. Biz:
-Allah ve Resûlü bilir, dedik. Peygamberimiz:
-Kulun Rabbisi ile konuşmasına gülüyorum. Kul, Allah'ın huzurunda hesap verirken: "Ey Rabbim, siz beni haksızlık yapmaktan menetmediniz mi?" diyecek,
Allah Teâlâ: "Evet, menettim" buyuracak. Kul: "Ama ben
kendime benim tarafımdan bir şahit getirilmesinden başka bir şeye, başkasının şahitliğine razı değilim" diyecek. Bunun üzerine
Allah Teâlâ: "Bugün sana tek şahit olarak nefsin, çok şahit olarak da değerli yazıcı melekler yeter." buyuracak ve ağzı mühürlenecektir. Peşinden organlarına: "Konuş" denecektir. O da organlarına: Irak olun, ben ancak sizin için mücadele ediyorum" ( Müslim, "Kitabu'z-Zühd ve'r-Rekaik", 1..) diyecektir.
Kıyamet günü iyilerle kötüler birbirinden ayırd edilecek, haklar alınıp
sahiplerine verilecektir. O gün hiç kimsenin hakkı kimsede kalmayacaktır.
Peygamberimiz bu hususu ifade ederken:
"Elbette kıyamet gününde haklar sahiplerine ödenecektir. Hatta boynuzlu koyundan boynuzsuz koyunun öcü alınacaktır" (Tirmizî, "Sıfatü'l-Kıyame", 2.) buyurmuştur.
Hak sahipleri haklarını eksiksiz alacakları muhakkak olan o günde,
dünyada haksızlık yapanlar da, iyiliklerini hak sahiplerine vermekle yaptıkları iyiliklerden de mahrum olacaklardır.
Ebû Hureyre radiyallahu anh anlatıyor:
Peygamberimiz:
-Müflis kimdir, bilir misiniz? buyurdu. Orada bulunanlar:
-Bize gِöre müflis, parası ve malı olmayan kimsedir, dediler. Peygamberimiz:
-Gerçekte benim ümmetimden müflis, kıyamet gününde, namaz, oruç ve zekâtla gelecek olan kimsedir. (Yani namazını kılmış, orucunu tutmuş ve malının zekâtını vermiş olan kimsedir) Ama şuna sِövmüş,bunun kanını dِökmüş, diğerini de dِövmüştür (Yani bu günahları da işlemiştir) bundan dolayı onun iyiliklerinden adı geçenlerin her birine verilir. üzerinde olan haklar ِödenmeden iyilikleri tükenirse, hak sahiplerinin günahları o kimseye yükletilir(bu durum sırlı bir ayet olup farklı yorumlara açık bırakılmıştır, lakin şehitler ! için uygun bir hesaplaşma olduğu). Sonra o kimse cehenneme atılır, ( Müslim, "Birr ve's-Sıle", 15.) buyurdu.
Bu hadisi şerif insan haklarına verilen ِönemi belirtiyor. İnsan haklarına riâyet etmeyen kimselerin kıyamet gününde sorgulanırken dünyada kazandıkları iyilikleri de kaybederek çok köِtü bir duruma düşeceklerini açık bir şekilde ifade ediyor.
Peygamberimiz, inananlara olan şefkat ve merhameti sebebi iledir ki,
kul hakkı ile Allah'ın huzuruna çıkmamamız için her vesile ile bizi uyarmıştır. Hatta o, borçlanıp borcunu ِödeyemeden ِölen kimselerin borçlarını öder ve:
"Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, yeryüzünde bulunan her mü'mine, insanların en yakını benim. Sizden her hangi biriniz ölür de borç veya çoluk çocuk bırakırsa ben onun velisiyim, yardımcısıyım. Herhangi biriniz de mal bırakırsa o da varislerinindir" ( Müslim, "Feraiz", 4.) buyurdu.
Değerli Din Kardeşim, kişi kıyamet günü genel olarak beş şeyden sorguya çekilecektir.Bu beş şeyi Peygamberimiz şِöyle bildirmişlerdir:
"Kişi ِÖmrünü ne yolda tükettiğinden, vücudunu nerede yıprattığından, malını nereden kazanıp nereye harcadığından, bildiği(öğrenildiği/dini olarak uyarıldığı veya uyarılmadığı v.b) ile ne iş yaptığından sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılamayacaktır." (Tirmizî, "Kıyame", 1.)
Bu hadisi şerif üzerinde düşünmeli ve bu sorulara cevap verecek şekilde hazırlanmalıyız.
Bundan sonra terazi kurulur ve amellerin tartılmasına geçilir.
Nitekim Kur'an-ı Kerim'de şöِyle buyurulmuştur:
"O gün (amelleri tartacak) terazi haktır. Kimin (sevap) tartıları ağır
gelirse işte onlar kurtulanlardır. Kimin (sevap) tartıları hafif gelirse, işte onlar da ayetlerimize haksızlık etmelerinden ِtürü kendilerini zarara sokanlardır."( A'raf, 7/8-9.)
Buradaki terazi (mizan) insanların dünyada yaptıkları amelleri tartacak
olan ve keyfiyetini bilemediğimiz ilâhi adâlet ِölçüsüdür. Bu, dünyadaki ölçü aletlerinin hiç birine benzemez. çünkü bu terazi, insanın yaptığı iyilikler ile kötülükleri tartacaktır.
Ayet-i kerime'de de ifade buyurulduğu gibi, tartıda, iyilikleri kötülüklerinden ağır gelenler kurtuluşa erecek, hafif gelenler ise cehenneme gidecektir.
Cehenneme gidenlerden inanmış olanlar, cezalarını çektikten sonra
cehennemden çıkıp cennete girebileceklerdir.(inanmayanlar için böyle bir durum söz konusu değildir.)
Ameller tartılırken hiç kimseye haksızlık yapılmayacak, yaptığı her şey adâlet terazisinde tartılacaktır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de:
"Biz kıyamet günü için adâlet terazileri kurarız. Artık kimseye hiçbir
şekilde haksızlık edilmez. (yapılan iş) bir hardal danesi kadar dahi olsa onu (adâlet terazisine) getiririz. Hesap gِren olarak herkese yeteriz" (Enbiyâ, 21/47.) buyurulmuştur.
Bu konuda bir başka ayet-i kerime de şudur:
"Kim zerre miktar hayır yapmışsa onu gِrür. Kim de zerre miktar köِtülük yapmışsa onu göِrür." ( Zilzal, 99/7-8.)
Tartıda iyilikleri köِtülüklerinden ağır gelenlere ne mutlu. Onlar cennete girecekler ve cennetin sonsuz nimetlerine ereceklerdir.
Değerli Mümin/Müslüman Kardeşim, kıyamet günü Allah'ın huzurunda vereceğimiz hesap ile ilgili bu kısa sohbetimizden sonra, o halde ne yapmalıyız ki, o gün hesabımız kolay geçsin? gibi bir soru akla geliyor.
Evet, yapacağımız şeyi !
Peygamberimiz bize şöyle hatırlatıyor:
"Hesaba çekilmeden ِönce kendinizi hesaba çekiniz." ( Tirmizî, "Kıyame", 25.)
İnsan dünyada yaptıklarının bir gün hesabını vereceğine ve o günkü
Mahkeme de hâkimin bizzat Allah Teâlâ olduğuna inanır ve bu inancını ölünceye kadar muhafaza ederse, her işinde dikkatli olur. İşlerinde doğruluktan ayrılmaz. Kimseyi aldatmaz. Kimseye haksızlık yapmaz. Yalan konuşmaz. Kimsenin malına ve ırzına göِz dikmez. Kendi hakkı kadar başkalarının hakkını da gِözetir. Kendisine lâyık göِrmediği bir şeyi din kardeşlerine de lâyık gِörmez.
Bu inanca sahip olan kimse hesap günü gelip çatmadan evvel, kِötülükleri azaltır ve iyilkleri çoğaltılır. Allah'tan korkar. O'na karşı gelmekten çekinir. Günah işlememeye gayret eder. İşlediği günahlardan hemen tِövbe eder. Günahkâr olarak Allah'ın huzuruna gitmek istemez. İşte ahiret inancı, insanın, duygu, düşünce ve davranışları üzerinde olumlu etkiler yapar.
Ne mutlu o hesap gününe hazırlananlara. Yine ne mutlu o günü hiç
unutmayanlara.
Rabbimizin çetin hesabından korktuğum için üzerime düşen farzı kifaye görevim olduğuna ve yine bu görevi Rabbimiz hacet gördüğü için yapıyorum veya yaptırılmaktayım ve son söz olarak tatlı muhabettimizi,
Kur'an-ı Kerim'in en son nazil olduğu Abdullah İbn Abbas
(ra.) tarafında rivayet edilen ayet-i kerime ile bitiriyorum.
Allah Teâlâ buyuruyor:
"öyle bir günden korkunuz ki, o gün Allah'a döِndürüleceksiniz. Sonra
da herkese kazancı tamamı ile ِödenecek ve hiç kimse haksızlığa uğramayacaktır/uğratılmayacaktır." (Bakara, 2/281 .)
Selam ve İsmen Dua ile...
Selametle...
//MSD //