(Bölüm 40)

10.6K 1.1K 213
                                    

Senden Gidemiyorum hazırlıkları son sürat devam ediyor, hayırlısıyla yakında raflarda ve ellerinizde olacak. İnsanın böyle güzel dertleri ve uğraşları olsun, diyerek sizi bölümle baş başa bırakıyorum.
❣️

******

Akşam geçmek bilmedi Alya için, masada oturmuş, önündeki yemeği çatalıyla bir o yana bir bu yana iteklerken düşünüyordu. Acaba Yiğit annesiyle konuşmuş muydu? Konuştuysa Pervin hanım nasıl tepki vermişti? Kızıp bağırmış mıydı, yoksa... İçini daraltan varsayımlara daha da devam edecekti ki, Nana'nın sesiyle kendisine geldi.

"Kızım!" Bunu neredeyse bağırarak söyleyen yaşlı kadının yüzüne anlamayan gözlerle baktı Alya.

"Ne oluyor dadı, niye bağırıyorsun durduk yere?" dedi çatalını masanın üzerine bırakırken.

"Durduk yere mi? La havle!" Masada karşısında oturan Nana öne doğru eğilerek dikkatlice onu süzdü, sonra kelimelerin üzerine basa basa konuşmaya başladı. "Kaç defa seslendim, duymadın bile! Geldiğinden beri bir tuhafsın, kendin burada aklın başka yerlerde? Neyin var yavruşum, hadi anlat Nana'na..."

Onun bir hafiye merakıyla sorgu suale girişmesi genç kadını gülümsetti. "Bir şey yok dadıcığım, inan!" dedi onu ikna etmeye çalışırcasına. "O kadar çok şey var ki yapılacak, kafam karışık biraz..."

"O kafa karışıklığın kocan yüzünden olmasın kızım?" Nana tam da üstüne basmıştı. Şu yaşlıların hisleri nasıl da kuvvetli oluyordu, hayret etmemek elde değildi doğrusu!

"Biraz o da var tabii!" diye ister istemez itiraf etti kız. Sonra onun yeni sorular için ağzını açtığını görünce alelacele yerinden fırladı. "Çok yorgunum, bir duş alıp yatacağım," dedi telaşlı bir sesle.

"Yemek..." diyen kadına, "İştahım yok dadıcığım, iyi akşamlar," dedi ve kaçar gibi masadan uzaklaşıp odasına yollandı.

Aynı saatlerde Sanverler de akşam yemeği için masadaydı, sessizliği çatal bıçak sesleri bozuyordu. Mehmet Cevat arada güçsüz boynunu zorlayarak karşısında oturan karısına ve yan tarafındaki oğluna delici bakışlar atıyordu. Nihayetinde dayanamayıp homurdanırcasına bir sesle, "Eee Yiğit Bey?" dedi.

Babasının seslenmesiyle elindeki çatalı tabağının kenarına bırakan adam ona baktı. "Eee derken?" diye sordu.

"Ne zaman boşanıyorsunuz?" Mehmet Cevat, hepsini rahatsız eden o konuyu açmış ve bombayı ortaya bırakmıştı. Soruyla birlikte Pervin Hanımın bakışları oğluna çevrildi, Yiğit'in yüzü sıkıntıyla bulutlanırken kısa bir anlığına sustu. Genç adam tam konuşmak için ağzını açmıştı ki, annesi müdahale etti. "Bunu konuşmanın ne yeri ne sırası Cevat!"

"Bana adap mı öğretiyorsun kadın!" Bunu çarpık dudaklarının arasından tükürürcesine söyleyen adam öfkeliydi.

"Gerekirse evet, baba!" Bu sefer konuşan Yiğit'ti.

"Susun ulan! Siz kimsiniz de..." diye bağırmaya başlayan adam tüm akşamı berbat etmişti.

"Anne!" dedi Yiğit, bağırıp duran babasını duymuyormuş gibi. "Ben doydum, kalkıyorum."

"Yiğit, oğlum..."

"Abi!" Gülşen de üzülmüştü.

"Zıkkım ye, aptal herif!" Mehmet Cevat, ağzından taşan tükürüklere aldırmadan konuşmaya çalışıyor, bedeni bu gayrete isyan edercesine titriyordu.

"Sayende öyle oluyor zaten baba!" Bunu diyen Yiğit, elindeki peçeteyi masaya fırlatarak kalkmış, kimseye bakmadan odayı terk etmişti. Hızlı adımlarla merdivenleri çıkıp kendisini odasına atmıştı, biraz sakinleşmeye ihtiyacı vardı.

SORMA KALBİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin