Bölüm 7

93 1 0
                                    

► Tarih-i Taberî'den / Bölüm: 07

Sallallâhû Teâlâ Aleyhi ve Sellem Efendimiz Buyurdu ki, "Güneş O Çeşmelerden Birisinde Dolanınca, Feriştehler Onu Gökten Göğe, Arş Altına İletirler. Nitekim Hakk Teâlâ Şöyle Buyurur [...Arapça Metin...] Güneşin Müstakarrı Arş Altındadır. Allahû Teâlâ Meşrikte Karanlıktan Bir Hicab (Perde) Yaratmıştır ve Ona Bir Ferişteh Müekkel Kılmıştır. Her Gece Güneş Dolanınca, O Ferişteh O Karanlıktan Bir Avuç Alır ve Avcunu Biraz Açar. O Kadar ki, O Karanlıktan Pâre Pâre Parmakları Arasından Cihâna Saçılır. Şafak Kaybolunca Avcunu Tamam Açar. O Feriştehin Kanadı, Meşrikten Mağribe Kadar Yetişir ve Kanadı ile Karanlığı Meşrikten Tâ Mağribe Kadar Sürer. Dünyâyı Karanlık Tutar. Sabah Vakti Yaklaşınca O Ferişteh O Karanlığı Yine Kanadı ile Sürer. Meşrik Tarafından Mağrib Tarafına İletir ve Kendi Mağribe Gelir. O Karanlığı Yine Eline Alır, Mağribe Bırakır; Yedinci Denizin Bulunduğu Arada. Dâima O Ferişteh Her Gece Meşrikte O Zulmet Hicabından Bir Avuç Mağribe İletir. Bu Hicab-ı Zulmet Tamamen Meşrikten Mağribe Gelince O Vakit Kıyâmet Kopar..."

Aleyhisselâtû Vesselâm Efendimiz Buyurdu ki, "Güneş Arş Altında Secde Kılar ve O Güneşe Müekkel Olan Feriştehlerin Hepsi Sabah Vakti Olunca Hakk Teâlâ'dan Onlara Fermân Gelir ki, Güneş Yine Meşrike Varsın ve Ondan Doğsun Diye. O Feriştehler de Güneşi Urbaya Korlar. Gökten Göğe Götürürler; Meşrike Gelinceye Kadar. Güneş Meşrike Gelince, Yine Meşrikten Doğar..." Ay da Doğmasında ve Dolanmasında Güneş Gibidir. Tâ Kıyâmet Yakın Oluncaya Kadar Bu Anlattığımız Şekildedir.

İmdi, Kıyâmet Kopmaya Yakın Olup, Halk Fıska ve Fesâda Düşünce ve Hâkimler Emr-i Ma'rûf ve Nehy-i Münker Etmez Olunca, Allahû Teâlâ Halk Üzerine Tevbe Kapısını Kapar. Güneş Arş Altına Gelince Bir Gün Kadar Secdede Eğlenir. Yine Döneceği Vakit Olunca, Allahû Teâlâ Dergâhından Destur Gelmez. Ay ve Güneş Arş Altında Üç Gün Üç Gece Miktarı Kalırlar. Bu Cihân Zulmet İçinde Kalır, Yıldızların Nûrundan Başka Nûr Olmaz. İnsanlara O Gece Gâyet Uzun Gelir ve Hiç Kimse Bu Hâlin Ne Olduğunu Bilmez. Bu Hâdise Nedir? Ancak Teheccüd Namazını Vâzife Edinmiş Olan Âbidler Bileler. Vâzifelerini Tamam Ederler ve Sabah Namazına Muntâzır Olurlar. Sabah Olmadığını Görünce Bilirler ki, Şu Korktukları Geceye Uğramışlardır. Varırlar Camilere Girerler Ağlaşırlar, Duâ ve Tadarrû'la Meşgûl Olurlar. Üç Gün Miktarı Olunca Allahû Teâlâ Cebrâil Aleyhisselâm'a Emreder, Ayı ve Güneşi Alıp Mağribten Yana Götürür. Yine Ayla Gün, Mağribten Doğarlar; Nûrsuz Kara Kalkan Gibi. Göğün Ortasına Gelince Zevâl Yerine Gelirler. Cihân Halkı Onları Görürler. İkisi de Giderler, Mağribten Dolanırlar ve O Her Gün Dolandıkları Pınara Giderler. Hakk Teâlâ'nın Emri ile Feriştehler Bırakmazlar, Ondan Sonra Tevbe Kapısı Kapanır.

Ali Radiyallâhû Anh, Rasül-u Ekrem Aleyhisselâm'dan Sorup, "Yâ Rasülullah... Tevbe Kapısı Nasıl Şeydir?" Dedi. Sallallâhû Teâlâ Aleyhi ve Sellem Efendimiz Buyurdu ki, "Yâ Ali! Allahû Teâlâ Mağribten Ötede Tevbe İçin İki Kanatlı Bir Kapı Yapmıştır; Her Kanadı Cevherden ve İnciden. Bir Kanadından Diğer Kanadına Kırk Yıllık Yoldur. Tevbe-i Nasûh ile Tevbe Eden Her Kulun Tevbesini O Kapıdan Allahû Teâlâ Dergâhına Getirirler..." Muaz İbn Cebel Dedi ki, "Yâ Rasülullah... Tevbe-i Nasûh Nedir?" Aleyhisselâtû Vesselâm Efendimiz Buyurdu ki, "Tevbe-i Nasûh Odur ki, Kul Kendi Günâhına Öyle Bir Pişmân Ola ki, Bir Daha Hiç O Günâha Avdet Etmeye; Sağılmış Süt, Memeye Avdet Etmediği Gibi..." ve Sallallâhû Teâlâ Aleyhi ve Sellem Efendimiz Yine Buyurdu ki, O Kapı, El'ân Halk Üzerine Açıktır. Tâ Hakk Teâlâ Ayı ve Güneşi Mağribten Doğduracağı Zamana Kadar. O Kapıyı Allahû Teâlâ'nın Emri ile O Zaman Halk Üzerine Kapayalar. Ondan Sonra Hiçbir Günâhkârın Tevbesi Kabûl Edilmez ve Hiçbir Kâfirin İslâm'ı da Artık Kabûl Edilmez. Sallallâhû Teâlâ Aleyhi ve Sellem Efendimiz Burada, Şu Âyet-i Kerîmeyi Okudu [...Arapça Metin...] Übey İbn Ka'b Radiyallâhû Anh Dedi ki, "Yâ Rasülullah... Ondan Sonra Bu Cihân Ne Olacak? Ayın ve Güneşin Hâli Nice Olur?" Peygamber Aleyhisselâm Buyurdular ki, "Ondan Sonra Aya ve Güneşe Yine Allahû Teâlâ Nûrunu Feyz Eder, Evvelki Gibi Meşrikten Doğarlar ve Mağribte Dolanırlar. O Vakitten İtibâren Kıyâmete O Kadar Kalır ki, Bir At Yavrusu Doğsa, Henüz Binilecek Hâle Gelmeden Kıyâmet Kopar ve İsrâfil Aleyhisselâm Sûru Üfürür. Bütün Halk Ölürler. Kimse Bilmez ki, Hâl Nedir? Hiç Kimsenin Haberi Yokken ve Bütün İnsanlar Gâflette iken Ânsızın Sûr Sesini İşitirler. Nitekim Allahû Teâlâ Buyurur [...Arapça Metin...] Yani, "Ânsızın Gelir..." ve Bir Âyet-i Kerîmede de Buyurulur ki, [...Arapça Metin...] ve Başka Bir Âyette de Şöyle Buyurulur [...Arapça Metin...] Yani, Kıyâmet O Şekilde Erişir ki, İki Kişi Oturup Konuşmakta iken Ânsızın Biri Bir Yana, Biri Bir Yana Düşer; İkisi de Can Verirler. Ondan Sonra Bu Cihân Kırk Yıl Hâlî Kalır. Yer ve Gök ve Hava ve Yıldızlar Olduğu Yerde Kalırlar ve Yine Ay ile Güneş Doğup Dolanırlar. Gökten Yağmurlar Yağar, Yerden Nebâtlar ve Ağaçlar ve Yemişler Bitip Dökülür. Kimse Bulunmaz ki Onlardan Faydalana? Ne İnsanlardan Ne Vahşi Hayvan ve Ne de Kuşlar ve Ne de Yırtıcı Hayvanlardan Hiçbirisi Bulunmaz. Ondan Sonra Allahû Teâlâ Emredip, Bütün Feriştehlerin Canını Kabzeder. Yerde ve Gökte Cebrâil Aleyhisselâm, Azrâil Aleyhisselâm ve İblisden Aleyhillâne Başka Hiç Kimse Kalmaz. Ondan Sonra Allahû Teâlâ Cebrâil Aleyhisselâm'a Buyurur, "Yere İn Gör ki, Yerin Hâli Nicedir?" Cebrâil Aleyhisselâm Yere İnip Görür ki, Cihân Mamûrdur; Yemişler, Bitkiler Bitip Sular Akmakta, Bostanlar Tazelenmiş, Altın ve Gümüş Ne Kadar Varsa Yerden Dışarı Çıkmış, Taş, Toprak Gibi Dökülmüş Yatıyor Amma Mahlûkâttan ve Hayvanlardan Hiç Kimse Yoktur ki, Bunlardan Faydalansın? Cebrâil Aleyhisselâm Yine Göğe Yükselir ve Allahû Teâlâ Buyurur ki, "Yâ Cebrâil, Ne Gördün?" O da, "Yâ Rabbi, Sen İyi Biliyorsun; Halkı Gördüm, Hepsi Kırılmışlar ve Cihân ise Mamûr Kalmış..." Allahû Teâlâ Buyurur ki [...Arapça Metin...] Yani, "Ben Bu Yeri ve Bu Yerde Ne Varsa Yarattım, Yine Sonunda Bana Mirâs Kalacaktır ve Bu Halkın Hepsinin Dönüşü Benim Dergâhımadır. Dünyâdan Ötürü Bana Âsi Oldular, Emrime Muhâlefet Ettiler, Kanları Döktüler, Türlü Türlü Fesâdlar İşlediler. Bugün O Nizâ Ettikleri Dünyânın Bütünü Bana Kaldı. Onları Ölümle Kahrettim! Yok Oldular..." Ondan Sonra Allahû Teâlâ İblisi Aleyhillâne ve Cebrâil'i Aleyhisselâm ve Melek'ül-Mevt'i Aleyhisselâm Öldürür Kendisi Hayy ve Bâkîdir. Hayatı O Celle Celâlühû Yaratır, Hayata İhtiyacı Yoktur. Mevti de O Azze ve Celle Yaratır, Kendisine Mevtten Zarar Yoktur. Ondan Sonra Hakk Teâlâ Kendi Azâmet ve Saltânatından Sual Eder ve [...Arapça Metin...] Yani, "Padişâhlık Bugün Kimindir?!" Buyurur, "Hani Padişâhlık Davâsı Edenler? Birbirini Yağma Edip Birbirini Dünyâ Padişâhı İçin Öldürürlerdi..." Cevap Verecek Herhângi Bir Kimse Bulunmadığından Kendi Azâmeti ve Ceberutu ile Kendine Cevap Verip Buyurur ki, "Mülk ve Padişâhlık Yalnız Allah'ındır ki, Vahîd'dir. O'nun Asla Şerîki Yoktur. Hep Mahlûkâtı Ölümle Kahreder..!" Cihân Bu Hâl Üzere Tamam Kırk Yıl Kalır. Allahû Teâlâ Bütün Mahlûkâttan Evvel İsrâfil Aleyhisselâm'ı Dirilterek Yine Sûr'u Üfürür ve Bütün Halk Dirilirler ve Hesap Yerine Gelirler. Ondan Sonra Allahû Teâlâ Bunlara Hesap Sorar ve Dahi Ayı ve Güneşi Kendi Heybeti ile Çağırır. Ay ve Güneş Korkudan Kapkara Olarak Toplanırlar. Bir Top Gibi Olurlar; Allahû Teâlâ'nın Hışmından... Hakk Teâlâ'nın Buyurduğu Gibi [...Arapça Metin...] Şimdi İkisi de Arş Altında Secde Ederler ve Derler ki, "Yâ Rabbi... Bizi Bu Halkın Mâsiyeti Sebebiyle Azâb Etme. Zirâ Sen Bilirsin. Gerçi Halk Mâsiyeti Bizim Şûlemizle İşlediler ve Lâkin Mâsiyette Biz Bunlara Müttefik Değiliz ve Bunları Mâsiyetten de Men' Etmek Elimizden Gelmezdi..." Bunlar Böyle Deyince Hakk Teâlâ Buyurur ki, "Gerçek Söylersiniz; Siz Benim Mutî' Kullarımsınız. Arş Nûrundan Yarattım, Yine Arş Nûruna Reddedeceğim..." Ay ve Güneşi Yine Arş Nûruna Reddeder, İkisi Beraber Fânî Olurlar.

Hazreti İkrime Der ki; Abdullah İbn Abbas Bu Hadîsi Tamamlayınca Ben O Kişi ile Ka'bul-Ahbar'a Vardım. Ben Ona Dedim ki, "Bu Kişi Geldi, Abdullah b. Abbas'a Senden Ay ve Güneş Ahvâlinde Şu Gibi Sözler Nâkletti. Abdullah b. Abbas Darıldı. Hazreti Peygamberden Sallallâhû Aleyhi ve Sellem Ay ve Güneş Hakkında Hadîs Rivâyet Etti. Tâ Onlar Yaratıldığından Fânî Oluncaya Kadar Bütün Hâllerini Beyân Etti..." Ka'bul-Ahbar Kalkıp, Abdullah b. Abbas Yanına Geldi, Özür Diledi ve Dedi ki, "Ben Söylediğim Bu Sözü, Bir Eski Kitaptan Söyledim. Olabilir ki, Yahudiler Değiştirmiş ve Bozmuş Olalar Amma Senin Anlattığın Bu Hadîs Doğrudur. Hadîsi Benim Yanımda Tekrar Takrir Et ki Senden Hıfzedip Bellemiş Olayım..."

Devamı İçin Bölüm 08'e Geçin ►►►

İNDİRİLEN DİN Mİ ? UYDURULAN DİN Mİ  ?[Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin