(Bölüm 33)

16.7K 1.2K 333
                                    

****

Onun, sert ve tavizsiz tavrı genç kadının cesaretini kırar gibi olmuştu, son bir hamleyle parmak uçlarında yükselip dudaklarını onunkilere kapadı, özlemle öpmeye başladı. Ağzında dolaşan sıcacık dudaklarla neye uğradığını şaşıran Yiğit, ilk anda tepkisiz kaldı, sonra hafifçe geri çekildi. "Ne yapıyorsun? Yine neyin peşindesin?" derken gözleri araştırırcasına kızın yüzünde dolaşıyordu. Öpüşüne karşılık alamamasıyla gözleri dolan Alya, yaslandığı sert bedendeki uyanışla tekrar umutlandı. O da istiyordu, istiyordu... Tıpkı kendisi gibi! O kadar şeyden sonra böyle davranması doğaldı, öyleyse? Taktik değiştirmeye karar vererek toparlandı, hafifçe geri çekilirken, "Doğum günü hediyeni vermeye geldim kocacığım!" dedi imalı bir tonlamayla.

Kollarındaki kadının yumuşacık bedeni, baştan çıkarıcı hatları ve o delirten kokusuyla bir an kasıklarına yakıcı bir ateşin yürüdüğünü hisseden genç adam derin bir nefes aldı. "Çok cömertsin!" derken yavaşça ondan uzaklaşmaya çalıştı. Biraz daha sarmaş dolaş kalırlarsa dayanamayacağından korkmuştu. Gelip geçenlerin gülüp fısıldaşarak kendilerine baktığını görünce rahatsız oldu. "Dikkat çekiyoruz, başka bir yerde konuşalım," diyerek Alya'nın kolundan tuttu, sanki haber almış gibi aynı anda kata gelip kapısı açılan asansöre onu soktu. Kapı kapanırken genç kadın uzanıp bir düğmeye dokundu. Alya'nın lobi değil, başka bir kata bastığını gören Yiğit'in kaşları çatılırken ona döndü, "Hayırdır?" dedi şüpheci bir sesle. "Nereye?"

Genç kadın ona çapkın bir bakış atıp hafifçe gülümserken, "Rahatça konuşabileceğimiz bir yere aşkım," dedi.

"Bana bak..." diyen Yiğit'in lafı, kata gelen asansörün durup kapının açılmasıyla yarım kaldı. Kız, bir kere bile geriye bakmadan çıktı; onun ardından geleceğinden emin bir tavırla apliklerin solgunca aydınlattığı, odaların karşılıklı sıralandığı holde yürümeye başladı. Genç adam da tereddütlü bir halde arkasından elleri cebinde çıktı; önündeki hoş bedeni, her adımda baştan çıkarıcı bir şekilde salınan dar kalçaları, bir çift sütuna benzeyen bacakları süzerek yürüdü. Nihayet bir odanın önünde durdular, genç kadın küçük çantasından çıkardığı bir kartla kapıyı açıp içeri girdi, kısa bir duraksamanın ardından da Yiğit.

"Burada mı kalıyorsun?" diye sordu şüpheci bir sesle genç adam, kafası karışmış bir halde karşısındakine bakıyordu. Kapıyı kapatıp hemen yandaki düğmeye dokunarak ışıkları açan kız, tek adımda önüne geldi ve, "Bu gecelik!" dedi mırıldanır gibi, ardından elleri boynuna uzanmış ve dudakları onunkileri bulmuştu. Hayatında hiç yapmadığı bir şeyi yapıyordu, ikinci defa! O ana kadar bir erkeği baştan çıkarmaya çalışmamıştı hiç ya da öpmeye kalkışmamıştı. Ama şimdi, tüm acemiliğine rağmen aşık olduğu adamı kazanmak için elinden geleni yapacaktı; buna mecburdu! Kendisini nasıl kadın hissettirdiğini, onu delice arzuladığını göstermeliydi. Aynı tutkunun esiriyseler yandıkları cehennem de bir olmalıydı ve bu gece sadece başlangıçtı!

Genç kadının, her zamankinden farklı hali, cüretkar ve baştan çıkarıcı davranışları Yiğit'e anormal görünmüştü. Alya! Yine ne numaralar peşindeydi, neyi elde etmeyi istiyordu ve nasıl bir tuzak kurmuştu? "Dur!" dedi dudaklarını kurtarıp arzudan boğulan bir sesle. Hala kontrolü elden bırakmıyordu ve bu, kesinlikle olağanüstü bir irade gerektiriyordu. "Otel... Bu oda? Ne yapıyorsun sen? Yine ne oyunlar peşindesin?" dedi gergin bir sesle. Onun hala mantıklı davranmaya çalıştığını, kontrolü elden bırakmadığını gören kız, birden hırçınlaştı; vahşi bir tavırla sokulup boynunu dişi bir pars gibi ısırırken fısıldadı. "Kocamla sevişmek istiyorum, istemezse başkasını odaya atacağım! Ama o erkek olmaktan korkuyor galiba, becerememekten..." Doğrusu yaptığı tehlikeliydi. Karşısındaki adamı kızdırarak kışkırtmak istemişti. Ya kazanacak, ya kaybedecekti!

SORMA KALBİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin