SELEF/HALEF

72 0 0
                                    

İbni kayyum el-cevzi(r.a) mezhepsiz olduğuna dair kaynak belirtiler. Bunun asli nedir?

Elcevap:
Hakikat kitabevi''nin İhlas A.Ş yayınları No:1 , 35.ci baskısı ve M Sıddık GÜMÜŞ tarafından hazırlanan Seadet-i Edebiyye kitabının ikinci kısmının 21.ci maddesinin 9.cu bölümünde selefiler adlı babında(sayfa 439-447) yazar; İbni kayyum'un sadece ibni Teymiyye'nin talebesi ve etkisinde olduğunu ve kendi yorumundan ibaret delilsiz isnatlarda bulunması, ibni kayyum'un mezhepsiz hükmü bilahare bulunmamaktadır. Tacuddinus-subki'nin 22 maddelik ibni Teymiyye'ye ait olduğu ve bu delillerin doğrudan ibni Teymiyye'ye ait olmadığını bir çok alim tarafında söylendiği de yazilmaktadir.

İlginç olan şu ki; Kitabında hanefi fıkhi(ameli konular/namaz oruç vs gibi) bölümleri hariç(kısmen olsa yorumu katmış yazar) diğer bölümlerin tümünde felsefi bir ekol olarak anlatması ve kesinlik ahkamlar olarak kendince yorumlamasini bir başkasına-sözde derleyip sünnet itikadi üzerinde olan zatlara-mal etmesi curetine bulunmaktan da cekinmeyip üstüne basabasa ikna etme üslubuna kalkışmış...!!!

Söz konusu selef kelimesinin ibni Teymiyye'ye kadar olmadığı söylenmektedir.

Ne acıdır ki,kendisiyle çeliştiğini göremeyecek kadar aciz,insanlık hali deyip gözden kaçirmış olduğunu varsayiyorum ki,ilim ehli(özellikle ilahiyatçı) olan biri;asla tek boyutlu araştırma inceleme ve derleme yapamaz. Kendi yorumlarını delil niteliği curetinde bulunamaz.

Söz konusu bashi geçen ibni Teymiyye'ye gönderilen mektubun cevabını da bulunmamakta. Bir delil varsa delile karşılık senet isnadı şarttır.(yani bir soru niteliğinde mektup varsa,mektuba karşılık mutlak bir cevap mevcuttur. Şayet cevap yoksa,iddia edinilen her ne ise muammadir)

Öncelikle konuyu daha detay izah etmek isterim. şöyle ki:

Kardeşlerimizden gelen tenkit ve eleştirlere karşı hüsn-ü zan etmek ibadettir. Ayrıca bazı eksiklerimizi ve kusurlarımızı görmemize neden olabilir.

Her şeyde bir hayır olduğuna göre, bunlar enaniyetimizin kırılmasını ve daha dikkatli olmamızı sağlar. Böylece nefis ve şeytanımızın oyununa gelmemiş oluruz.

Diğer taraftan görüşlerimizi ya da davranışlarımızı eleştirmeleri, bizi gururdan kurtarır. Bu ise, övünmemizden ve enaniyetimizin kabarmasından daha iyidir. Konunun bu yönlerine bakarsak daha rahat edeceğimiz kanaatindeyiz.

Hüsn-ü zan: "kesin hüküm bulunmayan bir şeyi iyiye yorumlamak."

Su-i zan: "Kesin hüküm bulunmayan bir şeyi kötüye yorumlamak."

"Ey iman edenler. Zandan çok sakının. Çünkü zannın bazısı ağır günahtır." Hücurât Sûresi, 12

Zan, "sanmak, tahmin etmek" mânâsına geliyor. Hüsn-i zan, iyiye de kötüye de yorumlanabilecek bir işe, güzel yönünden bakmak demektir. Bunun zıddı su-i zan olup "her şeye menfi yönden bakmak, insanların fiillerini ve davranışlarını kötüye yorumlamaktır."

Bir hadisede kesinlik varsa orada zanna yer olmadığı açıktır. Meselâ, bir insan alenen küfrü savunuyorsa burada zan söz konusu olamaz ve o adamın küfrüne hükmedilir; ama bir mü'minin ağzından küfür sözleri çıktığında, ona hemen kâfir damgası vurmak yerine, hüsn-ü zan yolunu tutmak ve o sözü küfründen değil, cehaletinden söylediğini düşünmek tedbir ve temkine en uygun olanıdır.

İNDİRİLEN DİN Mİ ? UYDURULAN DİN Mİ  ?[Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin