(Bölüm 19)

9.4K 1.1K 245
                                    


23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun canlar, nice 100. Yıllara diyelim... Ve Atatürk'ü bir kez daha minnetle analım, gün geçtikçe değeri daha çok anlaşılıyor değil mi? Allah o savaş ve yoksulluk günlerini milletimize bir daha yaşatmasın temennisi içindeyim.

Ayrıca mübarek ramazan ayımız da hayırlı olsun, Rabbim bu ayın hürmetine tüm hastalarımıza şifa, dert içindekilere derman versin inşallah.

Ve bölüm... :)

*****

Gün bitmemişti ve asıl zorlu kısım yeni başlıyordu. Akşam karanlığı hafiften ortalığa çökerken holding binasından yan yana çıktılar. Üzerlerine çevrili meraklı bakışları görmezden gelirken önlerinde siyah lüks bir SUV durdu; bu Yiğit'in arabasıydı, daha önce bindikleri için tanımıştı Alya. İçinden çıkan şoförün arkaya dolanarak kapıyı açmasıyla Yiğit geri çekilip ona yol verdi, ancak genç kadın binmedi. "Ben kendi aracımla sizi takip ederim," derken hemen arkaya yanaşan arabasına doğru yürüdü. Daha birkaç adım atmıştı ki bileğini tutan sert elle kalakaldı, hafifçe geri dönüp kendisini durduran adama baktı. "Birlikte gidiyoruz!" Emreden bir tarzda söylemişti Yiğit ve bu, Alya'nın alışık olmadığı bir şeydi. "Ama..." diyerek itiraz etmeye çalışan kızı kendisine doğru çekerken, arabadan çıkan şoföre, "Bizi takip et!" dedi. Ziya'nın itaatkar bir tavırla başını eğip arabaya geri binişini öfkeli gözlerle izledi genç kadın, ister istemez öndeki araca binerken sinirle kolunu çekip kurtardı. Yanına rahat bir tavırla yerleşip arkasına yaslanan Yiğit, "Eve gidiyoruz Burhan," dedi sakince. Yol boyunca kafasını camdan çevirmeden oturan Alya'yı izledi ara ara, onun sinirlendiğini anlamıştı. Fakat şu an bunu önemseyecek bir halde değildi, öylesine yorgundu ki... Ve içinden bir ses, asıl zor kısmın henüz gelmediğini fısıldayıp duruyordu.

"Akşam yemeğini evde yeriz diye düşündüm," dedi adam, sessizliği bozmak için. Ani bir hareketle başını çeviren kızın, topuzundan kurtulan bir tutam saç salınarak omuzlarından aşağı indi. Onun yeşil gözlerinin ve dudaklarının kısılmasından fazlasıyla gergin olduğunu anlamıştı Yiğit. "Oh olsun!" dedi içinden. Şeytan azapta gerek!

"En azından bana sorabilirdin, belki dışarıda yemek isterdim, değil mi?" diyen Alya'ya hafif bir alayla baktı adam. "Yeni ailenle tanışmak için sabırsızlanıyorsun gibi bir izlenim edinmiştim, yanılıyor muydum yoksa?"

Karşısındaki tebessüm eden yakışıklı yüzü bir kedi gibi tırmalamak istese de kendisini zapt etti genç kadın. "Bana karşı tavırlarında daha dikkatli olmanı öneririm küçük bey," dedi alttan alta tehdit eder bir tarzda.

"Neden karıcığım?" diyen Yiğit uzanıp kızın omzuna düşen o bir tutam saçı ağır ağır parmağına dolarken yana eğilip gözlerinin içine baktı. "Yatakta cezalandırır mısın yoksa?" dedi, sesi sahte bir yumuşaklıkla doluydu. Öndeki şoförün kendilerini dinlediğinin bilincinde onunla oynuyordu. Onun sıcak nefesini yüzünde hisseden Alya istemsizce yutkunurken, "Bırak beni!" diye fısıldadı. "Böyle laubali hareketlerden hoşlanmıyorum."

"Diyene bak!" Bunu söyleyerek onu serbest bırakan genç adam tekrar arkasına yaslanarak gözlerini kapattı ve Beylerbeyi'ne gelene kadar da açmadı.

Kendisi için sekiz yıl boyunca Sanver Ailesini takip eden Bektaş Koçak'ın gönderdiği dosyalardan Beylerbeyi'ndeki yalının fotoğraflarını gören Alya, gerçeği ile karşılaşınca araştırırcasına gözlerini etrafta dolaştırdı. Akşam karanlığına rağmen girişten itibaren fenerlerle ışıklandırılmış bahçeyi ve solgun huzmelerin aydınlattığı muhteşem tarihi binayı süzdü. Taşçı Ahmet Yalısı, yaşlı bir bilge asaletiyle sessizce Boğaz'ı seyrediyordu. Dedelerinden babasına ve ondan da Pervin Hanıma kalan bu eşsiz miras, Mehmet Cevat sayesinde artık kendisinindi. Acaba bu gerçeği annesine söylemiş miydi Yiğit? Kafasında beliren soruyla arkasındaki adama dönüp baktı. Hiç sanmıyordu! Yiğit'in dalgın halinden biraz sonra gerçekleşecek tanışmayı düşündüğünü anladı. Neşeli bir yüz takınıp onun koluna girerken, "Sen de benim gibi çok mutlusun değil mi kocacığım?" dedi melodik bir sesle. Kendisine sokulan kadına şöyle bir bakan genç adam, "Sorma!" dedi, iğneleyen bir sesle. "Mutluluktan çıldırıyorum."

SORMA KALBİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin