(Bölüm 23)

9.8K 1.1K 283
                                    

*****

Alya birkaç gün demişti ama işleri tahmin ettiğinden de uzun sürmüş ve bir haftadan fazla Beylerbeyi'nden uzak kalmıştı. Tabii, bunda söylediği bebek yalanının da etkisi vardı.

Kararlaştırdıkları gibi birkaç gün sonra annesine Alya'nın düşük yaptığını söyledi Yiğit. Kötü haberi verirken yüzü ifadesiz, sesi soğuktu. Söylediği yalanlar yüzünden artık kendisinden nefret ediyordu.

"Nasıl, ne zaman? Ama..." diyerek şok olmuşçasına bir üzüntüyle gözleri büyüleyen Pervin Hanım, neredeyse ağlayacak hale gelmişti. Akşam yemeğinden sonra herkes odasına çekilmiş ve anne oğul salonda baş başa kalmıştı. Yiğit, kendisine zor gelen şeyi söylemek için yalnız kalmalarını beklemişti.

"Bu gün, sabah," dedi genç adam pencerenin önündeki koltukta oturuyordu, annesinin gözleriyle karşılaşmamak için yüzünü dışarıya çevirmiş, görmeyen bakışlarını karanlığa çivilemişti.

"Alya, o nasıl?" diyen yaşlı kadın, oturduğu yerde dikleşirken kaşları çatılmıştı. "Hastanede mi? Sen niye yanında değilsin?"

"Hayır anne," diyen Yiğit başını ona çevirmek zorunda kalmıştı. "Allah'ım bana yardım et, yalan söylediğimi anlamasın!" diye içinden geçirirken kendisini konuşmak için zorladı. "Sabah beni işteyken aradı, kötüleştiğini, hastaneye gittiğini söyledi."

Oğlunun duraksamasıyla Pervin Hanım sabırsızca sordu. "Sonra?"

"Sonrası... Ben gittiğimde çoktan her şey bitmişti, yetişemedim." Susmuştu. Ortama çöken derin sessizlik yine Pervin hanımın kelimeleriyle bozuldu. "Neden olmuş, birden bire?" Oğlunun evliliğinde olumlu gördüğü tek şey de ellerinden alınmıştı, boğazında oluşan yumruya rağmen konuşmak, öğrenmek istiyordu.

"Bilmiyorum, kimse bilmiyor... Doktor gebeliğin bu dönemlerinde olabilir dedi." Açıklama yapmaktan, sorulara mantıklı yalanlar üretmekten yorulmuştu.

Pervin Hanım kederli bir tavırla başını sallayıp, "O bebek, evlenme nedeniniz o bebekti," dedi sayıklarcasına ve sustu.

"Evet," diyen Yiğit de sessizleşmişti.

Bir süre sonra yaşlı kadın tekrar konuştu. "Ne olursa olsun..." Başını kaldırıp karşısındaki oğluna bakmıştı. "Böyle bir zamanda karının yanında olmalıydın Yiğit, şimdi Alya nerede?" Ela gözleri üzüntü bulutlarıyla yüklüydü.

"Nişantaşı'nda, kendi evinde... Beni yanında istemedi, yalnız kalmak istedi anne."

"O ne derse desin, alıp gel oğlum," dedi Pervin hanım şefkatli bir tavırla. O bir anneydi ve bebeğini kaybetmenin ne demek olduğunu bilirdi. İşin gerçeğini bilmediği için de Alya'nın kaybettiği bebeğin yasını tuttuğunu ve acı içinde olduğunu sanıyordu. Olayın aslını bilse ne düşünür, ne hissederdi kim bilebilir.

Daha fazla konuşmak istemeyen ve sıkılan Yiğit, "Tamam anne," dedi sabırsızca. "Ben yarın onunla konuşur, ikna etmeye çalışırım."

"İkna etmeye çalışma, al ve gel Yiğit!" Yaşlı kadının emreden tonlamasıyla genç adam yerinden kalktı, kaçmak istiyordu. Annesinden, Alya'dan, herkesten ve her şeyden... Ama en çok da kendisinden, söylemeye mecbur kaldığı yalanlardan.

"Ben yatıyorum anne, iyi geceler," diyerek bir kez bile arkasına bakmadan hızlı adımlarla salondan çıktı. Onun gidişini üzgünce seyreden Pervin Hanım, "İyi geceler oğlum," dedi, sonra omuzları düşmüş şekilde koltuğuna gerisin geri yaslandı, uzun bir süre öylece dışarıyı seyrederek kaldı.

*****

Alya... Modaevindeki ve bağlı atölyelerdeki işleri yoluna koyarken arkadaşları Gerard ve Carine ile görüşmüş, onların haklı sitemlerini sessizce dinledikten sonra gönüllerini almak için dil dökmüştü. Bu biraz zor olmuştu, zira ikili Alya'nın kendilerine hiç bahsini bile açmadığı, pat diye ortaya çıkan bir adamla evlenmesine bir anlam veremiyordu. Üstelik de kızın hamile olduğunu ileri sürerek bir düğünü basması... "Duy da inanma!" demişti Carine. "Böyle bir rezalet senin elinden çıkacak ha? Ne bu, kamera şakası falan mı?"

SORMA KALBİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin