(Bölüm 9)

15.5K 1.5K 802
                                    

*****

"Oğlum şu işleri bırak artık, en azından birkaç günlüğüne. Etrafına bak, şu afetlere..." Konuşan arkadaşına hafif alaycı bir bakış atan genç adam, bir şey demeden elindeki tablete geri dönmüştü.

"Heyy, kime diyorum, Yiğit! Ulan delirtme adamı..."

Bunu söyleyen esmer, hafif topluca adamı yanındaki diğer daha iri yarı olan destekledi. "Cem haklı adamım! Bırak şu elindekini, eğlenmeye geldik buraya."

"Tamam, tamam, bıraktım!"

Tableti bir köşeye koymuş, gözlerini denize çevirmişti. Sıcak bir temmuz günü ve Ege suları... Aslında en sevdiği kombinasyonlardan birisiydi. Fakat gel gör ki, holdingteki işler sarpa sarmıştı ve o toparlamaya çalıştıkça babasının müdahalesiyle içinden çıkılmaz bir hal almaya başlamıştı. Nakit durumunun ne kadar sıkışık olduğunu, Mali İşler Müdürü ile birlikte defalarca anlatmaya çalışmasına rağmen yaşlı adam anlamamakta direnmişti. Hesaplardan para çekmesine sınırlama getirmek istemiş, ona da inanılmaz bir tepki vermişti. Ama bir gerçek vardı ki, işler artık Cevat Sanver ile yürümüyordu. Dedesi Hamdi Beyden kalan denizin dibi görünmüş ve geminin karaya oturmasına ramak kalmıştı. Önlem için en acilinden tasarruf tedbirleri almak gerekiyordu ve de küçülmek. Bazı iş kollarından çıkıp personel azaltımıyla işe başlayabilirdi. Ve holdingte çalıştığı, gecesini gündüzüne kattığı süre boyunca bir işe yaramadığını gördüğü bazı elemanların işine son vermek de en büyük faydayı sağlayacaktı. Özellikle, gereksiz yere alınan, hiçbir şeyden anlamayan asistanlar gibi! Abartı giyimleriyle gözünün önüne gelen kadınların hayaliyle kaşları çatıldı. Oğlu olması, Cevat Sanver'i ve yaptıklarını tasdik ettiği anlamına gelmezdi, etmiyordu da zaten. Ancak, yıllar ve yaşanılanlardan öğrendiği bir şey vardı ki, beşikte giren huy mezarda çıkar sözü doğruydu. Annesi, yıllarla birlikte daha hassas ve içe kapanık bir insan haline gelmiş, babasının davranışlarıyla kalp hastası olmuştu. Ayrılsalar, kesinlikle desteklerdi; ama Pervin Sanver bunu istememişti.

"Bırak ne hali varsa görsün Yiğit!" demişti annesi. "Gülşen, sen ve ben... Birlikteyiz ya, mühim olan bu!"

Babasının çapkınlıklarından haberdardı, kumar alışkanlığından da... Fakat bilmediği ve kulağına henüz ulaşmayan başka şeyler de vardı, yakında vakıf olacağı...

"Şuradaki hatunlar nasıl? Vay vayy..." Bunu söyleyen Emir'di, sesi coşkulu çıkmıştı.

Yiğit uzandığı şezlongda şöyle bir kafasını çevirdi, ileride kıkırdayan üç kıza baktı. Neredeyse birbirlerinin aynısı olan kadınlar gülümsemesine neden oldu. "Üçüz mü oğlum bunlar? İki alana bir bedava falan..."

Gerçekten, uzun boylu esmer kızlar, saçlarından kırmızı yaldızlı bikinilerine kadar benzerdi ve otelin plajındaki diğer erkeklerin de dikkatini çekmişti.

"Onu bunu bilmem de, ortadakinin göğüsler bomba, benimdir!" diye hevesli bir şekilde atılan Cem'e bakan Yiğit, "Hepsi senin olsun kardeşim, benim tipim değiller." dedi alaycı bir sesle.

"Sana da tipine de..." diye başlayan arkadaşı usturuplu bir küfür savurduktan sonra yattığı yerden doğrulup oturdu. "Lan oğlum!" dedi, öne eğilerek meraklı bir şekilde gözlerini onunkilere dikmişti. "Senin tipin ne ha bir söyle! Tamam yakışıklısın, havalısın, cool ötesi falan filansın! Peşinden hatun eksik olmaz, süründürmeye bayılırsın, es kaza birileriyle çıksan söylemezsin. Ne ayaksın sen lan!"

"Dur da bir soluklan Cem!" dedi Yiğit aldırmaz bir sesle, sonra güneş gözlüklerini takıp şezlonga uzandı.

"Bu mudur?" Arkadaşı ısrarcıydı.

SORMA KALBİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin