BÖLÜM 2

163 2 0
                                    

► Tarih-i Taberî'den / Bölüm: 02

Bu Söz, Dünyânın Baştan Sona Kadar Geçecek Zamanı Bildirir.

Bil ki Allahû Teâlâ Bu Dünyânın Miktarını Yedi Bin Yıl Olarak Tâyin Etmiştir. Yani Yer Kurulup Dünyâ Bugünkü Gibi Tertip Üzere Getirildiğinden Tâ Harâp Olup Kıyâmet Günü Oluncaya Kadar Arada Geçecek Zaman, Tamam Yedi Bin Yıl Olacaktır. Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselâm Dünyâya Geldiği Vakit, Bu Cihândan Altı Bin Küsûr Yıl Geçmişti.

Bu Rivâyete Göre Kıyâmet Kopmağa Bin Yıldan Az Eksik Bir Zaman Kalmıştır Amma Ne Miktar Olduğunu Hakîkâti ile Bilip O Zamandan Ne Kadarı Geçmiş ve Ne Kadarı Kalmış Olduğunu Kesin Olarak Ulemâdan Kimse Haber Vermemiştir. Herkes Bu Bâbta Bir Türlü Haber Söyledi. Münkirler Derler ki, "Biz Tevrât'ta Muhammed Aleyhisselâm Dünyâya Geldiği Vakit Cihânın Müddetinden Altı Bin İki Yüz Küsûr Yıl Geçmiş Olduğunu Görmüşüzdür..." Hıristiyanlar ise "Muhammed Aleyhisselâm Dünyâya Geldiği Vakitte Bu Cihândan Altı Bin Üç Yüz Küsûr Yıl Geçmiş Olduğunu Încil'de Gördük..." Derler. Filozof Sokrat ve Yunan Bilginleri Şöyle Derler, "Çarh-ı Felek Dönmeye Başladığından Kendi Zamanlarına Kadar Beş Yüz Küsûr Bin Yıl Geçmiştir..." Ulemâ Arasında Vuku Bulan Bu İhtilâflar Kıyâmet Bilinmediğinden İleri Gelmiştir. Eğer Kıyâmet Günü Ne Vakit Olacağını Bilselerdi Muhammed Aleyhisselâm'ın Dünyâya Geldiği Vakitte Cihân Tarihinin Ne Kadarı Geçmiş ve Ne Kadarı Kalmış Olduğunu Kesin Olarak Bilirlerdi ve Lâkin Kıyâmet Ne Gün Kopacağını, Hakk Teâlâ Kimseye Bildirmemiştir. Zirâ Beş Türlü Şey Vardır ki, Ulemâ Arasında Ona Mugayyebât-ı Hamse Derler. Beş Nesneyi Cenâb-ı Hakk Kendi Hâzinesinde Saklamıştır. Evliyâdan Kimseye Bildirmemiştir. O Beş Şeyin Birincisi Kıyâmet Günüdür. Nitekim Kur'an-ı Kerîm'de Şöyle Buyurulmuştur [...Arapça Metin...] Manâsı Şudur, "Kıyâmet Gününün Ne Zaman Olacağı Hakkındaki İlim ve Buluttan Yağmur Yağması ve Ana Karnında Olan Ceninin Erkek veyâ Dişi Olması ve Bir Kimsenin Yarın Ne Kazanıp Ne Yapacağı ve Bir Kimse Nerede Ölecektir; Bunların Bilgisi Allah'a Mahsûstur..." Allah'tan Başka Kimse Bilmez. Allah'tan Başka Hiç Kimse Bu Beş Türlü Sırra Vâkıf Değildir.

Şöyle Haber Verilmiştir ki, Âhir Zaman Peygamberine Peygamberlik Geldiği Zaman, Mekke Halkını İslâm Dinine Dâvet Eyledi, "Ben, Hakk Teâlâ'nın Peygamberiyim; Bana Kur'an İndi ki, O Allahû Teâlâ'nın Kelâmıdır ve Sizin Dininiz Bâtıldır; Benim Dinime Dönün, Kur'an'a İnanın ve Benim Peygamberliğime Îmân Getirin!" Dedi. Bu Söz Mekke Kâfirlerine Çok Güç Geldi. Dinlerine Bâtıl Dediğine Arlandılar ve İttifâk Edip Muhammed Aleyhisselâm Vesselâm'a Geldiler ve "-Hâşâ- Yâ Muhammed! Sen Bir Yalancı Kişisin! Bu Kur'an Deyip Okuduğun da Kendi Sözündür, Kendiliğinden Söylüyorsun, Tanrı Kelâmı Değildir!" Dediler. Muhammed Sallallâhû Aleyhi ve Sellem, "Ey Kâfirler! Ben Sizin Aranızda Büyüdüm, Kimseden Okumadım, Bu Söz Eğer Kendi Sözüm ise Siz de Buna Benzer Söz Getirin de Görelim. Eğer Getiremezseniz Allah'ın Hışmından Korkmak Gerek ve Kur'an'a İnanmak Gerek ve Bana Îmân Getirmek Gerektir!" Dedi. Kureyş ve Mekke Kâfirleri ve Mekke'nin Söz Bilirleri Bir Araya Geldiler. Her Ne Kadar Uğraştılarsa Kur'an'a Benzer Bir Söz Diyemeyip Hepsi Âciz Kaldılar. Nitekim Kur'an'da [...Arapça Metin...] Yani, "Eğer Kulumuz Üzerine İndirdiğimiz Kur'an'da Şek Eder iseniz, Siz de Ona Benzer Bir Sûre Getirin ve Allahû Teâlâ'yı Bırakıp Taptığınız Putlardan Yardım İsteyin; Eğer Sözünüzde Gerçekçi iseniz!" Buyurulmaktadır.

Kâfirler Bu Sözde Âciz Olunca, Ebû Cehl ve Velid b. Muğîre Gâyrete Düştüler. Zirâ Önceden Peygamberimiz Sallallâhû Teâlâ Aleyhi ve Sellem ile Ebû Cehl Arasındaki İhtilâf Basit Bir Şeydi. Sonra Kâfirler Bir Araya Gelip-Görüşüp-Danıştılar ve Dediler ki, "Muhammed Bizimle Giriştiği Şu Bahiste Bizi Âciz Bıraktığına Göre, Medîne Büyüklerine Adam Gönderelim. Çünkü Orada Yahudi Âlimleri Çoktur. Tevrât İçinden Müşkil Meseleler Çıkaralım, Muhammed'e Soralım. Biz de Onu Âciz Duruma Düşürelim ve Bu Davâsından Vazgeçmeye Mecbur Edelim!" Bu İttifâk ile Velid ve Ebû Cehl Aleyhillâne Yerlerinden Kalkıp Birtakım Kimseleri de Kendilerine Uydurup Medîne'ye Giderek, Kâfirlere Muhammed Aleyhisselâm'ın Hâlini Bildirdiler ve Peygamberlik Davâsı Edip, Kur'an ile Kendilerini Âciz Duruma Düşürdüğünü Söylediler. Hayber ve Beni Kureyza ve Vadi'l-Kura Yahudilerine Elçiler Gönderip Topladılar. Ebû Cehl, "İçimizde Bir Kişi Çıktı. Adına Muhammed Derler. Peygamberlik Davâsı Ediyor. Benim Dinimden Gâyrî Dinler Bâtıldır Deyip, Bizi Kendi Dinine Dâvet Ediyor ve Tanrısının Kelâmıdır Deyip Acâyip Sözler Söylüyor. Bizi O Sözlerle Âciz Bıraktı. Ona Benzer Söz Diyemedik. İşte Bundan Dolayı Size Geldik. Şimdi... Size Gökten Kitap İnmiştir, Bize İnmemiştir. O Kitapta Gördüğünüz Gâyet Müşkil Sözlerden Çıkarın Bize Öğretin de, Gidelim Onu O Muhammed'e Soralım. Biz de Onu Âciz Duruma Düşürelim ve O Davâsından Vazgeçirelim..." Dedi.

Yahudi Âlimleri Bir Araya Gelerek Günlerce Tevrât'ı Mütâlea Ettiler. Tevrât İçinden Yirmi Sekiz Mesele Çıkardılar. Ebû Cehl'e ve Beraberinde Olan Kâfirlere O Soruları Öğrettiler ve Dediler ki, "Gidin Bu Soruları O Peygamberim Diyen Kimseye Sorun. Eğer Cevap Verebilirse Sözüne İnanın ki, Hak Peygamberdir. Zirâ Peygamber Olmayan Kimse Bu Suallere Cevap Veremez ve Eğer Cevap Vermeyecek Olursa, Rüsvâ Olup Davâsından Vazgeçmek Mecburiyetinde Kalır; Siz de Emin Olursunuz..."

Ebû Cehl, "Güzel Söylediniz. Bu Suallere Kimse Cevap Verecek Gibi Değil Amma Bizim Bir Müşkilimiz Daha Var..." Yahudiler Dediler, "Nedir?" Ebû Cehl, "O Muhammed Dediğimiz Kişi Sözün Kolayını Bilen Kimsedir. Şâyet Kendi Zannınca Bir Cevap Vermek İsterse, Biz Bu Suallerin Tevrât'taki Cevabının Ne Olduğunu Bilmiyoruz. Bundan Dolayı Cevabın Böyle Olmadığını Nasıl Bilelim? Yapılacak İş Şudur ki, En İyi Bilginlerinizden Bizimle Birkaç Kişi Beraber Gönderesiniz ki, Muhammed'e Cevap Vermek İsteyince, "Cevap Bu Değildir, Yalan Söyledin!" Desinler; Bizde Gülüp Alay Edelim. Muhammed'i Bu Şekilde Susturmuş Olalım..."

Devamı İçin Bölüm 03'e Geçin ►►►

İNDİRİLEN DİN Mİ ? UYDURULAN DİN Mİ  ?[Tamamlandı]Där berättelser lever. Upptäck nu